Uzun süredir beklenen FED faiz
artışı gerçekleşti.
FED’in sözlü yönlendirme mekanizmasını etkin kullanması sonucunda 0.25 oranında
yapılan faiz artışı esasında etkisi olmayan bir olay (non-event) haline
geldi. FED başkanı Yellen’in yaptığı basın açıklamasında 2016 için ılımlı bir
faiz artışı sürecinin öngörüldüğünü ancak bunun verilerdeki gelişmelere bağlı
olduğunu açıkladı.
Faiz artışı sonrası aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkeleri zor bir 2016
bekliyor.
Ekonomiyle ilgilenmeyebilirsiniz. Ancak bu sizi ekonomik krizin sonuçlarına maruz kalmaktan muaf kılmaz.
19 Aralık 2015 Cumartesi
16 Aralık 2015 Çarşamba
Fed Faiz Kararı ve Etkileri
ABD
merkez bankası FED’in faiz kararını açıkladığı 16 Aralık 2015
Çarşamba günü, RIT
Youtube kanalından canlı yayında 2008 küresel ekonomik krizin
evveliyatını, son dönemdeki gelişmeleri ve faiz kararının olası sonuçlarını
tartıştığımız programı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
29 Kasım 2015 Pazar
Küresel Kriz, 64. Hükümet Programı ve Yeni Ekonomi Kabinesi: “Utangaç” Kalkınmacılık!
Geçen Nisan ayında yazdığım bir yazının başlığı “AKP, TÜSİAD
ve Küresel Kriz: Yeni Bir Kalkınmacı İttifaka Doğru (mu?)” idi.
Yazının yazıldığı sırada küresel krizin yeni aşamasına geçildiğini biliyor,
fakat henüz 7 Haziran ve 1 Kasım’ın sonuçlarını bilmiyorduk. Yazı, küresel
ekonomideki yapısal dinamiklerin aktörlerin seçimleri üzerinde etkili
olabileceği, en azından seçenek alanını yeniden tanımladığı düşüncesinden
hareket ediyordu. Bu yazıda Nisan’da kaldığımız yerden devam ederek 64.
Hükümet’in bileşimini ve programını ana hatlarıyla değerlendireceğim.
13 Kasım 2015 Cuma
Merkez Bankası Tartışmaları Üzerine Bir Not
1 Kasım seçimleri sonrasında ekonomi yönetiminin nasıl
şekilleneceği ve yeni hükümetin temel önceliklerinin neler olacağı bir tartışma
konusu olarak varlığını koruyor. Bu süreçte özellikle merkez bankasının konumu
yeniden gündeme geliyor. Örneğin açıklanması seçim sonrasına ertelenen AB
İlerleme Raporu'nda merkez bankası bağımsızlığının erozyona uğradığının altı
çiziliyor. Konuyla ilgilenenlerin hükümete eleştirileri de
bu çerçevede şekilleniyor. Bu vesile ile tartışma hakkında iki noktanın altını
çizmek istiyorum.
2 Ekim 2015 Cuma
Küresel Kriz Derinleşiyor, İhracattaki Çöküş Sürüyor!
Eylül ayı ihracat verileri dün açıklandı. Eylül'de ihracatta yüzde 19.8 ile 2015'in şimdiye kadarki en sert düşüşü gerçekleşti. İhracattaki daralma Ocak-Eylül arasında ise yüzde 10 düzeyinde gerçekleşti.
23 Eylül 2015 Çarşamba
Çin İçin Kriz Yeni Başlıyor
Çin'de önceki gün açıklanan PMI verileri (satın alma
yöneticileri endeksi), ekonomik büyümenin tempo kaybetmeye devam ettiğini
gösteriyor.
1 Eylül 2015 Salı
Güvencesizlik ve Finansal İçerilme
Herhangi bir işte uzun süreli –hatta bir ömür- çalışıp emekli olma durumu giderek bir istisna haline geliyor. Şimdilerde 30’lu yaşlarda olanlar, ebeveynlerinin bazılarının yaşadığı bir deneyim olan istihdam güvencesini ya da uzun süreli iş sözleşmelerini görecek kadar şanslı değiller. Bu durum büyük ölçüde kapitalist toplumsal ilişkilerin son 30-40 yılda dünya genelindeki dönüşümüyle yakından ilgili. Çalışma hayatında güvencesizliğin giderek bir norm haline geldiği günümüzde, bu durum gündelik hayatın finansallaşması süreçleriyle yakından ilişkili.
12 Ağustos 2015 Çarşamba
Çin Küresel Ekonomiyi Sarsıyor
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin'de hafta başından itibaren üst üste iki günde toplam yüzde 3.5 oranında yapılan devalüasyon, zaten kırılgan olan küresel ekonomik atmosferin daha da istikrarsızlaşmasına neden oldu. Temmuz başında Çin borsasında yaşanan çöküş sonrasında, krize karşı bir politika aracı olarak kullanılan miktarsal genişleme kervanına ABD, Japonya ve Avrupa'dan sonra Çin de katılmıştı. Ancak küresel krizin derinleşmesi yaşanırken bu önlemlerin sonuç verme olasılığı oldukça düşük.
7 Temmuz 2015 Salı
Çin’de borsa çöküşü ve ihtimaller
Dünya kapitalizmi 2008 krizi sonrası dönemde merkez
ülkelerin politika tepkileri nedeniyle bir süreliğine Çin, Brezilya gibi
ülkelerin yüksek büyüme oranlarını deneyimledi. Devasa ekonomisiyle Çin’in
performansı kapitalizmin küresel ölçekte yaşadığı depresif eğilimlerin ciddi
bir özellik arz etmediği düşüncesini korumak için Dünya Bankası gibi kuruluşlar
tarafından kullanıldı. ABD ekonomisindeki 2014 ve 2015’teki zayıf toparlanma
sonrasında muhtemel FED faiz arttırımının “yükselen piyasa” olarak adlandırılan
ülkelere sermaye girişine darbe vuracağı ve yeni çalkantıları beraberinde
getirebileceği daha görünür oldu. Avro Bölgesindeki deflasyona 2012’de
ertelenen Yunan borç sorununun yeniden eklenmesiyle daha şimdiden 2015 bir kriz
yılı unvanını kazandı. Bütün dikkatler Brüksel’deki görüşmelere ve Syriza’nın
referandumda elde ettiği desteği nasıl harcayacağına çevrilmişken, Çin’deki
finansal çöküş gündeme gecikmeli olarak yerleşti.
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Karşılıklı Hamleler Sürüyor: Yunanistan İMF'ye Olan Borcunu Ödemedi!
30 Haziran itibariyle
Yunanistan İMF'ye olan 1.5 milyar avroluk borcunu ödemedi. 30 Haziran'daki temerrüt öncesi gün içinde Syriza ve Troyka
taraflarından karşılıklı hamleler geldi. Hafta sonundan itibaren yaşanan gelişmeleri 7 noktada özetledim.
29 Haziran 2015 Pazartesi
Yunanistan'da Referanduma Gidilirken Sermaye Kontrolleri Başladı!
Yunanistan'da Troyka'nın dayattığı anlaşma
ile devam edilip edilmeyeceği 5 Temmuz'daki tarihi referandumda belli olacak. Referandum öncesi Troyka tüm kartlarını oynayarak Syriza'nın bu
kararını boşa düşürmek isteyecektir. Referandum kararından sonra Troyka tarafından Yunan seçmeni üzerinde baskı oluşturmak için iki adım atıldı.
24 Haziran 2015 Çarşamba
Syriza Havlu Attı!
22 Haziran günü Çipras’ın imzasıyla Troyka’ya iletilen yeni teklif Syriza’nın
kendisini iktidara getiren talepleri gözardı ettiğinin ve görüşmelerin bu
aşamasında resmen havlu attığının belgesi niteliğinde. Ancak bu anlaşmanın
Yunan parlamentosunda geçmesi o kadar da kolay değil. Zira Troyka’nın bazı ufak
tadilatlarla kabul etmesi durumunda varılacak anlaşmanın Yunan parlamentosundan
geçebilmesi, ancak borçların bir kısmında yapılacak bir saç tıraşı (haircut) ile
sağlanabilir. Bu hafta sonuna kadar sürecin nasıl sonlanacağını göreceğiz.
4 Haziran 2015 Perşembe
Çanlar Syriza için çalıyor!
Syriza
iktidara geldikten sonra Şubat ayı sonunda süresi dolacak paketle ilgili
görüşmelere girişip dört aylık bir uzatma kopardı. Ancak bu girişim aynı
zamanda Syriza yönetiminde daha radikal adımlar atmak ve Troyka’ya (Avrupa
Merkez Bankası – AMB, Avrupa Komisyonu ve IMF) karşı kararlı bir duruş
sergilemek konusundaki çekimserliği de gösterdi. Anlaşma ile Syriza hükümeti
acil önlemler olarak benimsediği bazı uygulamalar için şans yakalarken,
birikmiş borcun çevrimi ve ödenmesi için kullanılacak araçlar ve alınacak
önlemler konusunda temel anlaşmazlıklar devam etti.
6 Mayıs 2015 Çarşamba
Küresel Krizin Gelişimi, 2014 Dönemeci ve 2015 İçin Gözlemler
2008 yılında patlak veren küresel kriz henüz sonlanmış
değil. Hatta etkileri derinleşerek sürüyor. Bu kısa değerlendirmede, küresel
krizin kökenlerini ve derinleşmesini, 2014’teki gelişmelerin ışığında ele
aldım. Ardından da küresel düzeyde 2015’e kalan çözümlenememiş sorunlara işaret
ederek, Türkiye’de Haziran 2015’te yapılacak parlamento seçimleri öncesi
Türkiye ekonomisinin genel durumu üzerine gözlemlerime yer verdim. [1]
5 Mayıs 2015 Salı
İhracat Nisan'da Daralmaya Devam Ediyor
Nisan ayına ait ihracat rakamları yayınlandı. Ocak’ta yüzde 9.8’lik,
Şubat’ta yüzde 13’lük, Mart’ta yüzde 13.4 azalmanın ardından ihracattaki düşüş devam ediyor. Nisan'daki gerileme yüzde 9.8 düzeyinde. 2015 yılının Ocak-Nisan arasındaki ihracat, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8.1 daralmış durumda.
16 Nisan 2015 Perşembe
Merkez Bankalarının egemenliği devam edecek mi?
Amerikan Merkez Bankası FED’in eski başkanlarından Alan Greenspan’in cebinde önemli
toplu sözleşmelerdeki ücret artışlarına ilişkin verileri not ettiği bir kağıtla
dolaştığı rivayet edilir. Bu verileri arada bir kontrol eder, ekonomik
beklentiler üzerine konuşurken cebindeki kağıda zaman zaman başvururmuş.
Greenspan’in yaptığı merkez bankalarının fiyat istikrarı hedefinin son derece
açık bir şekilde ücret artışlarının kısıtlanmasındaki başarı ile
rabıtalandığını göstermesi açısından önemli. Ancak bu durum bir Merkez
Bankası’nın her daim ücretleri baskılamak için bir araç görevi görebileceği
sonucuna bizi ulaştırmamalı.
8 Nisan 2015 Çarşamba
AKP, TÜSİAD ve Küresel Kriz: Yeni Bir Kalkınmacı İttifaka Doğru (mu?)
Türkiye, (biz kez daha!) önemli bir dönemeçten geçiyor. Önümüzde sadece bir genel seçim değil, siyasal rejim ve hatta birikim rejimi alanlarında köklü değişimlerin yaşanabileceği bir süreç duruyor. Büyük oranda yazılı düşünme (ve hatta spakülasyon) niteliğinde olan bu yazıda, mevcut şartlarda her ne kadar zor görünse de, büyük sermaye ile AKP’nin yeni bir “kalkınmacı ittifak” etrafında biraraya gelmek zorunda kalabilecekleri görüşünü tartışmaya açacağım.
Bu görüşü savunurken dört tespitten hareket ediyorum:
(i) 2000’lerde yükselen neoliberal popülizmlerin maddi temeli ABD merkezli kredi genişlemesi ile sağlanmıştı,
(ii) 2015 sonrasında bu genişlemenin sonlarına geliyor olabiliriz,
(iii) Bu durumda neoliberal popülizmlerin “popülizm” tarafını sürdürmenin maddi zemini ortadan kalkabilir,
(iv) Neoliberal popülizmler için iki seçenek belirginleşiyor: popülizm tarafı törpülenmiş bir neoliberalizm ya da yeni bir kalkınmacı ittifak.
2 Nisan 2015 Perşembe
Dünya Krizi ve Türkiye: İhracattaki Sert Daralma Sürüyor
Mart ayına ait ihracat rakamları yayınlandı. Ocak’ta yüzde 9.8’lik ve
Şubat’ta yüzde 13’lük gerilemenin ardından ihracattaki sert düşüş
artarak devam ediyor. Mart’ta ihracat yüzde 13.4 azaldı. İhracattaki
daralmanın, dünya krizinin derinleşmesinin Türkiye ekonomisine
yansımalarından biri olduğunu daha önce belirtmiştim.
Yine dün açıklanan büyüme rakamlarıyla beraber düşünürsek, 2015 yılında
2000li yıllarda oluşturulan neoliberal-büyüme modelinin tıkandığına
tanıklık edeceğimizi söyleyebiliriz.
19 Mart 2015 Perşembe
Emlak balonu ve Kanada’da ağır çekim kriz
Kanada’da ev fiyatlarının son yıllardaki muazzam artışının
da etkisiyle olsa gerek renovasyon programları, ev alıp satma temalı showlar
revaçta. Toronto ve Vancouver’da “sky is the limit” diyebileceğimiz ev
fiyatlarındaki artışın 2014 sonunda yavaşladığı vurgulansa ve Kanada’da eşik
altı konut kredilerinin hiçbir zaman ABD’dekine benzer bir yoğunlukta
olmayacağı ifade edilse de konut balonunun patlama olasılığı söz konusu. Küresel
depresif eğilimlerden payını alan ekonomik yavaşlama, söz konusu balon ve artan
hanehalkı borçluluğu ile birlikte ilginç sinyaller veriyor. Bu ekonomik
çalkantının arka planını ise 2014’te düşen petrol fiyatları ve ABD dolarının (bundan
sonra sadece dolar) Kanada doları karşısında son iki yıla yayılan ancak 2015’te daha da belirginleşen değer
kazanması oluşturuyor.
16 Mart 2015 Pazartesi
İnşaat Sektörü İçin Yeni Önlem: Bina Tamamlama Sigortası
Küresel ekonomik krizin derinleşmesi, Türkiye ekonomisini daha şiddetli bir şekilde etkilemeye başladı. Bu süreçte hükümetin ekonominin daha da kötüleşmesi karşısında aldığı önlemler sıklaşıyor. Geçtiğimiz hafta Kredi Garanti Fonu'nun
aktivasyonu ile Hazine garantisinin kapsamı genişletilmişti. Bu
değişiklik ile olası bir döviz şokunun KOBİ'lere olan etkisinin
azaltılması amaçlanmıştı. Bu hafta Hazine Müşteşarlığı'nın yayınladığı "Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları" ile inşaat sektöründeki iflas riskinin etkilerinin azaltılması amaçlanıyor.
4 Mart 2015 Çarşamba
Seçim Öncesi Krize Hazırlık: Hazine Garantisinin Kapsamı Genişliyor
Geçtiğimiz hafta sonu (28 Şubat 2015) alınan 2015/7331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi gözlerden uzakta, deyim yerindeyse
“uyumakta” olan bir kurum yeniden aktifleştirildi. Karar’ın amacı,
küresel krizin derinleşmesi sürecinde Türkiye ekonomisinde yaşanabilecek
olası bir sert daralmanın etkilerini azaltmak.
2 Mart 2015’teki
yazısıyla Çiğdem Toker,
konuya “küçülmeye büyük işaret” diyerek dikkat çekmişti. Bu yazı ile
genel seçime yaklaşırken giderek sıkışan ekonomi yönetiminin kriz
karşıtı önlemlerin bir parçası olarak KGF ve Hazine grantisi ile
KOBİ’lere vermeyi planladığı desteğin üzerinde duracağım.
2 Mart 2015 Pazartesi
Küresel Kriz Derinleşirken Türkiye’nin İhracatı Daralıyor
Türkiye ekonomisine
dair veriler açıklandıkça, ekonomi yönetiminde merkez bankası ve faiz
üzerinden yaşanan gerilimin nedenleri biraz daha netleşiyor. Şubat ayı ihracat
rakamlarına baktığımızda, yüzde 13'lük sert bir düşüş yaşandığını görüyoruz. Bunun temel nedeni, küresel krizin derinleşmesi sürecinin Türkiye'yi etkilemeye başlaması. Bunun anlamı, seçime gidilen bir ortamda iç talebin canlandırılmasının, merkez bankası başkanının istifası pahasına dahi olsa bir zorunluluk halini alması.
5 Şubat 2015 Perşembe
Muhalefetteki Liberal Hegemonya: Merkez Bankası “Bağımsızlığını” Savunmak!
Gerek dünyadaki gerekse Türkiye’deki ekonomik konjonktür büyük zorluklara gebe olsa da, (i) petrol fiyatlarındaki düşüş, (ii) FED’in faiz artırımı kararının 2015 sonunda geleceği beklentisi, (iii) enflasyondaki dönemsel düşüş, (iv) AB’deki parasal genişleme gibi nedenlerle, Türkiye için Haziran seçimlerine kadar, ekonomideki sıkıntılardan kaynaklanacak bir sorun nedeniyle hükümetin bir zorluk yaşanması beklenmiyor.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık Merkez Bankası’nı eleştirip faiz oranlarının indirilmesi gerektiği yönünde baskı yapması, artık olağan bir durum halini aldı. Bunun dolaysız sonucu olarak da Merkez Bankası’nın bağımsızlığının zedelendiğini düşünen piyasa oyuncularının çıkış hareketi, dövizde tarihi zirvelerin yaşanmasına neden oldu.
Bu yazıda, ekonomik konjonktür analizi ya da dolar-faiz tartışması yapmak yerine, çokça gündeme gelen merkez bankası tartışmasının çerçevesini çizmek üzere; (i) cumhurbaşkanını ya da hükümeti eleştirmek adına Merkez Bankası bağımsızlığını ve bağımsız Merkez Bankası’nın izlediği enflasyon hedeflemesi sistemini savunmanın, muhalefet üzerindeki liberal hegemonyanın bir göstergesi olduğunu ileri süreceğim, (ii) bunun karşısında da AKP otoriterizmine alternatifin piyasa otoriterizmi olmadığını savunacağım.
Liberal Argüman: Siyaset Ekonomiye Karışmasın!
Dünya kapitalizminde 1970’li yıllardaki kriz sonrasında önemli değişimler yaşandı. Ekonomi politikaları köklü bir şekilde değişti ve bugün neoliberalizm olarak tanımlanan ekonomik ve siyasi program tüm ülkelerde uygulanmaya başladı. Bu değişim iktisat teorisi alanına da yansıdı. Bu alandaki temel dönüşüm, ekonomi yönetiminde “takdir hakkına” dayanan Keynesyen politikalar yerine “kural temelli” politikaların öne çıkarılması yönündeydi.
Rasyonel beklentiler okulu çerçevesinde gelişen yeni klasik iktisat, kamu seçimi okulu, anayasal iktisat, siyasi konjonktür teorileri gibi yeni liberal teoriler, esas olarak, piyasa sistemine yapılan Keynesyen yönelimli devlet müdahalesine karşı çıkmakta ve uygulanacak para ve maliye politikalarının uzun dönemde etkinsiz olduğunu ileri sürmekteydi.
Bu yeni-liberal argümanlara göre, para politikası kullanılarak işsizliği azaltmak, büyümeyi desteklemek ya da herhangi bir ekonomi politikası tercihine öncelik vermek, piyasanın işleyişini bozar ve uzun dönemde enflasyonla sonuçlanır. Dahası bu, kendi kendine işlediğinde otomatik olarak dengelenecek olan piyasa sistemine yapılan bir müdahaledir ve bu tür müdahaleler, genellikle yaşanan ekonomik krizlerin temel nedenleridir.
Dolayısıyla, gerek ekonomik krizlerin önüne geçilmesi, gerekse, en önemli ekonomik problem alanı olarak görülen parasal istikrarın sağlanması ya da enflasyonun düşürülmesi için yapılması gereken, ekonomi ile siyasetin ayrıştırılmasıdır.
Merkez Bankası’nın Bağımsızlaşması
Bu neoliberal dönüşümün merkez bankacılığı alanındaki yansıması şu argümanlar savunularak gerçekleşti: Merkez Bankası’nın hükümetin direktifleri altında çalışıyor olması, parasal istikrarsızlıkların kaynağıdır. Bu nedenle eğer enflasyonun düşürülmesi ve ekonomik büyüme için istikrarlı bir parasal sistem oluşturulması isteniyorsa, hükümetlerin merkez bankalarına müdahale etme olanakları ellerinden alınmalı ve merkez bankaları, siyasi mekanizmanın ulaşamayacağı bir noktada konumlandırılmalıdır.
Türkiye bu noktaya 2001 krizi sonra Kemal Derviş’in hazırladığı programla geldi. 2002 seçimlerine gidilirken para politikasının depolitizasyonu sağlanmıştı. Bu değişimden sonra seçimle gelen bir hükümetin ekonomi politikasının ne olacağı artık anlamını yitirmeye başladı.
Küresel Hegemonyanın İçselleştirilmesi Olarak Bağımsızlık
Kapitalizmin 1970’li yıllardaki yapısal krizine paralel bir şekilde Bretton Woods sisteminin sonlanması, uluslararası finans siseminin derin bir istikrarsızlığa düşmesine neden oldu. Parasal istikrarı kurmak ve sürdürmek için dışsal bir baskının yokluğu, enflasyonun temel bir problem haline gelmesine neden oldu. Dışsal bir sınırlamanın yokluğunda enflasyonun önüne geçmek siyasi iktidarlar açısından oldukça zordu.
Bu ortamda, her bir devlet içindeki ekonomi bürokrasisinin ayrıcalıklı kurumları, sermayenin yeniden üretilmesi için gerekli olan koşulları sağlamakla görevlendirildi. Dolayısıyla merkez bankası bağımsızlığı, IMF politikalarının IMF’ye gerek olmadan yürütülmesinin kurumsal düzenlemesi anlamına geliyordu. Finansal disiplinin her bir ülkede merkez bankalarının siyasi iktidarın uzanamayacağı bir noktada konumlandırılmasıyla sağlanması gündeme geldi.
Paranın Depolitizasyonu ve Piyasa Otoriterizmi
Merkez bankasının bağımsızlaşması, parasal disiplinin inşa edilmesi anlamına gelmektedir. Toplumsal ilişkilerin parasal disipline tabi kılınması, basitçe daraltıcı ekonomi politikası uygulamalarının parasal zeminini ifade etmektedir. Bu ise, sadece çalışanları, sendikaları ve onların etkin pazarlık yapabilmelerini değil, aynı zamanda işçi sınıfının siyasal gücünü de hedef almakta ve devletin sınıf karakterinin bir kez daha deşifre edildiği bir alanı ifade etmektedir.
Dolayısıyla, para politikası gibi tüm toplum kesimlerini ilgilendiren, doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen bir alanın, siyasetin etkisinin dışına çıkarılması siyaseti, en basit deyimle teknokratik-otoriter bir yönetim şeklinin habercisidir.
Merkez Bankası Bağımsızlığı ve Emekçiler
Merkez bankası bağımsızlığının emekçiler açısından anlamı, reel ücretlerin yükselmesi karşısında yasal olarak tanımlanmış bir bariyerin kurulmasıdır. Bağımsız merkez bankası tarafından fiyat istikarını sağlamak üzere yürütülen enflasyon hedeflemesi sistemi, ücretlerin baskılanması ve emekçilerin ücret artışı için mücadele kapasitelerinin azalmasını amaçlar. Bu aynı zamanda artı değer hedeflemesi, yani emeğin sıkı bir şekilde disipline edilmiş olması anlamına gelir. Dolayısıyla bağımsız merkez bankası, emekçilerin hapsolduğu demirden kafesin bekçisidir.
AKP Otoriterizminin Alternatifi Piyasa Otoriterizmi Değildir!
Ekonomi kanallarındaki yorumcular, liberaller, elbette merkez bankası bağımsızlığını savunacaklardır. Benzer şekilde sermaye çevreleri ve yatırımcılar da bunu savunacak, çünkü merkez bankasının bağımsız olması, bir kar garantisi anlamını taşır. Uluslararası yatırımcılara, “bu ülkede piyasa dostu ekonomi politikası uygulanıyor” sinyali verilmiş olunur böylece. Dolayısıyla bu kesimlerin bağımsız merkez bankasını savunmaları kendi pozisyonları gereğidir.
Ancak ne gerekçeyle olursa olsun, merkez bankası bağımsızlığını savunanlar, bilerek ya da bilmeyerek, enflasyon hedeflemesi, kemer sıkma politkalarının sürekliliğini, yani piyasa otoriterizmini savunuyor. Dolayısıyla, hükumeti eleştirmek için kullanılan “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı zedeleniyor” argümanı, sermaye çevrelerinin ve liberallerin argümanıdır.
Bu argümanın sol cenahta karşılık bulması ise, ya (iyi niyetle düşünürsek) konunun yeterince bilinmemesinden ya da (gerçekçi olursak) muhalefet üzerindeki liberal hegemonyadan kaynaklanıyor.
Kısacası, AKP’nin otoriter uygulamalarının alternatifi, piyasa otorierizmine sarılmak değildir!
25 Ocak 2015 Pazar
Piyasalarda Demokrasi Tedirginliği: Yüksek Finans ve Syriza’nın Seçenekleri
Yunanistan’daki 25 Ocak seçimlerini büyük olasılıkla Radikal Sol Koalisyon
Syriza birinci parti olarak kazanacak. Konunun pek çok boyutu var ve bu
boyutlar bir süredir hem dünya genelinde hem de Türkiye’de enine boyuna
tartışıldı. Bu yazıda güncel tartışmalardan hareketle üç noktanın altını çizmek
istiyorum. Syriza’nın yükselişi (i) liberal demokrasinin kırılganlıklarını bir
kere daha ortaya çıkardı ve sermaye için demokrasinin ana-akım partileri
güçlendirdiği oranda önemli olduğunu gösterdi, (ii) mevcut Avrupa Birliği
sisteminin olarak sola kapalı yapısını görünür kıldı, (iii) sola kapalı bir
sistemde iktidara gelen bir sol partinin önündeki seçeneklerin ne kadar kısıtlı
olduğunu ortaya koydu. Son olarak olası Syriza iktidarının önündeki
seçeneklerin neler olacağı üzerinde duracağım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)