Geçen Nisan ayında yazdığım bir yazının başlığı “AKP, TÜSİAD
ve Küresel Kriz: Yeni Bir Kalkınmacı İttifaka Doğru (mu?)” idi.
Yazının yazıldığı sırada küresel krizin yeni aşamasına geçildiğini biliyor,
fakat henüz 7 Haziran ve 1 Kasım’ın sonuçlarını bilmiyorduk. Yazı, küresel
ekonomideki yapısal dinamiklerin aktörlerin seçimleri üzerinde etkili
olabileceği, en azından seçenek alanını yeniden tanımladığı düşüncesinden
hareket ediyordu. Bu yazıda Nisan’da kaldığımız yerden devam ederek 64.
Hükümet’in bileşimini ve programını ana hatlarıyla değerlendireceğim.
Ekonomi Yönetiminde Koalisyon Kuruldu!
Yeni kabine ile ekonomide 13 yıllık Ali Babacan dönemi
kapandı ama Mehmet Şimşek bu çizgiyi temsilen ekonomiden sorumlu başbakan
yardımcısı olarak göreve getirildi. Ne var ki ekonomiyle ilgili diğer kilit
bakanlıklarda değişim var. Genel olarak baktığımızda yeni ekonomi yönetiminin
farklı sermaye kesimleri arasında bir koalisyon olduğunu söyleyebiliriz. Ancak
bu koalisyondaki hakim unsurun büyük sermaye olduğuna şüphe
yok.
Özellikle
uluslararası yatırımcılar ekonomi yönetiminde 2002’den itibaren uygulanan
“yatırımcı dostu” politikaların devamını bekliyordu ve kabinede bunu
garantileyecek bakanları görmek istiyordu. Mehmet Şimşek ekonomiden sorumlu
başbakan yardımcılığı koltuğu ile Hazine’den sorumlu olacak ve diğer ekonomi
bakanlıklarının koordinasyonu sağlayacak. Şimşek’in en önemli özelliği, Maliye
Bakanlığı görevi sırasında hem TCMB bağımsızlığına hem de mali istikrara önem
vermesi. Şimşek’in yeni görevi, uluslarararası entegrasyon seviyesi yüksek,
büyük sermaye kesimlerinin çıkarlarının yeni kabinede korunacağını gösteriyor.
Şimşek’in işlevinin bu olacağı, hükümet programında merkez bankası
bağımsızlığına yer verilip verilmediği tartışmasına hızlıca yaptığı müdahaleden
şimdiden anlaşılıyor.
Ekonomi Bakanı olarak Mustafa Elitaş’ın tercih edilmesinin
anlamı ise Anadolu sermayesi olarak da adlandırılan daha küçük ölçekli sermaye
kesimlerinin çıkarlarının temsil edileceği mesajının verilmesi. Maliye Bakanı
olan Naci Ağbal, maliye kökenli bir bürokrat olarak, 2000’li yılların
neoliberal mali disiplin politikasının uygulayıcılarından biriydi. Bu anlamda
maliyede Şimşek çizgisinin sürmesini bekleyebiliriz. Cevdet Yılmaz Kalkınma
Bakanlığı, Binali Yıldırım ise Ulaştırma Bakanlığı koltuklarını korudu. Berat
Albayrak’ın Enerji Bakanlığı görevi ise madencilik, HES’ler ve enerji dağıtım
ihaleleri gibi alanların doğrudan Saray tarafından düzenlenmek istendiğini
ifade ediyor.
Küresel Kriz Derinleşirken!
Önümüzdeki dönemde yeni kurulan hükümeti önemli sorunlar
bekliyor. Dünya geneline baktığımızda ABD dışında ekonomik büyüme 2008
krizinden beri bir türlü toparlanamadı. Uluslararası kurumların yaptığı tahminlere
göre 2016 yılında dünya ekonomisi 2015’ten daha iyi olmayacak. Küresel krizin
gelişimine baktığımızda, 2012’den itibaren etkilerinin hissedilmeye başlanan
küresel krizin 3. aşamasının gelişmekte olan ülkeleri vuracağı görülüyor. Zira
Türkiye ekonomisinin de 2012’den itibaren yavaşlamaya başladığının ve yüzde 3
seviyesinde bir büyümenin güçlükle yakalandığının altını çizmek gerekiyor.
Kaynak: The Economist, http://goo.gl/LZzz0Y |
Aralık ayında yapılması beklenen FED faiz artışının, özellikle “yükselen piyasalar” için ciddi sonuçları olabilir. Daha da önemlisi, sermaye hareketlerinin tersine dönmesinin, tek seferlik yaşanacak bir şoktan ziyade, daha uzun vadeye yayılacak bir süreç olma ihtimali var. Böyle bir ortamda 2000’li yıllar boyunca ABD’deki kredi genişlemesinin, 2008 krizi sonrasında da krizden çıkış için hayata geçirilen miktarsal genişleme programlarının sağladığı olanaklarla kurulan neoliberal popülist rejimlerin sarsılması gündeme gelebilir.
Hükümet Programı ve “Utangaç Kalkınmacılık”
Önümüzdeki dönemde artık 2000’li yıllardaki gibi, bir yandan
sert neoliberal program uygulayıp diğer yandan bunun ortaya çıkarabileceği
toplumsal hoşnutsuzlukları kredi genişlemesi ve sosyal yardım programlarıyla
törpüleme olanağı ortadan kalkmaya başlıyor. Bu yeni durumda neoliberal
popülizmlerin önünde iki seçenek kalıyor. İlki sosyal yardım ve kredi
genişlemesi yanları törpülenmiş bir neoliberal programı uygulamak – bunu yapıp
da iktidarda kalabilen bir hükümet olmadı. İkincisi ise “utangaç kalkınmacılık”
olarak adlandırdığım politikalara yönelinmesi. Bunun anlamı şu: Küresel krizin
derinleşmesi nedeniyle dış ticaretin zaten çöktüğü bir ortamda iç talebin
giderek daha fazla öne çıktığı, kısmi ve sınırlı da olsa ithal ikameci
uygulamaların gündeme geldiği bir süreci yaşayabiliriz. ,
Örneğin asgari ücret artışı gibi uygulamaları bu çerçevede
düşünebiliriz. Yine hükümet programında üretimin ithalata olan bağımlılığını
azaltmak üzere formüle edilen Girdi Tedarik Stratejisi, İthalata Olan
Bağımlılığın Azaltılması Öncelikli Dönüşüm Programı gibi tedbirlerin
sıralanması ve Dahilde İşleme Rejimi’nin yeniden düzenleneceğinin belirtilmesi
bu çerçevede değerlendirilebilir.
Artan Jeopolitik Riskler
Bölgede giderek artan jeopolitik riskler Türkiye ekonomisi
açısından kritik bir öneme sahip. Özellikle Rus uçağının düşürülmesi sonrası
artan güvenlik riskleri nedeniyle petrol fiyatlarında yaşanan artışın sürekli
olup olmayacağı önemli. Zira bir süredir petrol fiyatlarının düşük seyretmesi,
cari açık ve enflasyon gibi temel sorunların daha da kötüleşmesini engelleyen
bir faktör olarak işliyordu. Petrol fiyatlarındaki düşüş dünya genelinde
ekonomik büyümenin yavaşlamasının bir sonucu ve küresel krizin derinleşmesinin
bir belirtisiydi. Bu süreçte temel bir değişiklik yok, ama petrol arzının
daraltılması fiyatları tekrar yükseltebilir.
Geçtiğimiz hafta petrol fiyatlarının 40 doların altına düşme
ihtimali sonrasında Suudi Arabistan şimdiye kadarki tavrını değiştirerek,
petrol fiyatına istikrar kazandırılması için OPEC ülkeleriyle işbirliği
yapacağını ilan etti. Buna ek olarak Ortadoğu’da siyasi gerginliklerin
tırmanması ve sıcak çatışma alanlarının artması petrol fiyatlarının artmasına,
bu da Türkiye ekonomisinin petrol ve doğalgaz ithalatına olan bağımlılığından
dolayı, yaşanan ekonomik sorunların hızla derinleşmesine neden olabilir.
2016'ya Girerken Sıkıntılar Sürüyor
2016’ya girerken ekonomik büyümede yavaşlamanın
ve işsizlikteki artışın sürdüğünü görüyoruz. Önümüzdeki dönemde, merkez
bankasının FED faiz artışına paralel olarak hareket edeceğini öngörebiliriz.
Bunun nedeni, TCMB’nin faiz artışı yapmadığı bir ortamda döviz kurunun
değerlenmesi ve bunun ithalat kanalıyla enflasyona yansıması ihtimalinin yüksek
olması. Olası faiz artışı, inşaat sektörü gibi faiz hareketlerine duyarlılığı
yüksek olan sektörlerde hissedilecek. Bu olumsuz riskler karşısında yeni
hükümetin elindeki en önemli koz kamu bütçesinde bir ekonomik genişleme
politikası için halen manevra alanının bulunması. Buna ilave olarak programda
yer alan önlemlere bakıldığında Kredi Garanti Fonu’nun işlevinin ve Hazine
garantisinin kapsamının genişletilmesi gibi önlemler kriz karşıtı politika
çerçevesinde ele alınabilir.
-----------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı daha önce Başlangıç Dergi’nin web sitesinde yer aldı.
Erişim: http://baslangicdergi.org/64-hukumet-programi-utangac-kalkinmacilik/
-----------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı daha önce Başlangıç Dergi’nin web sitesinde yer aldı.
Erişim: http://baslangicdergi.org/64-hukumet-programi-utangac-kalkinmacilik/