Geçtiğimiz hafta sonu (28 Şubat 2015) alınan 2015/7331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi gözlerden uzakta, deyim yerindeyse
“uyumakta” olan bir kurum yeniden aktifleştirildi. Karar’ın amacı,
küresel krizin derinleşmesi sürecinde Türkiye ekonomisinde yaşanabilecek
olası bir sert daralmanın etkilerini azaltmak.
2 Mart 2015’teki
yazısıyla Çiğdem Toker,
konuya “küçülmeye büyük işaret” diyerek dikkat çekmişti. Bu yazı ile
genel seçime yaklaşırken giderek sıkışan ekonomi yönetiminin kriz
karşıtı önlemlerin bir parçası olarak KGF ve Hazine grantisi ile
KOBİ’lere vermeyi planladığı desteğin üzerinde duracağım.
Devletin Arkeolojisine Giriş: Kredi Garanti Fonu
Devlet teorisi ya da daha somut olarak devletin dönüşümü üzerine
çalışanların aşina olduğu bir durumdur. Devletin kurumsal maddiliği
içinde bazı kurumlar vardır ki, “normal” zamanlarda varlığından
haberiniz bile olmaz. Bu tip kurumlar, zamanı geldiğinde
işlevlendirilmek üzere deyim yerindeyse “uyutulur”. Kredi Garanti Fonu
(KGF) bunlardan biri. Tam anlamıyla kamu kurumu niteliğinde değil ancak
KOSGEB katılımı nedeniyle yarı kamu kurumu olarak görebiliriz.
Fon, 1991
yılında, “küçük ve orta ölçekli işletmeler için sağladığı kefaletle bu
işletmelere destek vermek”, KOBİ’lerin “banka kredisi kullanmalarını
mümkün hale getirmek” amacıyla kurulmuş. Daha formel olarak KGF’nin amacı şöyle tanımlanıyor:
“bankalar tarafından kredilendirilmesi uygun bulunan, ancak teminat
yetersizliği içinde olan KOBİ niteliğine haiz firmalara, bankalara karşı
kredinin belli bir oranında kefalet vererek krediye erişmelerinde
destek olmaktadır”.
2008 Sonrası Kredi Garanti Fonu:
Kurum 2008 krizine kadar deyim yerindeyse “uyutulmuş” ve 2008
krizinden sonra aktive edilmiş. KGF’nin orijinal ve yeni işlevleri şöyle
sıralanabilir:
- “Normal” zamanlarda
- KOBİ’lerin finans sistemine erişimini kolaylaştırmak.
- Kredinin batma riskinin bankalar, KGF ve şirket arasında bölüştürülerek azaltılmasını sağlamak.
- Kriz zamanlarında,
- Kredi kullanan KOBİ’nin batması durumunda, bu riskin bankaları da batırmasının önlemek, yani finansal sistemi korumak.
- Batması en riskli olan işletmeleri koruyarak işsizliğin ani yükselişini engellemek.
KGF’nin aktive edilmesi, 2008 krizine karşı devletin aldığı
önlemlerin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bu dönemde KGF ile ilgili
iki önemli değişikliklik yapıldı. İlki, 2009’daki 29851 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile KGF teminatlarına Hazine garantisi getirildi. İkincisi de KGF’nin
kurumsal yapısının geliştirilmesi için, yeni bankaların fona ortak
olarak katılması sağlandı.
Şu anda KGF Anonim Şirket statüsünde. Ortakları arasında, yüzde 33,2
hisse ile TOBB ile KOSGEB ve yüzde 1,7’lik hisse ile 19 banka yer
alıyor.
Uygulamada Kredi Garanti Fonu
KGF’nin uygulamadaki durumunu aşağıdaki tablo yardımıyla
değerlendirebiliriz. Ancak bu değerlendirmeye geçmeden, hükümetin tüm
kriz karşıtı önlemlerinin KGF hamlesinden ibaret olduğu gibi bir imada
bulunmadığımı belirtmek isterim. KGF’nin son düzenlemeyle yeniden
işlevlendirilmesini, hükümetin seçime gidilirken ekonomideki
sıkıntılardan kaynaklanacak bir sorun yaşanmaması için aldığı
önlemlerden sadece biri olarak görmek gerekir.
Kaynak: KGF verilerinden oluşturulmuştur: http://www.kgf.com.tr/4_1_a.htm |
Bu çerçevede, yukarıdaki tabloya bakıldığında KGF’nin 2008 krizi
sonrasında nasıl aktive edildiği görülebilir. 1994-2006 arasındaki 12
yılda kuruma gelen kefalet talepleri oldukça düşük, ancak 2009
sonrasında hem gelen talepler hem de kefalet tutarı artıyor. 2013 yılı
itibariyle kefalet tutarının azalmasına karşın talebin tutar kadar
azalmadığını görüyoruz. 2014’ün ilk 6 ayına ait olan veriler ise,
kefalet talebinin 2014 içinde sert bir şekilde yükseleceğine işaret
ediyor. Böyle bir ortamda yapılan düzenleme sonrası, 2015’te hem kefalet
tutarının hem de gelen taleplerin 2008 krizi düzeyine ulaşacağını
öngörmek mümkün.
Seçim Öncesi Ekonomik Krize Karşı Hazırlık
Son olarak geçtiğimiz hafta sonu getirilen düzenlemenin
detaylarına kısaca değineceğim. İlk olarak bu düzenlemenin süresi 2017
yılı sonuna kadar öngörülmüş. Buradan, düzenlemeyi yapanların, ekonomik
sıkıntıların en az 2017’ye kadar süreceği beklentisi içinde olduklarını
anlayabiliriz. İkinci olarak, verilecek olan desteğin tutarına
bakıldığında toplamda KGF ile 10 miyar TL’lik bir destek verilmesi söz
konusu. Hazine garantisi ise 1 milyar TL ile sınırlandırılmış.
Üçüncü olarak, Bakanlar Kurulu Kararı’nın 4. maddesinde, destekten
yararlanabilecek krediler arasında “döviz cinsinden ve dövize endeksli
krediler” de yer alıyor. Yapılan düzenlemenin kritik yanlarından biri,
son dönemde dövizin hızla değerlenmesinin şirketler kesimi üzerinde
yaratacağı olası baskıyı azaltmak.
Sonuç
Şubat ayı ihracatında görülen şiddetli daralma,
küresel krizin derinleşmesinin etkilerinin Türkiye’de de görülmeye
başlandığını teyit etti. Dolayısıyla önümüzde dönemde dış talep
daralırken iç talep daha önemli hale gelecek.
Cumhurbaşkanlığı ile Merkez Bankası arasındaki son dönemde giderek
artan faizlerin düşürülmesi konulu polemiği, iç talebin giderek artan
önemini göz önüne alarak değerlendirirsek daha anlamlı olabilir.
KGF
hamlesi ile Hazine garantisinin devreye sokulmasının, bu polemikle
artışı daha da hızlanan dövizin, borçlu şirketleri zora sokmasını
önlemek amaçlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak küresel ekonomik kriz
derinleşirken, bu tip geçici önlemlerin işe yarama olasılı pek yüksek
değil.
Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.