4 Mart 2015 Çarşamba

Seçim Öncesi Krize Hazırlık: Hazine Garantisinin Kapsamı Genişliyor

Geçtiğimiz hafta sonu (28 Şubat 2015) alınan 2015/7331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi gözlerden uzakta, deyim yerindeyse “uyumakta” olan bir kurum yeniden aktifleştirildi. Karar’ın amacı, küresel krizin derinleşmesi sürecinde Türkiye ekonomisinde yaşanabilecek olası bir sert daralmanın etkilerini azaltmak. 

2 Mart 2015’teki yazısıyla Çiğdem Toker, konuya “küçülmeye büyük işaret” diyerek dikkat çekmişti. Bu yazı ile genel seçime yaklaşırken giderek sıkışan ekonomi yönetiminin kriz karşıtı önlemlerin bir parçası olarak KGF ve Hazine grantisi ile KOBİ’lere vermeyi planladığı desteğin üzerinde duracağım. 

Devletin Arkeolojisine Giriş: Kredi Garanti Fonu
Devlet teorisi ya da daha somut olarak devletin dönüşümü üzerine çalışanların aşina olduğu bir durumdur. Devletin kurumsal maddiliği içinde bazı kurumlar vardır ki, “normal” zamanlarda varlığından haberiniz bile olmaz. Bu tip kurumlar, zamanı geldiğinde işlevlendirilmek üzere deyim yerindeyse “uyutulur”. Kredi Garanti Fonu (KGF) bunlardan biri. Tam anlamıyla kamu kurumu niteliğinde değil ancak KOSGEB katılımı nedeniyle yarı kamu kurumu olarak görebiliriz. 

Fon, 1991 yılında, “küçük ve orta ölçekli işletmeler için sağladığı kefaletle bu işletmelere destek vermek”, KOBİ’lerin “banka kredisi kullanmalarını mümkün hale getirmek” amacıyla kurulmuş. Daha formel olarak KGF’nin amacı şöyle tanımlanıyor: “bankalar tarafından kredilendirilmesi uygun bulunan, ancak teminat yetersizliği içinde olan KOBİ niteliğine haiz firmalara, bankalara karşı kredinin belli bir oranında kefalet vererek krediye erişmelerinde destek olmaktadır”.

2008 Sonrası Kredi Garanti Fonu:
Kurum 2008 krizine kadar deyim yerindeyse “uyutulmuş” ve 2008 krizinden sonra aktive edilmiş. KGF’nin orijinal ve yeni işlevleri şöyle sıralanabilir:
  • “Normal” zamanlarda
    • KOBİ’lerin finans sistemine erişimini kolaylaştırmak.
    • Kredinin batma riskinin bankalar, KGF ve şirket arasında bölüştürülerek azaltılmasını sağlamak.
  • Kriz zamanlarında,
    • Kredi kullanan KOBİ’nin batması durumunda, bu riskin bankaları da batırmasının önlemek, yani finansal sistemi korumak.
    • Batması en riskli olan işletmeleri koruyarak işsizliğin ani yükselişini engellemek.
KGF’nin aktive edilmesi, 2008 krizine karşı devletin aldığı önlemlerin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bu dönemde KGF ile ilgili iki önemli değişikliklik yapıldı. İlki, 2009’daki 29851 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile KGF teminatlarına Hazine garantisi getirildi. İkincisi de KGF’nin kurumsal yapısının geliştirilmesi için, yeni bankaların fona ortak olarak katılması sağlandı. Şu anda KGF Anonim Şirket statüsünde. Ortakları arasında, yüzde 33,2 hisse ile TOBB ile KOSGEB ve yüzde 1,7’lik hisse ile 19 banka yer alıyor.

Uygulamada Kredi Garanti Fonu
KGF’nin uygulamadaki durumunu aşağıdaki tablo yardımıyla değerlendirebiliriz. Ancak bu değerlendirmeye geçmeden, hükümetin tüm kriz karşıtı önlemlerinin KGF hamlesinden ibaret olduğu gibi bir imada bulunmadığımı belirtmek isterim. KGF’nin son düzenlemeyle yeniden işlevlendirilmesini, hükümetin seçime gidilirken ekonomideki sıkıntılardan kaynaklanacak bir sorun yaşanmaması için aldığı önlemlerden sadece biri olarak görmek gerekir.

Kaynak: KGF verilerinden oluşturulmuştur: http://www.kgf.com.tr/4_1_a.htm

Bu çerçevede, yukarıdaki tabloya bakıldığında KGF’nin 2008 krizi sonrasında nasıl aktive edildiği görülebilir. 1994-2006 arasındaki 12 yılda kuruma gelen kefalet talepleri oldukça düşük, ancak 2009 sonrasında hem gelen talepler hem de kefalet tutarı artıyor. 2013 yılı itibariyle kefalet tutarının azalmasına karşın talebin tutar kadar azalmadığını görüyoruz. 2014’ün ilk 6 ayına ait olan veriler ise, kefalet talebinin 2014 içinde sert bir şekilde yükseleceğine işaret ediyor. Böyle bir ortamda yapılan düzenleme sonrası, 2015’te hem kefalet tutarının hem de gelen taleplerin 2008 krizi düzeyine ulaşacağını öngörmek mümkün.

Seçim Öncesi Ekonomik Krize Karşı Hazırlık
Son olarak geçtiğimiz hafta sonu getirilen düzenlemenin detaylarına kısaca değineceğim. İlk olarak bu düzenlemenin süresi 2017 yılı sonuna kadar öngörülmüş. Buradan, düzenlemeyi yapanların, ekonomik sıkıntıların en az 2017’ye kadar süreceği beklentisi içinde olduklarını anlayabiliriz. İkinci olarak, verilecek olan desteğin tutarına bakıldığında toplamda KGF ile 10 miyar TL’lik bir destek verilmesi söz konusu. Hazine garantisi ise 1 milyar TL ile sınırlandırılmış.

Üçüncü olarak, Bakanlar Kurulu Kararı’nın 4. maddesinde, destekten yararlanabilecek krediler arasında “döviz cinsinden ve dövize endeksli krediler” de yer alıyor. Yapılan düzenlemenin kritik yanlarından biri, son dönemde dövizin hızla değerlenmesinin şirketler kesimi üzerinde yaratacağı olası baskıyı azaltmak.

Sonuç
Şubat ayı ihracatında görülen şiddetli daralma, küresel krizin derinleşmesinin etkilerinin Türkiye’de de görülmeye başlandığını teyit etti. Dolayısıyla önümüzde dönemde dış talep daralırken iç talep daha önemli hale gelecek. Cumhurbaşkanlığı ile Merkez Bankası arasındaki son dönemde giderek artan faizlerin düşürülmesi konulu polemiği, iç talebin giderek artan önemini göz önüne alarak değerlendirirsek daha anlamlı olabilir. 

KGF hamlesi ile Hazine garantisinin devreye sokulmasının, bu polemikle artışı daha da hızlanan dövizin, borçlu şirketleri zora sokmasını önlemek amaçlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak küresel ekonomik kriz derinleşirken, bu tip geçici önlemlerin işe yarama olasılı pek yüksek değil.

Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.