2 Ağustos 2014 Cumartesi

Arjantin Akbabalara Karşı!

31 Temmuz günü, Arjantin hükümeti ile uluslararası hedge fonlar arasındaki görüşmelerde anlaşmaya varılamadı ve sonuçta hükümet var olan borçlarının bir kısmını ödemeyeceğini ilan etti. Mesele henüz çok yeni ve yorumlamak için zaman gerekiyor ancak şunu belirtelim, bu kısmi temerrüt Arjantin’in borçlarını geri ödemek için yeterli parası olmadığı için gerçekleşmedi. Yaşanan daha çok finans kapitalin Arjantin hükümetiyle giriştiği güç mücadelesinin sonuçları. Böyle bir gelişmenin yaşanması, özellikle yüksek borçluluk altında ezilen Yunanistan gibi ülkeler için bir örnek oluşturması açısından önemli. Ancak buradan bir “neoliberalizme karşı direniş” çıkarmak için aceleci olmamak gerekir.

Bir İktidar İlişkisi Olarak Borç
Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali (Açılım Kitap, 2014) isimli kitabına başlarken, günümüzde gerek Avrupa’da gerekse dünyada sınıf mücadelesinin borç meselesi etrafında yoğunlaştığının altını çizer. Borç ilişkisi çok yönlüdür, aktörleri devletler (kamu borcu) olabileceğini gibi şirketler (özel kesim) ya da bireyler (hanehalkı) de  olabilir. Ancak bu ilişkinin her zaman iki tarafı vardır: borçlu ve alacaklı. Alacaklılar, kamu açığını ve özel yatırımları fonlayan ya da bireysel borçlanmayı mümkün kılan bankacılık ve finans kesimidir. Borçlular ise finans dışındaki tüm toplum!

Kaynak: http://trafficlive.com/blog/clever-editorial-illustrations-by-magoz/
Böyle bir yapıda borç, sadece bir ekonomik ilişki olarak işlev görmez, borç ilişkisi aynı zamanda politiktir. Örneğin piyasa sistemine farklı düzeylerdeki müdahaleleri barındıran refah devleti uygulamaları ya da ithal ikameci modellerin yıkılmasında borç krizleri önemli işlev görmüştür. Aşağıda verdiğim, The Economist'in hazırladığı 1800'lerden itibaren iflas tablosuna bakıldığında, özellikle geç kapitalistleşen ülkelerdeki birikim modeli değişimlerinde borç krizlerinin önemli bir etken olduğunu görebiliriz. Burada özellikle 1980'lerde iflasların yoğunlaşmasında ithal ikameci modellerin kendine has sorunlarından kaynaklanan borç artışının yanında, Türkiye'de 24 Ocak 1980 kararları öncesi yaşananlardan hatırlanacağı gibi, borç birikim modelinin değiştirilmesinde kritik bir zorlayıcı işlev görmektedir.

Kaynak: http://www.economist.com/blogs/graphicdetail/2014/07/daily-chart-23
Ya da en son Soma’da çok acı bir şekilde ve en çıplak haliyle gördüğümüz gibi artan bireysel borçluluk, sadece ekonomik değil politik olarak da çalışanlar üzerinde görünmeyen zincirler yaratmaktadır. Benzer bir şekilde Avrupa’da uygulanan kemer sıkma politikalarının temel gerekçesi kamu borcunun daraltılmasıdır. Ancak borç, bir iktidar ilişkisi olduğu ölçüde tarafların güç mücadelesine ve müzakeresine açıktır. Arjantin’de yaşanan tam da budur.

Seçici Temerrüt
Borç ilişkisinin öneminin kısaca altını çizdikten sonra Arjantin’e dönersek, dünden beri uluslararası piyasalardaki şaşkınlığın, kırılmaz gibi görünen alacaklılar iktidarının, yani finans kapitalin gücünün sarsılması nedeniyle gerçekleştiğini vurgulamalıyız. Zira bunun dışında Arjantin’in var olan borçları ödeyemeyecek bir durumda olmadığı ve ödenmeyeceği ilan edilen borcun sadece 1.5 milyar dolar olduğu herkes tarafından biliniyor.

Finans kapital çevrelerindeki yorumlar ise, Arjantin Ekonomi Bakanı Axel Kicillof üzerine yoğunlaşıyor. Financial Times ve New York Times’ta yapılan yorumlara göre Marksist eğilimli eski bir öğrenci lideri olan Kicillof Arjantin’i uçuruma sürükleyebilir. The Economist’e göre ise, kısmi de olsa yaşanan bu temerrüt, Arjantin’nin borçlanmasını daha da zorlaştıracak, borçların ödenmesi için yerli para üzerinden genişlemeye gidilecek, bu ise zaten yüksek olan enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir basınç yaratacak.

Arjantin Ekonomi Bakanı Axel Kicillof
 
31 Temmuz'da yaşanan kısmı temerrütün geçmişi, Arjantin’in 2001 krizine dayanıyor. Türkiye ile aynı yıl önemli bir ekonomik kriz yaşayan Arjantin, kriz sonucunda Türkiye’den farklı olarak borçlarının önemli bir kısmını (yüzde 70’ini) ödemeyeceğini ilan etmişti. Bunun üzerine 81 milyar dolarlık borç, 2005’te ve 2010’da yeniden yapılandırıldı ve alacaklılara yeni tahviller verildi. Ancak bazı hedge fonlar bu yolu takip etmeyerek Arjantin devletini, hazine kağıtlarının piyasaya sürüldüğü yer olan New York’ta mahkemeye verip alacaklarının tamamını tahsil etmeye girişti. Ekonomi Bakanı Kicillof ve Başkan Kirshner bu fonları “akbabalar” olarak adlandırıyor. Kicillof’a göre endişeye mahal yok, yaşanan kısmi bir temerrüt dünyanın sonu değil ve “yarın, sadece diğer günlerden biri olacak”.

Ne Olacak?
Yaşanan kısmi temerrüt sonrası, Arjantin’den bir “neoliberalizme karşı direnen ulus devlet” hikayesi çıkarmak oldukça zorlama olacaktır. Her ne kadar ekonomi politikaları 1990'lardaki Menem dönemindeki gibi  radikal bir neoliberal programı harfiyen uygulayan bir çerçevede olmasa da, 2001 krizi sonrasında Arjantin ekonomisinde neoliberal programın izlerinin tamamen ortadan kalktığını söylemek zordur. Hükümetin bu kararı sonrası kredi değerlendirme kuruluşlarının ülke notunu düşürmesi, işleri zorlaştırabilir ancak diğer ülkeleri de içine alacak ciddi bir krize dönüşmesi beklenmiyor. Yaşanan bu tıkanıklığın aşılması için, Arjantin’deki özel bankaların devreye sokulması ve borcun bu kanalla ödenmesi gündemde. 

Kısacası, yaşanan bu kısmi temerrüt ekonomi politikalarındaki radikal bir değişim sonucu gerçekleşmedi. Ancak alacaklıların iktidarının kısmen de olsa sarsılabildiğinin görülmesi, 2008 krizi sonrasında borç yükü şantajı altında kemer sıkma politikalarını uygulamaya mahkum olan pek çok ülke için farklı bir seçeneğin olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.

---------------------------------------------------------------------------
Bu yazının ilk versiyonu Başlangıç Dergi'nin web sitesinde yer aldı.
Erişim: http://baslangicdergi.org/arjantin-akbabalara-karsi-umit-akcay-2/