6 Ağustos 2018 Pazartesi

TL'deki hızlı değersizleşmeye neden müdahale edilmiyor?

TL'deki hızlı değersizleşmeye neden müdahale edilmiyor? sorusu yeniden gündeme geldi. Bir kaç kısa hatırlatma yapmak istedim.

Yaşanan bir birikim modeli krizi. Bu tip kriz konjonktürlerinin en önemli belirtisi, ekonomi yönetiminin müdahale seçeneklerinin sınırlanmasıdır.

Neden Faiz Artışı Yapılamıyor?

TL'deki değersizleşmeyi durdurmak için yapılacak olası bir faiz artırımı, zaten daralma beklenen bir konjonktürde, resesyonu garantilemek anlamına gelecektir. Yani faiz artışı, 'yumuşak iniş' değil, 'sert çakılma' senaryosunu hızlandırır.

Döviz Krizi Nasıl Gelişebilir?

Diğer yandan, TL'deki değersizleşmenin sürmesi, zaten başlayan firma iflaslarının artmasına ve bu iflasların bankacılık sektörüne yansımasına neden olabilir.

Döviz - Faiz Kıskacı

Türkiye ekonomisinin içine sokulduğu bu döviz-faiz kıskacı, bir doğal afet ya da başımıza gelen bir felaket değil. Ülkeyi yöneten siyasi heyetin kendi ikbali için uyguladığı ekonomik model, bu ikilemi yaratmıştır.

Birikim Modeli Krizi

Birikim modeli krizi, 2013 sonrasında belirginleşmiştir. 2013'ten beri, önceki dönemlerden farklı olarak, hem faiz hem döviz aynı yönde hareket ederek artmayı sürdürmüştür.

Bu konjonktürde, Orta Vadeli Program ile ilan edileceği düşünülen olası bir istikrar programı, birikim modeli krizini ve döviz faiz ikilemini aşacak politikaları içermiyor. Aksine, tıkanan birikim modeline geri dönüşü amaçlıyor.

Kısacası, neden müdahale edilmiyor sorusunun yanıtı, verili siyasal kısıtlar altında 'müdahale edemedikleri için' şeklinde verilebilir. Bu aşamada siyasi heyet, 'kontrol kaybı' durumunu aşamadığı için, kendisi için daha az hasar yaratacak seçeneği hesaplamaya çalışıyor.

Kriz Yönetiminin Krizi

Bu kısa notu, geçenlerde yazdığım Kriz Yönetiminin Krizi başlıklı blog yazısından uzun bir alıntı ile bitireyim:

Kriz Var Mı Yok Mu?
Konu güncel olarak kriz var mı yok mu konusuna geliyor. Özellikle ekonomik krizin seçim öncesinde hükümeti olumsuz etkileyebileceği beklentisi, bu konuya ilgiyi daha da artırıyor.  Şöyle görüyorum: Teknik olarak bir kriz (resesyon) yok ama bir birikim modeli krizi var. “The” kriz, bu ikisi eşleştiği zaman oraya çıkacak. Açıklayayım: 
Ekonomik kriz ya da resesyon, dar anlamıyla iki çeyrek üst üste ekonomik daralmanın yaşanması olayını adlandırmak için kullanılıyor. Bu kriz tanımını bir başka tanımla birleştirmediğimizde eksik bir açıklamaya sahip olmaktan kurtulmamız zor. Bu tanım ise birikim rejiminin krizi. Birikim rejimi ile de, sermaye birikim sürecinin uzun bir süre içinde gösterdiği düzenlilikler, birikim gerçekleştiği temel sektörler ve bu birikim rejimi ile uyumlu olan ekonomi politikalarını kastediyoruz. Bu anlamda resesyonları durumsal (contingent) ve yapısal olarak ikiye ayırabiliriz. 
Birikim Rejimi Krizi
Belirli bir birikim rejimi sürerken, dönemsel tıkanıklıklar nedeniyle resesyonlar yaşanabilir. Bu durumsal bir krizdir. Ekonomik daralmaya neden olan unsur(lar) geçici olduğu için birikim rejiminin sürmesini tehlikeye atacak büyüklükte krizler oluşmaz. Yapısal krizler ise, resesyonların birikim rejimi krizi ile birleştiği zaman ortaya çıkar. Yakın geçmişten örnekler vermek gerekirse 1971 krizi durumsal iken 1978-1980 krizi yapısaldır. Ya da 1994 krizi durumsal iken 2001 krizi yapısaldır. Yani, yapısal krizleri durumsal krizlerden ayıran, sermaye birikiminin koşullarının dönemsel kesintilerin ötesinde, köklü bir şekilde tıkanmasıdır.  
Güncel olarak Türkiye'de izlenen birikim modeli tıkanmıştır. Bu anlamda bir birikim rejimi krizinden bahsedebiliriz. Bu krizin yapısal biçim alması, ancak bir resesyonun yaşanması ile gerçekleşebilir. 

Son olarak 06.08.2018 tarihinde Medyaskop TV'de, konu ile ilgili değerlendirmelerimi aşağıya ekliyorum: