Hava ağır, giderek de ağırlaşıyor. Bu ortamda ekonomi
üzerine yazmak zor olsa da, ileride birileri günümüze dönüp baktığında neler
yaşandığını daha iyi anlayabilsin diye kayıt düşmeye devam edelim. Geçtiğimiz
haftanın üç önemli gelişmesine değineceğim: Türkiye’de ekonomik daralma, ABD
merkez bankası FED’in yaptığı faiz artışı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)
milli gelir hesaplamalarını güncellemesi. Bunların arasında en önemlisi
hangisiydi derseniz, sonuncusuydu derim. Nedeni şu: “et kokarsa tuzlanır, ya tuz
kokarsa ne yapılır?” denir ya, TÜİK’in milli gelir serilerinde yaptığı
güncelleme, “tuz da mı koktu” dedirtiyor. Açıklayalım.
Ekonomi Daralıyor
Geçtiğimiz hafta, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını
içeren üçüncü çeyrek büyüme verileri açıklandı. Buna göre Türkiye ekonomisi,
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.8 daraldı. Daha önemlisi, bu daralma devletin
nihai tüketim harcamalarının yüzde 23,8 artmasına rağmen gerçekleşti. Yani kamu
harcamaları açısından kesenin ağzının açılmasına rağmen, bu ekonominin
yavaşlamasını engelleyemedi.
AKP döneminde ekonomik daralma ilk kez 2008-9’da küresel
finans sisteminin çökmesi ile gerçekleşti. ABD’de krizden çıkmak için uygulanan
genişlemeci politikalar sonucunda Türkiye gibi ülkelere yönelik sermaye
akımlarının artmasıyla, 2009’un sonunda daralma sonlanmıştı. Şimdi 27 çeyrek ya
da 7 yıl sonra ilk kez ekonomik daralma yaşanıyor. Önceki yazılarda da
belirtmiştim, “yükselen piyasalar” kategorisindeki ülkeler için 2008 krizi yeni
başlıyor olabilir. Türkiye’deki daralma da bu sürecin bir parçası. Ekonominin
daralması önemlidir. Sadece iktisadi nedenlerle değil, daralmanın siyasi ve
sosyal sonuçları da vardır. Büyüme sürdükçe anlaşmazlıklar çözülebilir, farklı
yönelimler sineye çekilebilir, daha geniş fikri ve maddi koalisyonlar kurulur.
Ancak büyümenin yavaşlaması, büyünün bozulması anlamına gelir. Şimdi büyü
bozuluyor.
FED Faiz Artırdı
Geçtiğimiz haftanın bir diğer önemli ekonomik gelişmesi,
FED’in faizleri 25 baz puan artırması oldu. Faiz artışı bekleniyordu, o nedenle
etkisi zaten çok kuvvetli olmayacaktı. FED toplantısından çıkan asıl önemli
karar, 2017 içinde faizlerin üç kere artırılacağının duyurulması oldu. Tabii
burada ihtiyatlı olmakta fayda var. Zira aynı FED geçtiğimiz yıl bu zamanlar
2016 içinde dört kere faiz artırılabileceğini söylemişti, sadece bir defa
yapabildi. 2017 içinde faiz artışlarının beklendiği gibi yapılıp yapılamayacağını
Cumhuriyetçiler içinde geleneksel siyasetin hakim olduğu Kongre kanadı ile başkan
Trump etrafında oluşan yeni yönetim kadrosu arasındaki müzakereler
belirleyecek. Zaten basın toplantısı sırasında FED başkanı Yellen de bu duruma,
“bir belirsizlik bulutu altında çalışıyoruz” diyerek işaret etti.
Türkiye’ye etkisi ne olur? Yanıt “belirsizlik bulutları”
dağıldığında ne ile karşılaşacağımızla ilgili. Eğer Trump yönetimi ile
Kongre’deki Cumhuriyetçiler kamu harcamalarının artırılması ve dış ticaret politikası
alanlarında Trump’ın vaatleri çerçevesinde bir uzlaşmaya varırlarsa, bunun
Türkiye gibi ülkelere etkileri güçlü olur. Zira bu senaryo, FED’in 2017 içinde
birden çok faiz artışı yapması için gerekli olan ekonomik gelişmelerin
yaşanmasına neden olabilir. Bu durumda karşımıza çıkması muhtemel sonuç, hem
faizin artması hem de doların değerlenmesi.
TÜİK Revizyonu
TÜİK’in milli gelir hesaplamasında yaptığı güncelleme ise
sadece haftanın değil, 2016’nın en önemli ekonomik olaylarından biri idi.
Yapılan revizyon kimseyi tatmin etmedi. Meselenin teknik tarafına girmeden bazı
konulara işaret etmek istiyorum:
-
Revizyonun
açıklandığı basın toplantısı, tam bir kurumsal iletişim faciasıydı. Sadece, açıklamada
TÜİK’e vekaleten başkanlık yapan Mehmet Aktaş’ın şu dediklerini aktarmama izin verin: "15 senedir bizden kız alan EUROSTAT uzmanı
var. Yani danışmanlığa gelip de bizim burdan bir kızı beğenip, alanlar var. Teknik
düzeyde ilişki olağanüstü”. Düzey bu, gerisini siz düşünün.
-
İşin
kurumsal iletişim tarafını bir yana bırakırsak, yeni seri ile ortaya çıkan
büyüme rakamları ile işsizlik ya da enflasyon gibi diğer verilerin uyumsuz
olduğunu vurgulamak gerekir.
-
En
şaşırtıcı sonuçlardan biri, güncelleme sonrası Türkiye’de tasarrufların milli
gelire oranının yüzde 10 artması oldu. 2000’li yıllarda ekonomi yönetiminin
hazırladığı politika metinlerine Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu ne
olarak tespit ediliyor diye bakın, tasarruf açığı karşınıza ilk 3 sorundan biri
olarak çıkacaktır. Benzer şekilde akademik iktisatçılar bu konuda epey
yazdılar. Oysa şimdi bunların hepsi çöpe gitti. Meğerse Türkiye neredeyse
Almanya seviyesinde tasarruf eden bir ülke imiş! Hatırlarsınız, meşhur Bireysel
Emeklilik Sistemi’nin (BES) zorunlu hale getirilmesi sırasında gerekçe olarak
ekonomide tasarruf eksikliği gösterilmişti. TÜİK’in güncellemesi sonrasında
tasarruf oranı 10 puan yükseldiğine göre zorunlu BES’in gerekçesi ortadan
kalkmış oluyor. Bu durumda BES hala neden zorunlu diye sormak zorundayız.
-
Daha
ilginç bir durum da siyaseten AKP’yi eleştirenler açısından ortaya çıkıyor.
Muhalefetteki hakim argüman ne idi? AKP yapısal reformları aksattığı, AB’den
uzaklaştığı, bağımsız kurulların özerkliğine saygı göstermediği ve ekonominin
gereklerini yerine getirmediği için son yıllarda ekonomi yavaşlıyor. Oysa 2008
krizine kadar olan dönemde AB’ye üyelik müzakereleri çerçevesinde yapılan
reformlar ve IMF programı sayesine güçlü ekonomik büyüme vardı. Şimdi bu hikaye
de çöp oldu. Çünkü yapılan revizyon sonrasında 2010-2015 arasındaki büyüme
ortalaması, 2002-2007 arasındaki büyüme ortalamasının üzerinde. Bu durum
revizyonun belki de tek iyi tarafı oldu. AKP’ye muhalefet etmek isteyenler
artık daha sağlam argümanlar üretmek zorunda kalacak!
Sonuçta ortaya çıkan, resmi verilere olan güvensizliğin
daha da artması olmuştur. Sorun TÜİK’in milli gelir serilerinde güncelleme
yapması değildir. Hatta inşaat sektörünün payının artırılması gibi
güncellemeler elimizdeki serileri gerçeğe daha da yakınlaştırmıştır. Buradaki
mesele, uzun süredir bu konu üzerinde çalıştığı bilinen TÜİK’in bu güncellemeleri
neden ve nasıl yaptığını yeterince açıklamamasıdır. Bu mesele “ben yaptım,
oldu” usulüyle geçiştirilemeyecek kadar ciddi.
[1] Bu yazı
19.12.2016 tarihinde Gazete Duvar’da yer almıştır. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/12/19/ya-tuz-kokarsa/