3 Aralık 2016 Cumartesi

İtalya’daki referandumun Türkiye ile ilgisi nedir?

Yükselen sağ ve faşizan hareketlerin ve yabancı düşmanlığının küresel ekonomik krizle irtibatı yeterince kurulmayınca ortaya tatsız anıştırmalar, yersiz benzetmeler çıkabiliyor. Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesi ile ilgili olan analizlerde de Brexit referandumuna ilişkin açıklamalarda da değişim isteği ile krizin yarattığı çöküntü arasında bağ kurma çabaları mevcuttu. Ancak bu dalganın genel karakterinin tespit edilmesi yine de gecikmiş görünüyor. 4 Aralık'taki İtalyan referandumunu bu dönüşüm, Avrupa'da siyaset sahnesindeki temel bir bölünme ve kriz karşısında esaslı politika tepkisi geliştirememe sorunu ile ilişkilendirmek gerekli. 

Kriz ne getirdi?

İtalya’da Avro Bölgesi krizi hem işsizliği radikal bir şekilde arttırdı, hem de teknokratik bir yönetim anlayışıyla Avro Bölgesi içinde kalarak gerçekleşen müdahalelerin bir işe yaramadığı görüldü. İtalya'da kamu borcu/GSYH oranı 2015 sonunda % 130’u geçti. Bankaların takipteki kredi oranları bu dönemde 350 milyar avroyu buldu (GSYH’nin beşte biri, ayrıca bkz. takipteki kredilerin toplam kredilere oranını bankalara göre gösteren tablo). Hazine’nin ortak olduğu kalkınma bankası aracılığıyla açıklanan 160 milyar avroluk yatırım programının etkisi henüz görülmedi. Krizin ağırlaşması karşısında devletin doğrudan müdahalede bulunmasının önünde yüksek kamu borcunun etkisi (büyük kurtarma planlarının karşılanamayacak olması) kadar Avro Bölgesi düzenlemelerinin getirdiği "yük paylaşımı" anlayışı da bulunmaktaydı.


Bu düzenlemelere göre finansal sektörün kurtarılmasında vergi ödeyen sıradan vatandaşların cebine uzanmadan önce banka hissedarlarının ve yatırımcıların “fedakarlıkta” bulunması gerekliydi. İşlerin daha da çığrından çıkmasının önünde bir engel olarak tasarlanan bu yük paylaşımı düzenlemeleri İtalya’da ters tepmiş görünüyor.

Dünyayı sırtlanan, İtalya’yı kurtaramayan Atlas

İtalya’da banka hisselerinin 2015 sonunda % 40’lara varan düşüşü banka kurtarma fonu oluşturulmasına yol açtı. Nisan ayında oluşturulan Atlante (Atlas) 5 milyarlık ilk sermayesiyle ilk etapta sermaye yeterliliği sorunu yaşayan bankalara destek oldu. Aynı dönemde takipteki krediler menkul kıymetleştirilerek satılıyordu. Bütün bu süreç devlet gözetiminde ve desteğindeydi, ancak kurtarma planı kamu borcunu kağıt üzerinde artırmıyordu.

Atlas'ın elindeki fonların meseleyi çözmeyeceği anlaşılınca Atlas II özellikle bankaların takipteki kredilerini almak için kuruldu. 3,5 milyar avroluk hedeflenen parayı toplayamayan fon orijinal Atlas’tan transferle banka kurtarma operasyonunu sürdürüyor. 2016 Kasım sonunda bir yıl önce kurtarılan üç küçük bankaya destek olacağını ilan eden Atlas II’nin bu desteği nasıl gerçekleştireceği ie bir muamma.

2016 yazında kurtarma sürecinde AB düzenlemelerini by-pass etmeyi tartışan Renzi, benzer bir konum üstlenerek doğrudan müdahaleyi tekrar savunmak zorunda kalabilir. Ancak bütün bunlar referandum sonucuna da bağlı.

Değişim isteği

İtalya’da da başka yerlerde olduğu üzere refah üretmeyen ve gelir eşitsizliklerini artıran uygulamalar karşısındaki tepkilerin nereye ve nasıl sevk edileceği tartışması sürüyor. “Yapısal” reformları uygulayamadığı, İtalya’nın hantal sisteminde istediği adımları atamadığı gerekçesiyle Renzi bir referandum gündemini pişirerek dolaşıma soktu ve Anayasa değişikliği gerçekleşmezse istifa edeceğini açıkladı.

İtalya’da oylanacak olan şey merkezi hükümetin bölgesel yönetimlere karşı yetkisinin arttırılması ve Senato’nun gücünün zayıflatılması. Aynı zamanda yeni seçim kanununun devreye sokulması ile güçlü bir yürütmenin yaratılması, hızlı kararlar alması gereken başbakanın elinin kolaylaştırılması amaçlanıyor. Karşıt kampta ise Avro bölgesinden ayrılmak isteyenler kadar yürütmenin güçlenmesini eleştirenler de bulunuyor. Bunlar içinde de değişim söylemini milliyetçi bir içerikle doldurmak isteyenler ağırlıkta.

Aynen Brexit sürecinde olduğu gibi siyasi kariyerini referanduma bağlayan bir başbakan, kriz karşısında mevcut tepkiyi siyasal sistemin işleyişindeki sıkıntılara atfetmeye, Avro Bölgesi teknokratları karşısında pozisyonunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. Renzi, devletin finansal sektörü kurtarma kapasitesinin aşındığı koşullarda ve Avro Bölgesi düzenlemeleri karşısında, daha fazla yetkiyi elinde toplamış bir başbakanın reformlara daha rahat girişebileceğini ve kendi piyasacılığı karşısında yükselen Avro karşıtı popülizmi kontrol altına alabileceğini hesaplıyor.

Bütün bağlam farklılıklarına karşın Avrupa’da piyasacılık ve sağ popülist/faşizan muhalefet arasındaki yarılma ve mücadele baskın bir karakter kazanmış görünüyor. Siyaset sahnesinin bu yarılması, çalışanların çıkarları doğrultusunda siyasi muhalefet kanallarını zorlaştırıyor ve boğuyor.

Krizden çıkamama, tepkilerin yönetilememesi ve değişim isteğini güçlü yürütme yaratmak üzere bir referanduma akıtma... 

Şimdi tekrar soralım, İtalyan referandumunun Türkiye ile ilgisi nedir?