Donald Trump geçtiğimiz hafta ABD başkanı olarak seçildi.
Trump’ın başkanlığının anlamının ne olduğu ve dünya ekonomisinde nasıl
değişimler olabileceği üzerine pek çok yorum yapıldı, daha da yapılacak. Bu
yazıda konuyu daraltarak, “Trumponomics” olarak adlandırılan Trump’ın ekonomi
programına odaklanacağım. Trump’ın seçilmesi sonrasında, piyasalar beklenenin
aksine panik yapmadı. Bilakis, para politikası konusunda daha yüksek bir
enflasyon hedefi, buna paralel olarak da kamu harcamalarının canlanması ve
ekonomik büyümenin artacağı beklentisi ABD piyasalarını canlandırdı. Ancak baştan söyleyeyim: Trumponomics, 2008 krizinin
yükünü taşımaktan usanmış emekçilerin (özellikle de sanayisizleşmiş
bölgelerdeki eski işçi sınıfının) dertlerine deva olmayacak. Zira ABD’deki
sorunlar esas itibariyle 2008 krizinin halen aşılamamış olmasından
kaynaklanıyor ve bu, Trump’ın vadettiği gibi, ithalatın kısılması ile çözülecek
bir sorun değil.
Utangaç Kalkınmacılık İktidarda
2000’lerde Türkiye gibi ülkelerde uygulanan kredi
genişlemesi destekli neoliberal popülizmlerin 2008 krizi sonrası bir yol
ayrımına girdiğine bir süredir işaret ediyordum. Bu ülkeler ekonomik büyümedeki yavaşlamayı, yerli
üretime ağırlık vererek ve bir çeşit ithal ikamesi uygulayarak aşmaya
yönelebilirler. Sermaye hareketlerine olan bağımlılığı azaltıcı bir program uygulamadan
bu mümkün değil ancak çelişkili de olsa girişimler bu yönde. Zira krizin
baskısı hükümetleri arayışa sevk ediyor. Utangaç kalkınmacılık olarak
adlandırdığım bu yeni yönelim, neoliberal politikaların henüz bir alternatifi
değil. Ancak bu politikalar, neoliberalizm içinde bir varyasyondan
neoliberalizm sonrası bir duruma geçiş sürecinin özelliklerini yansıtıyor. Hem
neoliberal, hem değil. Bu anlamda Trumponomics, bizdeki “utangaç kalkınmacılığa”
tekabül ediyor.
Daha Fazla Neoliberalizm
Trumponomics, birbiriyle çelişen iki temel politika
üzerine kurulu. İlki, ekonominin kuralsızlaştırılması ya da sermaye üzerindeki
vergilerin düşürülmesi gibi tipik neoliberal ilkelere sahip çıkarken, ikincisi sanayisizleşmenin
nedeni olarak görülen serbest ticaretin yeniden gözden geçirilmesine dayanıyor.
Bir başka ifadeyle, ithalatı kısıtlamayı, bunun yerine istihdam üretecek yerli
üretime ağırlık vereceğini ilan ediyor. Buna ek olarak, ekonominin iki kat daha
fazla büyüyeceği taahhüdü de verilmiş durumda. Altyapı yatırımlarına odaklanan ve
kamunun öncülük ettiği bir ekonomik canlandırma paketi uygulamaya konacak. Bu
durumda, ekonomik canlandırma paketinin getireceği büyüme ile (eğer
uygulanabilirse) ithalata getirilecek kısıtlamaların getireceği olumsuzlukların
birbirine oranı, Trumponomics’in gidişatını belirleyecek.
Trumponomics’in ilk ayağını oluşturan neoliberal
politikalara baktığımızda, Cumhuriyetçilerin genel çizgisinden farklı olmadığını görüyoruz. Danışmanları
arasında da akademik iktisatçılardan çok işadamları yer alıyor. Pür neoliberal
politikalardan başka bir ufukları yok. Vergi indirimleri ve kuralsızlaştırma vaatleri, zaten neoliberalizmin amentüsü. Vergi indirimlerinden
özellikle firmaların yararlandırılması isteniyor, zira bu yolla firma
karlılıklarının ve de yatırımların artması hedefleniyor. Kamunun katkı
sağladığı sağlık sigortası sisteminin (Obamacare) kaldırılması ise, milyonlarca
ABD vatandaşını sağlığa erişimden mahrum bırakacak.
Yeni Korumacılık
Trumponomics’in ikinci ayağını ise, istihdam erozyonunun
nedeni olduğu düşünülen serbest ticaret politikalarının gözden geçirilmesi
oluşturuyor. Ticaret politikası açısından kısa dönemli en önemli risk ise Çin
mallarına uygulanacağı ilan edilen yüksek gümrük vergileri. Eğer bu hayata
geçerse iki yönlü gelişme beklenmelidir. İlki Çin’deki ekonomik yavaşlamanın
hızlanmasıdır. Dünyanın ikinci en büyük ekonomisinin yavaşlaması, gerek emtia
fiyatlarının daha da gerilemesine ve dolayısıyla da deflasyonist eğilimlerin
derinleşmesine neden olabilir. Çin’in buna karşılık dolar olarak tuttuğu dış
ticaret fazlasını farklı para birimlerine çevirme gibi bir hamlesi, önceden
kestirilemeyecek bir sürecin başlangıcı anlamına gelebilir.
İkincisi, ABD açısından önemli. Zira, ABD’de reel ücretlerin
artmıyor oluşunda, pek çok tüketim malının ucuz olmasının etkisi büyük. Çin’den
yapılan ithalat ise bu ucuzluğu sağlayan önemli bir faktör. Hal böyleyken, Çin
mallarına gümrük konması, ABD içinde ücretlerin mevcut seviyesinin korunamaması
gibi bir sonuç doğurabilir Bu ise, dış ticaret açığı açısından giderek
sorunların artmasına neden olacaktır. Sadece bu değil. Özellikle ABD kökenli
çok uluslu firmaların Meksika ve Çin’de yaptığı üretimin yeniden ABD’ye
döndürülmesi, bu firmaların çalışma modeli ve üretilen ürünlerin fiyatları
açısından kısa vadede mümkün olan bir gelişme değil.
D. Rodrik, Trump başkanlığının ekonomik değil siyasi maliyetleri
olacağını düşünüyor. Zira korumacılık önlemleri çok maliyetli olacağı için
Trump yönetiminin bunları uygulaması zor olacak, hatta denese bile vaz geçecek.
Rodrik’e göre esas maliyet siyaset alanından gelecektir.
Sosyal Demokrasinin Krizi
Erken kapitalistleşmiş ülkelerde, eskiden güvenceli
işlerde çalışan formel işçi sınıfının birkaç on yıldır uygulanan ekonomi
politikalarının en büyük kaybedeni olduğu bir sır değil. “Küreselleşme” olarak
adlandırılan süreç ile gelir dağılımı adaletsizliğinin arttığı ve
küreselleşmeden faydalananların en zenginler olmasına rağmen, toplumun geri
kalanının, özellikle de bir önceki dönemde nispeten istikrarlı gelire sahip
olan emekçilerin zemin kaybettiği biliniyor.
Bu sonuç, yanlış ekonomi politikalarının neticesi olarak
gerçekleşmedi. Aksine karşımızdaki, neoliberalizmin başarısının dolaysız
sonucudur. 1970’lerdeki krizden uzun vadeli çıkış stratejisi olarak uygulamaya
konulan neoliberalizm, 40 yıl sonra mantıki sonuçlarına ulaştı. Geçtiğimiz yaz
başı Birleşik Krallık’taki Brexit oylamasına,
özellikle 2008 krizi sonrasında Avrupa’da yükselen aşırı sağa ve en son
olarak ABD seçim sonuçlarına baktığımızda, neoliberalizmin kaybedenlerinin
sahneye çıktığını görüyoruz.
Müesses nizama duyulan güvensizlik ve düzen partilerinin giderek
artan meşruiyet sorunu 2008 krizi sonrası daha da belirginleşti.
Neoliberalizmin kaybedenlerinin talepleri ise eskideki “iyi zamanlara” dönmek. Serbest
ticaret karşıtı korumacı tedbirler ile istihdamın artırılacağı önerisi, ABD’li
seçmeni cezbetmiş gibi görünüyor. Trump gibilerin başarısı, hem neoliberal
politikaları savunup hem de bundan mağdur olan insanların sesi olabilmesi. Yoksunlaşmanın gerisindeki neoliberal
politikalar çoğu zaman görünmez kalıyor ve toplumsal pozisyonu giderek
gerileyen geniş kesimler, bu kötüleşmenin sorumlusu olarak göçmenleri görüyor.
Meselenin ironik yanı ise, neoliberalizmin kaybedenleri
öfkelerini neoliberalizme değil (göçmenler gibi) sahte düşmanlara yönlendiriyor
olmaları. Bunda en önemli faktör ise sağ popülist liderlerin cazibesi değil, solun
gerçekçi bir siyasi aktör olarak görülmeyişi. 1990’larda iktidara gelen ABD’de
Clinton, Britanya’da Blair ve Almanya’da Schröder ile eski tipsosyal demokrasinin
neoliberalizmle kucaklaşması ile oluşan Üçüncü Yol siyaseti, sosyal demokrasinin bir
siyasal alternatif olmaktan çıkmasını hızlandırdı. Bu ortamda, neoliberalizme
karşı, merkez partileri haline gelmiş ve neoliberalizmi özümsemiş sosyal
demokratlar değil, sağ popülistler gelişen öfkenin ifadesini bulduğu kanallar
haline geliyor. Zira son seçimde de görüldü ki, yükselen sağı teknokratik merkez
siyaset değil sol yenebilir, Trump'ı Clinton değil Sanders. Her ne kadar
bağlamlar farklı olsa da bu durumun Avrupa'ya ve hatta Türkiye'ye de tercüme
edilebileceğini düşünüyorum.
Trumponomics Çare Değil!
Ancak Trumponomics, 2008 krizinin yükünü taşımaktan
usanmış çalışanların (özellikle de sanayisizleşmiş bölgelerdeki eski işçi
sınıfının) dertlerine deva olmayacak. Zira elitlere itirazla (!) iktidara gelen Trump'ın ekonomi takımı Goldman Sachs ve Bear Stearns yöneticilerinden oluşuyor.
Goldman Sachs’ın eski yöneticilerinden olan Mnuchin Hazine Bakanı adayları arasında en kuvvetli olanı. Hatta Goldman’ın
CEO’su Blankfein, Trump’ın planlarının ekonomik büyüme için iyi olabileceğini ilan etti bile.
Kısacası,
sağ popülizmlerin ekonomik reçetesi muğlak. Kapitalizm-sonrası seçenekler
masada olmadığına göre, yapılabilecekler kamu harcamalarının artırılması ve
kısmi ithal ikamesi ile sınırlı. Bu ise merkez ülkelerde zaten rekor seviyede
olan kamu borcunun daha da artmasını, yani krizin biraz daha derinleşmesini
beraberinde getirecek.
Tabi Trumponomics programının ve vaatlerin ne kadarının
hayata geçirilebileceği meçhul. Yukarıdaki değerlendirmeyi, “eğer uygulanırsa”
şerhini düşerek yaptığımı belirtmek isterim. Şimdiden vergi planının ve sağlık
sigortası sisteminin (Obamacare) iptalinin yeniden değerlendirilebileceği ortaya çıktı. Kampanya döneminde Trump, FED başkanı Yellen’e sert eleştiriler
yöneltmişti, hatta değiştirilebileceğini ima etmişti ancak seçim sonrası böyle
bir şeyin söz konusu olmayacağı açıklandı. Bir
de şunu ekleyelim: Trump 20 Ocak’taki resmi devir teslim törenine kadar alacağı
hızlandırılmış brifinglerle, müesses nizamın (neoliberal teknokrasi) tornasından
geçecek. Bu hızlandırılmış törpüleme süreci sonucunda, vaatlerin ne kadarının
20 Ocak’a kalabileceğini göreceğiz.
Bu yazı, 14.11.2016 tarihinde Gazete Duvar’da yer almıştır. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/14/trumponomics-101/