Türkiye’de ekonomi bürokrasisi, ekonomik sorunları
yönetmekte gittikçe daha çok zorlanıyor. Bu, giderek daralan devlet
kapasitesinin ekonomi alanına bir yansıması olarak görülebilir. Dış siyaset alanında
görülen yalpalamalar yargıdaki sorunlardan, eğitim sistemindeki gerileme
üniversitelerin acıklı halinden bağımsız değil. Tüm kurumsal yapı, “hukuki
durum-fiili durum” geriliminden etkileniyor. Ancak ekonomi alanında “Ankara’da
direksiyonda biri var mı?” sorusunu sorduracak sorunlar çok katmanlı. Ekonomi
yönetiminin karşılaştığı zorluklar, yapısal çelişkiler, strateji sorunu,
kurumsal dizayn sorunları ve yönetimsel sorunlar olarak dört farklı düzeyde ele
alınabilir. Dört düzeyde yaşanan bu sorunlar ise özellikle ekonomik canlılık
dönemlerinde değil duraklama dönemlerinde daha belirgin hale geliyor.
Yapısal Çelişkiler
Ekonomi yönetimlerinin yapısal sorunları sadece son
döneme özgü değil. 1929 krizinden sonra devletler, konjonktür karşıtı ekonomi
politikalarını uygulamakla ve ekonomiyi enflasyon ya da resesyon gibi
tehlikelere karşı korumakla görevlendirildiler. Buna ek olarak, özellikle geç
kapitalistleşen ülkelerde sermaye birikiminin hızlandırılması ya da en azından
belli bir seviyenin altın düşürülmemesi çabası da ekonomi yönetimlerine kritik
misyonlar yüklüyor. Ancak, devletin kapitalist üretime içkin olan sorunları
tümüyle çözebilmesi, örneğin dönemsel krizleri tamamıyla ortadan kaldırabilmesi
mümkün değil. Ekonomi yönetimlerinin yapabilecekleri, en iyi ihtimalle,
krizlerin bazı yıkıcı etkilerini azaltmak ya da krizleri geleceğe ertelemek. Bu
politika tepkileri de, toplumdaki güç ilişkilerinin bir yansıması olarak, hakim
kesimlerinin çıkarlarını koruma temelli geliştiriliyor.
Strateji Sorunu
Birikim stratejisi, belirli konjonktürlerde devletin
ekonomi politikasının, sermaye birikim sürecinin dönemsel ihtiyaçlarına göre
yeniden düzenlenmesi olarak görülebilir. Örneğin, ekonomi ile siyasetin
ayrıştırılması, 2001 krizi sonrasında hayata geçirilen reformların kalbinde
yatan ve AKP’nin de tereddütsüz devraldığı bir stratejiydi. IMF programı ve AB’ye
üyelik gibi desteklerle oluşturulan yeni teknokratik makine görece sorunsuz
işledi ve bu işleyiş, sert neoliberal politikalar uygulanmasına rağmen buna
karşı ortaya çıkması muhtemel itirazları kredi genişlemesi ve sosyal yardımlar
ile soğurabildi.
Ancak burada N. Poulantzas’ın bir uyarısını hatırlamak
gerekiyor. Devlet ve onu oluşturan kurumlar ile mekanizmalar çelişkisiz ve
monolitik yapılar değildir. Toplumdaki güç ilişkileri ve sınıfsal bölünmeler
devletin kurumsal maddiliği içinde kendini yeniden üretir. Örneğin, AKP
dönemindeki ekonomi yönetimleri her zaman farklı sermaye fraksiyonları arasında
bir koalisyon olmuştur.[1]
2002’den beri bu koalisyonun büyük ortağı TÜSİAD ile somutlanan ancak onunla
sınırlı olmayan bir sermaye kesimi olagelmiştir. Ali Babacan’ın AKP hükümetleri
boyunca en uzun süre bakanlık yapması, uluslararası entegrasyon seviyesi yüksek
olan bu büyük sermayenin çıkarlarını dillendirebilmesi sayesinde olmuştur.
Selefi olan Mehmet Şimşek de benzer bir işlevi sürdürüyor.
Ekonomik büyüme temposunun yavaşlamaya başladığı 2012
sonrasında Türkiye’de 2001 krizi sonrasında ekonomi yönetiminde kurulan
teknokratik makinenin çarklarının dönmesinde ciddi aksaklıklar yaşanmaya
başladı. Üst üste birbiriyle çelişen kararlar geliyor. En son ekonomiden
sorumlu başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek birikim stratejisi konusundaki çelişkileri veciz bir şekilde özetledi: “Biz
küçük Çin gibi üretmeyi strateji olarak görmeliyiz, yaklaşımımız bu, ama gelin
görün ki Türkiye, küçük Amerika gibi yaşama çabası içinde".
Bir diğer çelişkili sinyal tasarruflar konusunda
yaşanıyor. Bir yandan Türkiye ekonomisinin temel sorunlarından birinin kamu,
hanehalkı tasarrufları ve özel tasarrufların düşük olduğu tespiti yapılıyor.
Buna yönelik olarak da zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi uygulamasına
geçiliyor. Ancak diğer yandan, ekonomik durgunluk belirtileri artmaya
başlayınca, tüketimin canlandırılmasına yönelik tedbirler hayata geçiriliyor.
Lüks konuta vergi indirimi, konut satışlarındaki peşinatın azaltılması, kredi
kartında borç yeniden yapılandırma kolaylığının getirilmesi ve taksit sayısının
artırılması gibi önlemlerle, iç talebin canlandırılmasına çalışılıyor. Ancak
birbiri ardına çıkarılan bu önlemlerin çeliştiği açık. Örneğin, zorunlu BES,
ekonomik yavaşlamaya karşı uygulanan tüketimi canlandırma önlemleri ile
çelişiyor. Yani insanların hem harcamaları hem de tasarrufları aynı anda
artırılmaya çalışılıyor!
Kurumsal Dizayn Sorunları
Kurumsal dizayn ya da ekonomi yönetiminin içsel mimarisi,
belirli birikim stratejileri veya konjonktürler dahilinde sermaye birikimini
hızlandıracak ve ekonomi yönetiminin kurumsal kapasitesini artıracak
düzenlemeler bütünü olarak tanımlanabilir. Somutlamak gerekirse, nasıl 1960’lı
yıllarda ekonomi yönetimi ile ilgili kurumsal dizayn, Devlet Planlama Teşkilatı
odaklı bir şekilde oluşturulduysa, 1980’li ve 1990’lı yıllarda ekonomi yönetimi
Hazine ve Dış Ticaret Müstearlığı’nın kamu borcu çevriminin ihtiyaçları
doğrultusunda şekillendi. 2000’li yıllarda ise TCMB ekonomi politikasının
yönlendirilmesinde genel çerçeveyi belirleyen stratejik bir kurum olarak ortaya
çıktı.
Ancak son dönemde, takip edilen birikim stratejisindeki
muğlaklık, kurumsal dizayn sorunlarının oluşmasına da neden oluyor. Kurumsal
düzeyde direksiyonda kimin olduğu net değil. Özellikle 2008 krizi sonrası “otomatik pilottan manuel yönetime geçiş”, ekonomi yönetiminin tamamen ekonomik durgunluğu ve
finansal istikrarsızlıkları engellemek yönünde şekillenmesini beraberinde
getirdi. Ancak sonraki dönemde TCMB’nin merkezinde olduğu bir kurumsal dizayn giderek
muğlaklaştı. Örneğin son dönemde Cumhurbaşkanlığı’ndaki ekonomi danışmanları
TCMB’nin “sözlü yönlendirme” işlevini devralmış gibi görünüyor.
Yönetimsel Sorunlar
2001 sonrası dönemde ekonomi yönetiminde görece sorunsuz
olarak işleyen teknokratik mekanizmanın 2012’den itibaren aksamaya başlaması,
küresel krizin etkileriyle birlikte ekonomik büyümenin yavaşlaması sonrasında
gerçekleşti. Bu süreçte birikim stratejisindeki muğlaklık, kurumsal dizayn
sorunlarına, bu ise birikimli olarak yönetimsel sorunlara neden oluyor.
Örnekler çoğaltılabilir, iki tanesini vereyim.
İlki kamu alımları konusunda ekonomi bürokrasisindeki
koordinasyonsuzluğu gösteriyor. 14 Ekim 2016’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Müezzinoğlu, kamuya alımları belirli bir süreliğine durdurduklarını ve
bundan sonra alımlarda cimri davranacaklarını söyledi.
Bundan sadece altı gün sonra bu sefer Maliye Bakanı Naci Ağbal, kamuya 60 bin
personel alınacağını bildirdi.
İkinci örnek, enflasyon sepeti tartışması. Enflasyondaki
artışı sınırlandırmak ve merkez bankasının faiz indirimi yapması için elinin
kolaylaştırılmasını sağlamak üzere kurulan Gıda Komitesi, gıda fiyatlarının
kontrol altına alınmasını hedefliyor. Ancak Gıda Komitesi’nin çalışmalarının
dışında, Ekonomi Bakanı Zeybekçi’den gelen öneri enflasyonu kısa yönden
düşürmeye yönelikti! Enflasyon hesaplamasında kullanılan mal sepetinde gıda
fiyatlarının ağırlığının azaltılması, enflasyonu düşürmek için önerildi. Bu
öneri, sadece enflasyon ile ilgili hesaplama usullerinin ihlal edilmesi
anlamına gelmiyor. Aynı zamanda enflasyonu indirme hedefiyle de çelişiyor, zira
son dönemde gıda fiyatlarının artışı enflasyon oranının altında! Zeybekçi’nin
enflasyonu düşürmek için öne sürdüğü bu “kısa yol”, Mehmet Şimşek tarafından sert bir şekilde reddedilerek, ekonomi yönetiminin saygınlığı
korunmaya çalışıldı ancak sonuçta ortaya çıkan bir başka çelişki oldu.
Riskler Artarken
Kısacası, Türkiye ekonomisinde duraklama eğilimleri
güçlenirken, ekonomi yönetimi dağınık bir görüntü sergiliyor: birikim
stratejisinin net olduğu, buna uygun kurumsal çerçevenin hazırlandığı ve
gündelik yönetim işlerinin koordine bir şekilde sürdürüldüğü bir düzen
göremiyoruz. Aralık ayında ABD merkez bankası FED’in faiz artırımı ile Türkiye
gibi ülkelerden kuvvetli fon çıkışlarının yaşanması sonrasında oluşabilecek
risklerin nasıl yönetileceği, ekonomi yönetiminin mevcut yapısını göz önüne
aldığımızda endişe verici nitelikte.
Bu yazı,
31.10.2016 tarihinde Gazete Duvar’da yer aldı. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/10/31/direksiyonda-biri-var-mi/
[1] Bu çelişkili
koalisyonun TCMB özelindeki bileşimi için bkz: Ümit Akçay (2009) Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası
Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği, İstanbul: SAV Yayınları.