9 Kasım 2016 Çarşamba

Genel Borç Yapılandırmasına Doğru

Vekillerin ve gazetecilerin tutuklandığı, bombaların patladığı ve büyük dramların yaşandığı bir atmosferde ekonomi üzerine yazmak giderek zorlaşıyor. Ancak yine de çabalayalım. En azından “nereye gidiyoruz?” sorusuna ekonomik gelişmeler açısından yanıtlar üretebilmek için bu çabaya ihtiyaç var. Geçtiğimiz hafta ekonomi yönetiminin ekonomik gelişmeleri yönlendirme kapasitesinin daralmakta olduğuna işaret ederek, her bir sorun için getirilen çözümlerin, tek seferlik ve tedaviden çok pansuman niteliğinde olduğuna işaret etmiştim. Bu hafta borç yapılandırması konusu üzerinde durmak istiyorum. İki nedenle: (i) mevcut koşullarda gelirin artmadığı bir ortamda borçlanmanın artması, ekonomik büyümeyi sağlamanın yegâne yolu olarak görünüyor, (ii) ekonomik yavaşlamanın daha fazla borçlanma ile aşılmaya çalışılması, sorunları çözmüyor sadece geleceğe erteliyor.

Bireysel Borçlarda Yeniden Yapılandırma
Geçtiğimiz Eylül ayında alınan karar ile kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılması, bazı alanlarda taksit sayısının artırılması ve konut alımlarındaki peşinatın azaltılması gibi önlemler, bireysel borçlanma alanında bir borç yapılandırması anlamındaydı. Genelde, borç yapılandırmasının gündeme geldiği durumlar, borçluların borçlarını ödemekte zorlanmaya başladığı, takipteki alacakların oransal olarak arttığı dönemlerde gündeme gelir. Ancak bu borç yapılandırması biraz farklı.
Eylül kararlarının gerisinde böyle bir ihtiyaçtan çok ekonomik yavaşlamaya karşı bir politika aracı olarak bireysel borçlanmanın daha da artırılması tercihi var. Dr. Ali Rıza Güngen, geçtiğimiz hafta, bireysel borç yapılandırılması sürecine işaret ettiği yazısında, Eylül kararları ile 2010-2013 döneminde Türkiye’ye gelen sermaye akımları sayesinde gerçekleşen kredi genişlemesini dizginlemeye çalışan ekonomi yönetiminin güncel müdahalesinin, 2010-2013 döneminin aksi yönünde şekillendiğine dikkat çekmişti:
“Daha önce düzenlemelerdeki kredi genişlemesini yavaşlatma derdinin yerini bu dönemde borçların yapılandırılması, çevrilebilmesi ve daha fazla borçlanılabilmesi kaygısının alması ve takibe dönüşüm oranları bu kadar düşükken düzenlemelerin yapılması Türkiye ekonomisinin pek de geçici olmayan bir yavaşlama sürecine girdiği düşüncesinin iktidar çevrelerinde de güç kazandığının işaretidir.”
Güngen’in vurgusu önemli. Zira kısa süre içinde aksi yönlü iki uygulama, geçtiğimiz yıllarda “moda olan” makro ihtiyati tedbirler paketinin ne kadar konjonktür bağımlı olduğunu, ekonomik durgunluk gündeme geldiğinde bu tedbirlerden eser kalmadığını gösteriyor.

Firma Borçlarının Yeniden Yapılandırılması
Eylül kararları ile bireysel borçlardaki yeniden yapılandırma, borçluların borçlarını ödemekte yaşadıkları sorunlardan çok, durgunluğa karşı alınmış bir önlem niteliğindeydi. Ancak borç yapılandırması bir kez gündeme geldiğinde, bunun genelleşmesini engellemek zordur. Zira bireysel borç yapılandırması sonrası bu sefer gündemde ticari borçların yeniden yapılandırılması var. Geçtiğimiz hafta, Dünya Gazetesi’nden Hüseyin Gökçe sermaye kesiminin borç yapılandırma taleplerini haberleştirdi. Buna göre, Türkiye’ye “5 milyon civarındaki işverenin parasal yönden rahatlatılması gerektiği” vurgulanıyor. Bu vurgu, ödemeler zincirindeki esnemenin sınırlarına yaklaştığımızı gösterir nitelikte.
Henüz resmi istatistiklere yansımasa da, piyasada borç yapılandırılmasının fiili olarak yapıldığı biliniyor. Örneğin normal şartlarda borç ödemelerinin ertelenmesi bir istisna iken, son dönemde ödemelerin ertelenmesi giderek daha kabul edilebilir hale geldi. Ödemeler zinciri, şimdilik borç vadelerinin ötelenmesiyle fiili olarak esnetilebiliyor. Ancak bu esnekliğin bir sınırı var. Bir süre sonra ödemeler zincirinin bazı noktalarında meydana gelecek kırılmalar, hızla bankacılık sistemine yansıyabilir.


2001 Krizi Sonrası Borç Yapılandırmaları
Türkiye’de ticari krediler için borç yapılandırması, 2001 krizi sonrasında iki dalga olarak gündeme gelmişti. İlki, 2003 yılında uygulamaya konulan ve kriz sonrasında bankalara olan borçlarını ödemekte güçlük çeken büyük firmaların borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngören, “İstanbul Yaklaşımı” programı idi. İkincisi, 2006’da uygulamaya konulan, bu sefer KOBİ’lerin borç yapılandırmasını öngören, “Anadolu Yaklaşımı” programı idi. İstanbul Yaklaşımı kapsamında yaklaşık 6 milyar dolarlık borç yeniden yapılandırılırken, Anadolu Yaklaşımında bu miktar çok daha düşük kaldı.
Ticari kredilerdeki sorunlar henüz 2001 krizi sonrasındaki düzeyde değil. Ancak sermaye kesimleri tarafından borç yapılandırma taleplerinin gündeme getirilmesi, ekonomik durgunluğun belirtilerinin ekonominin genelinde hissedilmeye başladığının bir göstergesi olarak alınabilir. Zira IMF tarafından geçtiğimiz hafta yayımlanan değerlendirmede, Türkiye ekonomisinin 2016’da yüzde 2.9 büyüyeceği tahmin edildi. Bu manzaraya döviz kurundaki hızlı tırmanışı da eklersek, önümüzdeki dönemde muhtemel bir borç yapılandırması, öncekilerden farklı olarak, döviz borçlusu firmalardan başlayabilir. Döviz kurundaki sert tırmanışa ekonomik durgunluğun derinleşmesi eklendiğinde, karşımıza genel bir borç yapılandırması zorunluluğunun ortaya çıkması ihtimali çıkıyor. Böyle bir ihtimal gerçekleşirse, özel borçların kamuya transfer edilmesi, yani hepimize ödetilmesi gündeme gelebilir.[1]

[1] Bu yazı, 7.11.2016 tarihinde Gazete Duvar’da yer almıştır. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/07/genel-borc-yapilandirilmasina-dogru/