30 Nisan 2021 Cuma

Ekonomide zaman mekân kaymaları

 12 Mart 2021’de açıklanan Ekonomik Reformları tanıtım kitapçığını (önümdeki PDF dosyasını) açıp açıp kapatıyorum. Bir yandan da tanıtım toplantısını tekrar dinliyorum.


Müzik eğitimi almamış veya yeteneği sınırlı bir insanın güzel şarkı söyleyebilmesi pek rastlanan bir durum değildir. Etrafında uyaran kimse olmayınca bazen kamusal ortamda, ya da denk gelirseniz yetenek şovlarında bu sesleri dinlemek zorunda kalabilirsiniz. Sanırım, ekonomi yönetimine “Kuzum, siz yirmi yıldır neler yapıldığını, ne olduğunu bilmiyor musunuz?” sorusunu kimse yöneltemiyor. Bizler de bu tarz tanıtımlara her yıl bir-iki kez maruz kalıyoruz.

Yerli ve milli ekonomi inşası sürecinde dev adım olarak tanıtılan paket, son üç yılda çokça örneğini gördüğümüz ve önceki on yıllarla karşılaştırıldığında küme düşmüş bulunan politika metinleri ve yol haritalarından biri. Bununla birlikte TÜSİAD Başkanı Kaslowski kamu harcamalarının disiplin altına alınmasına vurgu yaparak paketi olumlu bulduğunu belirtti. MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan neredeyse her alanda hızlı düzelme öngördüğünü söyledikten sonra, Türkiye ekonomisinin 2021’de pozitif büyümesi beklentisinden destek alarak, ivme kazanmaktan bahsetti. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da geri kalmamak amacıyla olsa gerek paketi “yapısal sorunlara odaklı ve kurumsal yapıyı güçlendiren” bir girişim olarak niteledi.

Bu kadar boş bir listeyi iş dünyasının coşkuyla karşılaması, uluslararası finansal kuruluşların ve Türkiye’deki sermaye kesimlerinin çoğu isteğinin dikkate alınacağı mesajından kaynaklanıyor. Altı çizilesi noktalar şunlar: Kamu maliyesinde şeffaflığı artırma ve harcama disiplinini sağlama vurguları daha dikkatli telaffuz edilmiş. Erdoğan’ın konuşması ve paketin “Kamu Maliyesi” kısmından çıkan, “kemer sıkmamız gerekiyor, ama büyümeyi boğmadan, yavaş yavaş başlayacağız”dır. Bunu yapmanın, bilhassa Türkiye ekonomisindeki sorunlar ve Erdoğan yönetiminin üzerine yerleştiği ağlar nedeniyle netameli olduğu aşikâr. Ayrıca paketi okurken, özel şirketlerin borç sorunu henüz çözülemediği için “firmaların rehabilitasyonu” uğraşlarının devlet desteğiyle devam edeceğini anlıyoruz.

Bu noktaların yanı sıra süregiden sorunlara ilişkin ifadeler bir nebze dikkat çekebilir. Örneğin, kamu alımları konusundaki uyarı ve şikayetler nedeniyle kamu ihalelerindeki istisnaların kaldırılması ve yeni bir ehliyet sistemi oluşturulması söz konusu edilmiş. Girişim, harcamaların rasyonelliği ve denetiminin sağlanması ile de bağlantılı. Elbette, zücaciye dükkanındaki fil diyebileceğimiz ve bütçeye on milyarlarca TL yük getirmeye devam edecek kamu özel işbirlikleri (KÖİ) uygulamalarına dair -miş gibi yapma hali devam ediyor. KÖİ çerçeve kanun düzenlemesi kararı üç yıl önceki Yeni Ekonomi Programından aynen alınmış.

Erdoğan’ın cari açıkla ilgili olarak tanıtım toplantısındaki açıklamaları katma değer fetişizminin ve enerji açığını azaltma isteğinin yansımaları. Hiçbir yenilik bulunmuyor. Pakette yerini almış bulunan, Kredi Garanti Fonu aracılığıyla uygun kredi temini, bilindiği üzere AKP hükümetlerinin vazgeçilmeziydi. İstihdam artışı karşılığında işverenlerin prim maliyetlerinin bir kısmının devlet tarafından (bu yeni örnekte kredi maliyetinden düşülmesiyle) karşılanması uygulamaları da 10 yılı aşkın süredir devam ediyorlar.

ON YIL ÖNCE, BEŞ YIL SONRA

Reformlar arasında yeni diyebileceğimiz alanlarda bu yazıda ayrıntısına giremeyeceğim büyük sorunlar söz konusu. Örneğin yeşil tahvil ihracı desteklenecek. Ancak yeşil tahvil piyasasında, esasında bu finansman aracına en fazla ihtiyaç duyan küresel Güney ülkelerinin yapısal olarak dezavantajlı olduğu biliniyor. Ayrıca sektör içi ve sivil toplum katkılı denetim süreçleri, yeşil tahvil aracılığıyla finanse edilen projelerin “yeşil” olmayabileceğini gösteriyor.

Reform belgesini deşmeye devam ettikçe şaşkınlıkla karışık bir mide bulantısı bünyeyi sarabilir. Yine de yazmamak olmaz: Fiyat istikrarı sağlamak üzere yeni bir komite oluşturulmasından tutun Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun ihdasına, kurumsal yapıyı güçlendirmekten anlaşılanın yeni kurul ve komite oluşturmak şeklinde somutlaştığı bu reform programında, ekonomi yönetiminin bir zaman mekân kayması gerçekleştirmeye soyunduğunu görüyoruz.

Birkaç örnek vereyim: Reform programının sermaye piyasalarını derinleştirme vurgusu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ilk dönemine, 19 sene önceye uzanıyor. Somut bazı politika metinlerinin ve finans merkezi girişiminin açıklanmasının üzerinden en az 12 yıl geçti. Reform kitapçığında yapılacakların bazıları açıkça boşluk doldurmak için eklenmiş. Örneğin finansal kapsayıcılığın artırılması amacı devlet katında 2009-10’da stratejiye dönüştü, eylem planları ve strateji belgesi 2014’te açıklandı. Ancak yine de programa genel geçer biçimde finansal kapsayıcılığın artırılacağı ifadesi yerleştirilmiş.

Bu bağlamda en dikkat çekici nokta Finansal İstikrar Komitesi’nin (FİK) kurulacağının ilanı. Söz konusu komite esasında 637 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2011 yılında kuruldu. Eseri gün gibi ortada olanların, FİK’i 2018 yılında Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi (FİKKO) olarak yeniden yapılandırdığını biliyoruz. FİKKO’nun bileşenlerinin birkaçının değiştirilmesiyle yeniden Finansal İstikrar Komitesi adını alması, bizi adeta 2011 yılına ışınlıyor. Ancak “sistemik riskleri belirleyecek, izleyecek, yönetecek” bu komite on yıl önce zaten kurulmamış gibi şeffaf bir ekonomi yönetimi için adım atıldığının göstergesi olarak sunuluyor.

IŞINLA BİZİ, SCOTTY!

İlk döneminde Türkiye’nin devlet bankalarını özelleştirmeye kalkışan AKP kadroları, kısmen iç anlaşmazlıklar kısmen uluslararası finansal koşulların değişimi nedeniyle projeyi rafa kaldırdıktan sonra devlet bankalarının olanaklarını sonuna kadar kullanmayı uygun gördüler. Devlet bankalarının 2015 sonrasında açık bir şekilde İslami finansal derinleşme sağlamak amacıyla işe koşulduğunu biliyoruz. Kurulan katılım bankaları ile İslami finansın payının Türkiye finansal sisteminde yüzde 5’lerden yüzde 15’lere çıkması hedefi ilan edilmişti. 2021 yılı ekonomik reform paketinde de katılım finansına dair maddeler es geçilmemiş.

Yeni bir derecelendirme sistemi ile İslami ilkelere uygunluk sınıflandırması getirilmesini merakla takip edeceğiz. Ancak reformlar arasında öyle bir nokta var ki, bizi bu sefer başka ekonomik coğrafyalara ışınlıyor. Buna göre Türkiye’de İstanbul Finans Merkezi’ne özel bir “katılım finans tahkim mekanizması” kurulacak.

Kısacası, İslami finansal işlemlerin şeriata uygun olup olmadığına yönelik görüş bildirecek bir tahkim birimi Türkiye’deki finansal sistemin bir parçası haline getirilecek. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerle ticari ilişkilerdeki anlaşmazlıkların çözümü için kurulan ve faaliyete henüz geçmemiş TOBB ev sahipliğindeki İİT Tahkim Merkezi’nin bir parçası olması beklenmeli (somut bir açıklama olmasa da). İslami Finans Kuruluşları Muhasebe ve Denetim Kuruluşu’nun (AAOIFI) mevzuatı, İslami finansal derinleşmeyi hızlandırmak amacıyla ve sektörün ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere 2019-20’de büyük oranda Türkiye’ye aktarıldı. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu’nca alınan karar ve 14 Aralık 2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar vesilesiyle kamuoyunun kısmen haberdar olduğu bu sürecin sonuna henüz gelinmedi. Ekonomik reform tanıtımında bu alanda sonraki aşamalara ilişkin net bir fikir edinemiyorsunuz.

Ancak İslami tahkim, kabına sığmayan bir hukuki egzersiz alanı. AAOIFI standartları tahkim sürecini ayrıntılandırmadığından çeşitli ülkelerin buldukları çözüm şeriat kurullarının oluşturulması idi. Türkiye’de benzer bir yapılandırmaya gidilmesi muhtemel. İslami tahkim mekanizmaları ulemanın hangi tip finansal işlemlerin katışıksız ve İslami olduğuna dair fikir beyan ettiği yönetişim birimleri. Bu kurullar tek bir ülkenin vatandaşlarından oluşmak zorunda değiller ve bilhassa Malezya uleması mensuplarının çok sayıda ülkede faaliyet gösterdiği yapılar. İstanbul Finans Merkezi için öngörülen tahkim mekanizması bu bağlamda en fazla mesafe kaydetmiş Asya Uluslararası Tahkim Merkezi’ni model alsa dahi bir yönergeyle çözülecek, bir fetvayla halledilebilecek meseleden değil, finansal sistemi alacalı hale getirecek kademeli bir ilerlemeden söz ediyoruz. Ekonomik reform kitapçığı tek bir cümleyle bizleri İslami finans tartışmasının çok katmanlı ve fetvacı diyarına ışınlıyor. Erdoğan yönetiminin istediği üzere katılım finansının payı Türkiye’de arttıkça, finansı şeran (İslam hukukuna göre) düzenleme ve şeri olanı olmayanla uyumlulaştırma (ve tabi tam tersi de geçerli) mesaisi yoğunlaşmak zorunda.

SARIMSAKLASAK DA MI SAKLASAK?

FİK’ten FİKKO’ya, sonra tekrar FİK’e geçiş ya da “katılım finans tahkim mekanizması” adı altında pişirilenler geleceği işaret ederken geçmişteki başarısızlıklarını pazarlayan, finansal derinleşmeyi tasvir ederken hayalleri Kuala Lumpur’a boyanan eskisiyle yenisiyle ekonomi yönetiminin başımıza bol bol çorap ördüğünü ve öreceğini söylemeyi gerektiriyor.

Yatırımcı taleplerine yanıt verme peşindeyken bir yandan da iktidarda başkaları varmış gibi yapan, elinde yeni bir aleti bulunmayan kadroların ürünü reformlar listesi, iş çevrelerinden uyarılarla biçimlenmiş bir manzume. Bulunduğu yerle yetinmeyen, ama kendi mesuliyetini görmeyenlerin okuyucuyu bir fantazya diyarına taşıdıkları bu bulamacın yine de bir anlamı var.

Ekonomik Reformlar Paketini 2020 yılı Kasım ayında kadro değişiklikleri ve faiz artışı ile revan olduğu yolda ters para ikamesi ve kur istikrarı bakımından henüz istediklerini elde edememiş, enflasyonla başı ağrıyan Erdoğan yönetiminin 2021 planının son ayağı olarak görmek, yatırımcı demokrasisinin güzide bir eseri olarak konumlandırmak gerekiyor. Tanıtım kitapçığını benim yaptığım üzere arşiv amacıyla saklayabilirsiniz, ama olur da indirdiyseniz, dosyayı silmek hiç fena fikir değil.



not: bu yazı gazeteduvaR'da 19 Mart 2021'de yayımlandı.