10 Nisan 2019’da açıklanan Yapısal Dönüşüm Adımları isimli 2019 yılı reform paketi bankacılık sektöründe büyük bir krizi önlemek için devlet bankalarının sermayelendirilmesini, bu sayede borç yapılandırma süreçlerinin aksamamasını, ancak bir kısım şirketin de bankacılık sektörü aracılığıyla batmasına izin verilmesini öngörüyor.
Enflasyonla mücadele, sigortacılık sektörünün güçlendirilmesi, vergi mimarisinin değiştirilmesine dair noktalar daha önce dillendirilmiş, sözü verilmiş, yeterince çiğnenmiş maddeler. O bölümde önemli husus kıdem tazminatı “reformu”nun 2019’da yapılacağının ve kurulacak fonun emeklilik sistemiyle entegrasyonunun sağlanacağının açık bir şekilde dile getirilmesi.
Dolayısıyla yapısal dönüşüm adımları olarak parlatılan paket, bankaları güçlendirme ve bankalar üzerinden reel sektörü kurtarma paketidir. Oldukça da maliyetlidir.
POLİTİKLEŞTİRİLMİŞ KREDİ MEKANİZMASI ÇOGZEL
Paket maliyetlidir. 28 milyar liralık özel tertip borçlanma senedinin devlet bankalarına verilmesi borç stokunu artıracaktır. Üstelik devlet bankalarının üstlendiği finansal risk nihai olarak herkesin cebine aktarılmaktadır.
Öngörülen kurtarma ve tasfiyeler, Türkiye’de kredi mekanizmalarının niteliği nedeniyle çok sayıda tartışmayı beraberinde getirecektir.
Bankaların sorunlu kredilerinin ayıklanması süreci netamelidir. Nasıl yapılacağı belirsizdir. Şirket tasfiyesi süreci de son derece politik bir mücadele alanıdır. Faizlerin ayarlanması konusunda bankalara talimat vermekten kaçınmayan bir ekonomi yönetiminin, şirketlerin kurtarılması ya da batırılması konusunda devrede olmayacağı düşünülemez.
Türkiye ekonomisinin yüzde 2,5 küçüleceğinin öngörüldüğü (IMF vd.) 2019 yılında kaç şirket batacaktır? Ne kadar şirket bu sermaye enjeksiyonu sonrasında kurtarılabilecektir? 20 milyar doları yapılandırılması tamamlanmış, 8 milyar doları görüşmeleri devam eden borç olmak üzere 28 milyar dolarlık borcun yapılandırılması (ya da daha fazla borcun yapılandırılması) sonrasında borçluların geri ödeme kapasitesi ekonomi daralırken nasıl artacaktır? Devlet bankaları eliyle kredi çöküşünü sonlandırma girişimi, takipteki kredi oranları hızla artmaya devam ederken geçerli bir yol olabilir mi?
Bütün bu sorular önümüzde duruyor.
NEREYE PAYİDAR?
Paketle finansal maliyetin bir kısmı toplumsallaştırıldı. Geri kalan kısmın bazı şirketlere, sermayedarlara yıkılması ihtimali görüldü. Politik maliyetin üstleneni şimdilik yok.
O kısım şirketler tasfiye edilirken, bankalar batan şirketlere ortak olmaya zorlanırken, işsizlik hızla artarken, reel sektör döviz açık pozisyonu yerinde sayarken hesaplanacak, ihale edilecek veya birilerine yıkılacak.
Bu yol kesinlikle IMF’ye çıkar ya da yeni bir krize sürükler demekten imtina ediyorum. Olasılıklar çeşitli. Ama o kadar kötü gidiyoruz, kriz o kadar kötü yönetiliyor ki en kötüsünü hesaplamak gerekiyor. "Yapısal dönüşüm" dediklerinin “idare etme” olduğunu, üstelik ekonomi yönetiminin çözüm dediğinin işlerin daha kötüleşmesini engelleyemeyebileceğini görüyoruz.
Bağlam farklı olsa da 1976 yılı Ankara Sanat Tiyatrosu oyununun müziğindeki şu sözleri hatırlatmak isterim (buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz):
Nereye payidar nereye
Yokuş bayır demesen de
Dere tepe düz gitsen de
Çıkmaz bu yolu bir yere