Ekonomi yönetiminin bu sürece nazire yaparcasına bir kumar oynadığını ise birkaç gün önce öğrendik. Söz konusu plana değinerek asgari ücret tartışmasına geçeceğim.
SENARYO BİTMİŞ
Ekonomi yönetiminin pahalıya patlayacak hamlesi kasım ortasında başladı. Arka planında BETAM öngörülerine göre bir önceki çeyreğe nazaran sıfır büyümenin beklendiği 3’üncü çeyreğin performansı yatıyor. İnşaat sektörü sallanıyor. Reel sektör krizinin kötü kredi politikalarına alet edilen kamu bankalarından başlayarak bir finansal krize uzanma olasılığı gücünü koruyor. Çiğdem Toker’in Çarşamba günü yayınladığı BDDK belgesi, İpotek Teminatlı Menkul Kıymetlere dayanarak çıkartılacak Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) piyasasını derinleştirmenin kredi piyasasını canlandırmak bakımından kilit önemde görüldüğünü anlatıyor. Daha önce değindiğim “likidite yanılsaması”ndan beslenen hamle kapsamında çıkarılan VDMK’ler riskli türev ürünler olmalarına karşın sıfır riskli devlet kâğıtlarına benzer şekilde TCMB’de teminat olarak gösterilebilecek. Plan işlerse bankaların kredi maliyetleri düşecek, faizler de buna eşlik ederse başta inşaat firmaları olmak üzere çok sayıda sektörde zor durumdaki firmalar için daha kapsamlı bir kurtarmaya gerek duymadan yüzdürme sağlanabilecek. Ancak faizler düşmezse reel sektörün sorunları ağırlaşacak, TCMB’de teminat olarak duran kâğıtlar, yani menkul kıymetleştirilmiş ipoteklere dayanan VDMK’ler çöp olacak ve zararın toplumsallaştırılması sürecinde daha ağır bir fatura çıkacak.
Muhtemel faturanın boyutları bilinmiyor. Korku filmi daha montaj aşamasına gelemedi. Ama senaryo tamamlandı ve çekimler başlamış görünüyor.
KOMİSYON NE YAPAR?
Türkiye’de asgari ücret son yıllarda reel olarak geriliyor. Bu arka planda işveren, işçi ve devlet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun işçi temsilcilerine kulak asılmayan kararlarının son yıllarda milyonlarca emekçinin daha zor hayatlar yaşamasına yol açtığını belirtmek gerekli. Oy çokluğuyla karar alan komisyonun işçi ve işveren temsilcilerinin görüş ve çalışmaları yanı sıra zemin aldığı bir rakam daha var. TÜİK tarafından teslim edilen ve bir işçinin geçimlik ücretini gösteren hesap.(i)
.
TÜİK bir işçinin 3540 kalori alması gerektiği öngörüsüyle sağlıklı beslenmek için yapılması gereken harcamaları baz alıyor. Sonra temel ihtiyaçların karşılanması için yapılacak harcamaları yine kendi çalışmalarına referansla ekleyerek kasım ayında hesabını bitiriyor. Ancak söz konusu rakam işçi temsilcileri tarafından dile getirilmesine karşın tartışmada kayboluyor. Örneğin geçen yılın kasım ayında komisyona iletilen rakam 1893 TL idi. Bugün asgari ücretlinin aldığı net ücret (AGİ dahil) 1603 TL.
Ücretin yüksek enflasyon altında hızla erimeye mahkûm olduğunu biliyoruz. Enflasyon karşısında asgari ücretlinin ezilmemesi için güncelleme gerekiyor, ancak bu aşamaya dahi gelemiyoruz. Şöyle bir manzara ile karşı karşıyayız: Yasalara göre faaliyet gösteren ve devletin resmi istatistik kurumundan bir işçi ne kadar ücret alırsa hayatta kalır ve sağlıklı olabilir sorusunun yanıtını alan komisyon, bu yanıtın gereğini yapmıyor. Yıldan yıla değişmekle birlikte son yıllarda TÜİK’in açıkladığı geçimlik ücret rakamının yüzde 75-80’i civarında dolanan bir net asgari ücret açıklanıyor. Dolayısıyla komisyon sefalet ücretine meşruiyet sağlamak için faaliyet gösteriyor, öteye geçmiyor.
HESAP AÇIK
Oysa asgari ücret seviyesinin ne olması gerektiğine dair yanıt bu koşullar altında oldukça açık. TÜİK’in bir işçinin geçim ücreti hesabının temel alındığı, evlilik ve çocuk sahibi olma durumuna göre ek yapılan bir belirleme sürecine geçilmesi gerekli. TÜİK’in 2017 yılı sonu hesabını elimizdeki son enflasyon verisiyle (Ekim 2018 itibarıyla yıllık enflasyon) güncellersek 2370 TL rakamına ulaşıyoruz.
Türkiye, AKP dönemi tercihlerinin ve kur krizinin sonucunda son derece yüksek bir enflasyonun hüküm sürdüğü bir ülke. 2370 TL rakamı enflasyon nedeniyle altı ayda kuşa döner. Bu nedenle bizzat Erdoğan yönetimi tarafından öngörülen 2019 yılı enflasyonu olarak açıklanan yüzde 15,9’un yarısının (2019 yılı ilk yarısı için) 2370 rakamına eklenmesi gerekiyor. Ulaştığımız rakam 2540 TL’dir. 2019 yılı ortasında enflasyon gerçekleşmesine ve yılın ikinci yarısında öngörülen enflasyona göre rakamın güncellenmesi gereklidir.
TÜİK’in aralık ayında komisyona teslim edeceği rakam, süregiden zorla fiyat indirimleri kampanyası nedeniyle elbette farklılık gösterecek. Ancak, bir işçinin geçim ücreti rakamının, 2019 yılında öngörülen enflasyona göre ekleme yapıldığında 2550 TL bandı civarında olacağı açıktır. Komisyonun görevi bu ücreti kırpmak değil, bu ücrete ilave olarak verilecek kalemleri tartışmak olmalıdır.
FİLMİN SONU MU?
Kısaca açıklamaya çalıştığım yöntem TÜİK’in hesaplaması üzerinden temel ihtiyaçların giderilmesi için asgari ücretin ne olması gerektiğini gösteriyor. Bu yazıyı okuyanlar hesabı gerçekçi bulmayıp geçebilirler. Hâlihazırda sendikaların hesapları ve buna dayanarak savunuları enflasyonu kronikleştirir denilerek damgalanıyor.(ii)
Bu nedenle yazıya başlarken değindiğim senaryoyu hatırlatmama izin verin. İpotek ödemelerine dayanan kâğıtlara dayanarak çıkarılacak türevlerin sıfır riskli araçlarmışçasına Merkez Bankası’na aktarılması ile finansal sistemin içine toksik bir tohumu bırakanlar hayal gücünü zorlayacak çıkarımlarla kredi çöküşünü sonlandırmaya çalışıyorlar. Kredi piyasası canlanmazsa, reel sektör ve banka kurtarma girişimleri çöpe dönüşmüş finansal varlıkların yerine piyasaya para pompalanmasına varabilir. Soru basit: Merkez Bankası’nın batık şirketleri finansmanı enflasyon yaratmayacak da çalışanın temel ihtiyaçlarını karşılaması için alması gereken ücret mi enflasyon yaratacak?
Ekonomi yönetimini bu hamlesi nedeniyle eleştirip “ama asgari ücret de çok olur yani” kıvamında olanların, bugünün korku filmini çekenlerden bir farkı kalmıyor. Kamuoyuna tam anlamıyla açıklandığında bir filmin sonunu izlercesine dikkat kesilip yine de (mevcut rejimde demokratik tepki ve müdahale kanalımız olmadığı için) sadece izleyeceğimiz mevcut hamlenin öngörüleri, aklı başında bir yönetmenin gerçek hale dönüştürmeyeceği kadar uçuk. Ama yapıyorlar. Tutmazsa, filmi çekenlerin bir daha herhangi bir sete kolayca yaklaşamayacağını bile bile.
(1) Aralık ayındaki görüşmeleri takibe başlarken konuya dair önemli bilimsel çalışmaları sunan ve burada aktardığım argümanın mantığını da açıklayan Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu’nun “Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararlarında İşçi ve İşveren Temsilcilerinin Yaklaşımları” başlıklı çalışmasına bakılması elzemdir.
(2) Açlık ve yoksulluk sınırı hesaplamaları için TÜRK-İŞ sitesine bakılabilir. Birleşik Metal-İş de düzenli olarak basına iletilen raporlar ve görsellerle hesapları aktarmaktadır. Yöntem farklılıklarına karşın rakamlar birbirine çok yakındır.
Not: Bu yazı gazeteduvaR'da 30 Kasım 2018'de yayımlanmıştır.