25 Eylül 2018 Salı

Arjantin Dersleri: Üzülmeyi Bırakıp Merkez Bankacı Kovmanın Sevimliliği


Dünyada en yüksek faiz oranı Arjantin’de. Bahar aylarında çığrından çıkan yükseliş Ağustos ayı sonunda kuru kontrol altına almak için faizlerin yüzde 60’a yükseltilmesiyle birçok gözlemciyi serseme çevirdi. IMF ile devam eden görüşmelerde işlerin kısa zaman içinde düzeleceği görünümü vermek zorunda hisseden Mauricio Macri, Merkez Bankası Başkanını kovarak hem kitlelere hem de IMF’ye bir kurban sundu.


Bu seferki Arjantin dramasında son perde daha başlamadı. Yine de bu aşamaya kadar olanlar üzerinden çıkarılabilecek dersleri beş maddede sıraladım.

1- Aslında faiz artışlarının sorumluluğu hukuken Macri yönetiminin üzerinde. Arjantin’in “kalkınmacı” merkez bankasının hukuki statüsü Macri iktidarında değiştirilmedi. Ancak neoliberal teknokratlarla de facto bir bağımsızlık süreci başlatıldı. Siyaseten işler daha karışık olsa ve işleyiş bakımından giderek bağımsızlaşma başlamış olsa da siyasi fatura başkana kesilecek. Başkanlık rejim biçimi burada etkisini açık bir şekilde gösterecek.

2- Macri yönetimi sırasında görev alan merkez bankacılar aslında standart formülü uygulayarak Merkez ve Hazine arasına bir koruma duvarı koymaya çalıştılar. Açık finansmanı için para basılması ve enflasyonist bir döngünün ortaya çıkmasını engellemenin yolu Hazine ve MB arasındaki ilişkiyi temelden yapılandırmak. Burada elini taşın altına koyanlar arasında Federico Sturzenegger gibi finansal krizler, borç krizleri ve temerrütler konusundaki çalışmalarıyla dünya çapında tanınan iktisatçılar da bulunuyor. Arjantin’deki sorun “iktisat bilimi”ne aykırı davranmaktan geçmiyor. Ortodoks politika son 32 ayın temelini biçimlendirdi. “Teori” sorunu çözmüyor.

3- Macri yönetimi hızla borçlanmış olabilir ancak, Macri'nin ortodoksisi uluslararası piyasalardan takdir toplamakla kalmamıştı, ayrıca IMF gibi uluslararası finansal kuruluşlar da hızla toparlanmadan bahsetmiş, enflasyonun tamamen kontrol altına alınmasından dem vurmuş, yönetimin reform çabalarını takdirle karşılamışlardı. Arjantin’de çığrından çıkan faiz, yatırımcı isteklerini karşılamanın çözüm anlamına gelmeyebileceğine işaret ediyor. O yatırımcılar, şimdi yeni isteklerde bulunuyorlar, Arjantin yeterince sendikasızlaşma gerçekleştirmedi diyorlar. Eğer başka bir kriz gerçekleşirse, bir önceki isteklerinin yetersiz kaldığını ya da zaten yerine getirilmediğini söyleyecekler.

4- Burada rasyonel bir politika düzleminden bahsetmek, kutsal kasede ele geçirilmeyi bekleyen bir reçete olduğunu düşünmek yanıltıcı. Kısa vadeli düşünme finansallaşma döneminin kaidesi. Yatırımcılar kadar politika yapıcılar da azade değil. Bununla birlikte kısa vadeli düşünme aslında alternatif tartışmasını bastırmaya da yarıyor. Çıplak çıkar mücadelesinin parasal disiplin normu ve finansal işlemler örtüsü altında sürdüğü bir düzlemdeyiz. Ancak ağır finansman altında inleyen ülkeler için hazır reçete olmadığı açık. Krizin ne zaman çıkacağı, nasıl idare edileceği konusunda elimizde bir öngörü aracı yok. Bazı göstergeler üzerinden gidişatı tahmin etmek mümkün ve bu konuda IMF’ye, piyasa yorumcularına bel bağlamak da en büyük hatalardan sayılabilir.

5- Arjantin örneği “teori”ye uygun merkez bankacılığı, piyasacı ve neoliberal başkan, uluslararası finansal yatırımcıların gözetimi altında bir çevre ülkenin ne kadar kolay batma noktasına geldiğini gösteriyor. Bu kabustan piyasacılıkla kurtulmak, servet sahiplerinin ve sermayedarların kölesi olmak anlamındadır. Türkiye için çıkarım bu nedenle açıktır:

AKP’nin 20 Eylül’de açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nda öngörüldüğü üzere 2019’da yüzde 12 resmi işsizlik (gerçek işsislizk oranının yüzde 19’a varması demektir), yüzde 20’lerde enflasyon, dünyanın en yüksek ikinci faizi altında can çekişeceğimiz bir ekonomik ortam istemiyorsak paradigma değişikliğini gündeme getirmeliyiz. Ne piyasa kurbağalarını öperek beyaz atlı prense dönüştürecek, ne de tepeden demokratikleşme bekleyecek bir durumdayız. Demokrasi mücadelesi son derece anlamlı olsa da krizden kurtuluş sadece prosedürel demokratikleşmeyle sağlanamaz. Adil bir bölüşüm ve stratejik sektörlerden başlayarak yaygınlaşan bir kamusal mülkiyet anlayışına uzanmamız gerekiyor. Aksi her öneri sizi önce açlıkla sınayalım, sonra refaha erersiniz anlamına geliyor.

Yine de son bir not daha eklemeli: Arjantin’de 25 Eylül’deki genel grevle hayatı durduran milyonlarca insan Macri yönetimini hedef aldı. Merkez Bankası Başkanıyla yetinmeleri yenilgiyi kabul etmeleri olacak. Merkez Bankacı kovanından, Merkez Bankası azarlayanına; ortodoks neoliberalinden, kendinden menkul kalkınmacı soslu piyasacısına Başkanların kriz karşısındaki çaresizliği gidici oldukları anlamına gelmiyor. Ancak örgütsel çaba ve ısrarcılık sayesinde iktidarlarını sürdürmelerinin önüne geçilebilir.