Uluslararası Para Fonu (IMF) Araştırma Departmanı mensubu üç
ekonomist (Ostry, Loungani ve Furceri), Fon’un önde gelen yayınlarından Finance and Development’ın 2016 Haziran
sayısında “Neoliberalism: Oversold?” başlıklı bir makale yayımladılar. Ostry,
Loungani ve Furceri kendi cemaatlerinde fazla eleştirel bulunduğu için üstü
çizili kelimeyi kullanmanın ötesine geçip, “neoliberal” politikaların zaman
zaman maliyetlerinin
faydalarından daha fazla olabildiğini de ileri sürdüler. Ülke ekonomilerinin
yaşadığı sorunların tek bir politika paketiyle (mali konsolidasyon + sermaye
serbestliği) çözülemeyeceğinden dem vurdular.
Financial Times baseball şapkasını ters giyerek ilgi çekmeye
çalışan orta yaşlı bir adamın uğraşına benzettiği değerlendirmenin, esas sorun
olan üretkenlik artışındaki azalmayı tartışmayı engellediğini beyan etti. Bu
sert editoryal bizzat IMF içinden neoliberalizm eleştirisi duymanın yarattığı
şaşkınlığa işaret etmekteydi. The
Guardian neoliberalizmin ölümüne şahit olduğumuza dair heyecanlı bir op-ed bastı. Neoliberalizmin temel
uygulamalarının başarısına dair şüpheci değerlendirmenin (yeniden) başlattığı
tartışma uzunca bir süre devam edecek, çünkü neoliberalizm içinde kalarak
küresel eşitsizliklerin sürekliliği güvence altına alınırken, sermaye
serbestliği ve mali konsolidasyon istikrarlı ekonomik büyüme getirmiyor.
Kriz sırasında bu tartışma neden zaman zaman geri çekildi?
Aslında tartışma 2008-09 uluslararası finansal krizi çeşitli
aşamalarıyla derinleşen ve dallanıp budaklanan bir kriz karakteri kazanmadan
önce başlamıştı. Arka planında da kredi çöküşü sonrasında aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerden sermaye çıkışlarının yaşanması yatıyordu.
Sermaye serbestliği savunucuları bu tarz bir toplu çıkış karşısında teker teker
günah keçisi ilan edebilecekleri yönetimler bulamamıştı. Aralarında Stiglitz
gibi ünlü şahısların da bulunduğu ekonomistlerin sermaye çıkışlarını engellemek
olmasa da sınırlandırmak için kontroller gereklidir argümanına bir süredir
görmediği ilgiyi göstermeye başlayan IMF ekonomistlerini de kapsayan uzmanlar
grubu yine de bu noktayı derinleştirip bir tartışma kampı yaratacak zaman
bulamadılar. Bunun nedeni de 2010-11’den itibaren tekrar geç kapitalistleşen
ülkelere yönelen sermayenin (Avro Bölgesi krizinin baş göstermesi ve
derinleşmesine karşın) geç kapitalistleşen ülkelerde son derece yüksek büyüme oranlarının yakalanmasına zemin hazırlamasıydı. Dolayısıyla sermaye kontrolleri
tartışması boğuldu. Geç kapitalistleşen ülkelerde büyüme temposu 2012’den
itibaren istikrarlı bir şekilde yavaşlamaya ve 2015’te (Rusya ve Çin dışarıda
bırakıldığında, bkz. üstteki IMF grafiği) net çıkış görülene kadar.
Biraz farklı gerçekleşse de benzer bir seyir kemer sıkma ve
mali konsolidasyon alanında da gerçekleşti. Kredi çöküşünün yarattığı ekonomik
düşüş miktarsal olarak sınırlı borç artışlarını dahi oransal bir sıçramaya
dönüştürüyordu. Üstelik neoliberal yönetim zihniyeti farklı varyantlarına
karşın esasen devletin borç birikiminin ekonomik faaliyet için zararlarını ön
planda tutmaktaydı. 1980’lerdeki uluslararası borç krizinin çözümü için
geliştirilen mekanizmaların benzerlerinin (Brady tahvilleri uygulamasında
olduğu gibi yatırım derecesine sahip kağıtların teminat gösterildiği kısmi borç
silme ve yapılandırma tartışması) 2010-11’de bir borç krizine dönüşen Avro
Bölgesi krizinin çözümü için geliştirilmesi ve işe koşulması tartışılıyordu.
Kriz öncesinde borçlanma maliyetleri düşükken ve borçlanma olanakları daha
fazlayken, kriz sırasındakinden daha yüksek veya ona yakın kamu borcu/GSYH
oranlarını Avro Bölgesi’ndeki ülkelerin yıllar boyunca sürdürebildiğini
belirtenlerin sesi boğuldu. Ordoliberal versiyonuyla neoliberal kriz yönetimi
Avro Bölgesi’nde kesin bir borç limiti ve mali konsolidasyon dayattı. Ancak
yasal değişikliklerin yapıldığı ve kemer sıkma önlemlerinin hız kazandığı
2012-14 sonrasında ne ekonomik toparlanma umulduğu gibi gerçekleşti ne de Avro
Bölgesi’nin finansal sistemini de tehdit eden borç krizi nihai çözüme kavuştu
(2016 tahminleri için The Economist’ten aktardığım grafik kemer sıkma
politikalarının Avro çeperinin ötesinde örneğin Fransa için de anlamlı bir
düşüşe vesile olmadığını gösteriyor. 2013 Kıbrıs bankacılık krizi, 2014’te Avro
Bölgesi’nde deflasyon, 2015 Yeni Yunan kurtarma programı, 2016 İtalyan
bankacılık krizi ve Yunan borç yapılandırma anlaşması vb. üzerine ayrıntılar
için bloga ve kitabımıza bakılabilir).
Bu koşullar altında kemer sıkmanın dezavantajları ve borç
sorununun organik bir büyüme sırasında hafiflemesinin daha pratik olduğu görüşü
tekrar anaakım iktisadi tartışmanın malzemesine dönüştü. Aynı zamanda
2014-15’te derinleşen ve geç kapitalistleşen ülkeleri daha fazla etkileyen kriz
karşısında IMF’nin 2015 World Economic Outlook’ta, bütçe elveriyorsa ve manevra alanı mevcutsa borç artışına yol
açabilecek önlemleri almayı (iç pazar olanaklarının kulanılmasıyla beraber)
ekonomik büyüme temposu kaybının önüne geçmek için önerdiğini gördük (Türkiye’de
64. Hükümetin programı bu anlayışın izlerini taşımaktaydı).
IMF içindeki son tartışma
Yukarıda atıfta bulunulan IMF ekonomistlerinin son
değerlendirmelerinde işaret ettikleri noktalar (IMF World Economic Outlook
değerlendirmelerindekine benzer bir şekilde) esasen neoliberalizm içinde bir esnekliğe
işaret etmektedir, çünkü piyasalaştırma ve sermaye egemenliğinin
sınırlandırılması doğrultusunda bir öneri burada bulunmamaktadır. Ancak bir
arayış söz konusudur ve bu da arka plandaki seyrin uzantısıdır.
IMF içinde tartışmadaki kamplardan birine göre kısaca:
1- Borç oranlarını düşürmek için alınacak kemer sıkma
önlemlerinin ekonomiyi boğmasına izin vermemeli, gerektiğinde kamu
harcamalarıyle desteklenen ekonomik büyümenin borç oranlarını zamanla geriletmesinin
faydalı olabileceği durumları IMF dikkate almalıdır (2015 Yunan kurtarma paketi
görüşmelerinde IMF konumunun dayanağı).
2- Spekülatif sermaye girişlerinin yaratacağı canlılık ve
çöküş çevrimlerini engellemenin yolu kısmi kontrollerden geçiyor
olabileceğinden IMF bu ihtimali dışlamamalıdır (Yadsınması imkansız gelir
adaletsizliği ve toplumsal eşitsizlik verileri ve 2008-09 krizi sonrasındaki sermaye
hareketlerinin etkilerine ilişkin gözlemler)
Hatırlatmak gerekirse IMF Madde VI-1’in 1969’da yeniden
yazımında daha önceki spekülatif sermaye / üretken sermaye ayrımı kenara
konularak IMF kaynaklarının kullanımında bu bağlamdaki sınırlama kaldırılmış,
bu düzenleme daha liberal bir uluslararası finansal sistemin ortaya çıkışının
ve spekülatif hareketlerin yoğunlaşmasının arkasındaki adımlardan birisini
oluşturmuştu. Özellikle finansal serbestleştirme çılgınlığının hüküm sürdüğü
1990’lar kriz deneyimleri üzerinden diğer kamplardan yöneltilen eleştirileri yeterince
dikkate almayan IMF ekonomistleri Ostry, Loungani ve Furceri’nin ağırlıkla
kendi çalışmaları üzerinden tavsiyelere kalkışması (1990’lar ve 2000’lerdeki
IMF faaliyetleri bu körlükle temize çekilemeyeceğinden) elbette oldukça ironiktir.
Ancak bu aymazlığın işaret ettiği ve süregiden IMF içi tartışma, yaklaşık 50 yıl öncesinin sermaye kontrolleri tartışmasında
kaybedilen bir mevzinin telafisi anlamına henüz gelmemektedir.
Neoliberalizmin ölümü?
OECD ekonomilerinde toplam 2016 büyüme oranının 2015’ten daha düşük olması ve bütün dünyada zayıf büyüme beklentisi hakimken neoliberalizmin vaatlerini yerine getiremediğini ifade eden kişi sayısı fazlalaşacaktır. Gelinen nokta uluslararası finansal sistemde tepe noktasında bulunan yöneticiler, teknokratlar ve ekonomistlerin tartıştığı zemin açısından kaymaya işaret ediyor gibi görünmektedir. Ancak kemer sıkma (mali konsolidasyon) ve rekabetçilik ve dışa açılma (sermaye serbestliği) levhalarının yer değiştirmesi sinyallerinin gücü ve bunların tektonik bir kaymaya işaret edip etmediği şüphelidir. Bu tarz kaymalar son derece uzun dönemlere yayılmaktadır ve bu değişimin kısa ve orta vadeli politika demetlerinin ötesinde uzun vadede bir değişime yol açıp açmayacağı belirsizdir. Sorun bu tartışmanın krizin seyri ile ilişkisini kurmakta, küresel emek hareketinin başarısızlıklarının üzerini örttüğü sermaye cephesindeki çaresizliği tespit etmektedir. Aksi takdirde neoliberalizmin her virajda yeniden karşımıza bir heyula olarak dikilmesini engellemek olanaksızlaşır.