10 Mart 2016 Perşembe

Avrupa Merkez Bankası Şapkadan Tavşan Çıkarabilir mi?

Avrupa Merkez Bankası (AMB) 10 Mart’taki para politikası kararları ile sürpriz yaratarak miktarsal genişleme (expanded asset purchase program) kapsamındaki menkul kıymet alım miktarını önemli ölçüde arttırdı. 2017 Mart’ına kadar devam edeceği açıklanan Avro Bölgesi miktarsal genişleme programında (devlet tahvillerini de kapsayan) menkul kıymet alımı ayda 60 milyar avro’dan 80 milyara çıkarılmış oldu. AMB aynı gün politika faizini yüzde 0,05’ten sıfıra indirdi. Aynı zamanda bankaları kredi vermeye teşvik için negatif seviyeye çekilmiş olan mevduat faizini 10 baz puan daha indirerek – 0,4’e çekti. Bankaların AMB’den borç aldıklarında ödeyecekleri faiz oranı da sınırlı bir düşüşle yüzde 0,25’e indirilirken, yatırım notuna sahip şirket tahvilleri de miktarsal genişleme programına eklendi. Bu son karar ve yeni bir finansman operasyonu duyurusu (TLTRO II) ile AMB hem bankalara hem de şirketler kesimine verebileceği desteğin sınırlarına bir adım daha yaklaşmış oldu.

Avro Bölgesi enflasyon verisinin Şubat 2016 için tekrar negatife düşmesi, başka bir ifadeyle yinelenen deflasyon ve Avro Bölgesi için kötüleşen ekonomik beklentiler bu önlemlere yol açmış görünüyor. Kısaca AMB’nin daha önce ne yaptığını ve politik yönelimi hatırlayıp bugünkü önlemlerin muhtemel sonuçlarını tartışmakta fayda bulunuyor.

Geleneksel Olmayan Önlemler Süreklileşiyor ve Sıradanlaşıyor

AMB yeniden finansman işlemleri vadesini 2008 ve 2009’da kademeli olarak arttırırken uluslararası finansal krize verdiği ilk tepki bankaların tahvillerini alarak (CBPP) kredi piyasasını korumak oldu. Tabloda[i] özetlediğim üzere bankalara verilen destek düşük faizli borç temini (LTRO) şeklinde Aralık 2011 ve Şubat 2012’de devam etti. Nihayet, hedef gözeten (reel sektöre kredi temini hedefini vurgulayan) yeniden finansman işlemleriyle 2016 ortasına kadar devam edecek bir program daha (TLTRO) tasarlandı. Menkul kıymet alımlarından uygun koşullarda kredi teminine kadar verilen desteklerin toplamı 2016 ortasında 1,6 trilyon avroyu bulmuş olacak.

AMB politika faizini 2008’de yüzde 4’ten 2009’da yüzde 1’e indirmiş ve bankalardan tahvil alımına giderken özellikle Almanya bankalarına destek sunmuştu. Ancak aynı dönemde Yunan borç kriziyle başlayan ve derinleşen devlet borcu sorunu devlet borçlanma piyasasına müdahaleleri de beraberinde getirdi. Bu müdahaleler özellikle Güney Avrupa ülkelerinin tahvillerinin miktar belirtilmeden ve bir programa bağlanmadan alınmasıyla başladı (SMP). Ancak AMB ve Bundesbank’a egemen olan temel kaygı müdahalenin mali açıdan batık devletleri kurtarmak anlamına geleceğiydi. Bu nedenle Doğrudan Parasal İşlemler (OMT) adıyla tasarlanan alımlarda aynı zamanda Avrupa İstikrar Mekanizması’nın istikrar programına tabi olunması koşulu getirildi. Bir anlamda Troyka (Avrupa Komisyonu, AMB ve IMF) ama özellikle AMB 2012 Eylül’ünde, IMF’nin 1980’ler ve 1990’larda küresel Güney’de oynadığı role soyunmuştu. Son borç verme mercii haline geleceğini açıklayan AMB açısından sorun ağır bir yeniden yapılandırma sürecine tabi kılınacak ülkenin kurtarılmasıydı ve merkez ülkelerden Avro Bölgesi’nin sorunlu coğrafyalarına kaynak transferi ya da borç silme (2012 Mart’ındaki tarihin en büyük takas işlemi istisnası dışında) söz konusu bile değildi.

Politik Yönelimde Israr ve Tükeniş

Kısaca belirtmek gerekirse Troyka açısından para politikası ve kurtarma paketlerinin tasarımı çoktandır yapısal reformun gerekli olduğu ekonomileri bu doğrultuda zorlamak gerektiği inancını yansıtıyordu. Emek piyasası reformları ve sıkı maliye politikası ile toparlanma gerçekleşebilirdi. AMB’nin para politikası ve geleneksel olmayan önlemleri bunun kolaylaştırıcısıydı. Ulusal ölçekte kemer sıkmanın sürekliliği ve yapısal reformlara, Avro Bölgesi düzeyinde finansal sektörün denetimi eklendiğinde krizin geride bırakılabileceği anlayışı ve AMB’nin “kendi kendini düzelten”[ii] mekanizmaları da barındırdığını belirttiği önlemlerinin zamanla ortadan kalkacağına yönelik iddiasına karşı planlar işlemedi.

Buna rağmen AMB’nin tercihi finansal kesime ve bankalar aracılığıyla da giderek artan oranda özel sektöre destek vermeye devam etmek oldu. Geçen süre içinde Avro Bölgesi’nde ekonominin yerinde sayması ve 2014 sonunda başlayan deflasyon sorunu nedeniyle AMB 2015’te miktarsal genişlemeye gitmek zorunda kaldı. Üstelik ekonomik durgunluk sorunun katmerlenmesine zemin hazırlıyordu. Tekrar hatırlatmak gerekirse bugün Yunanistan’ın devlet borcunun gayrisafi hasılasına oranı, 2012’de borç takasının gerçekleştiği dönemle aynı! İtalya’nın devlet borcu GSYH oranı ise Yunanistan’ın borç sorununun başladığı 2009’un son aylarındaki oranından yaklaşık 10 puan daha fazla!

Miktarsal genişlemeye rağmen, AMB Eylül 2015’te ve Şubat 2016’da fiyatların düşüşüne engel olamadı. Yukarıdaki tabloda görülebildiği üzere AMB’nin müdahale tarihçesi giderek tükenen seçenekler ve çözüm getirmeyen programlarda ısrar olarak anlaşılabilir. Ancak burada vurgulanması gereken önemli bir nokta daha var. Otoriter neoliberal zihniyet (ordoliberalizmi de barındıran bir devlet-ekonomi ilişkisi yorumu) nedeniyle AMB’nin kriz karşısındaki tepkileri en tepede alınan para politikası kararları aracılığıyla ulusal ekonomilere reform yolunu dayatmak anlamına geliyor. AMB’nin devlet borçlanma piyasasına müdahalesi genişlemeci ve çevrim karşıtı programların takip edilmesi veya kamu harcamalarının artmasa dahi yerinde saymasını kolaylaştırma amacı gütmüyor. Bu nedenle 2010 ve 2011’de SMP son derece ihtiyari ve geçici bir alım anlamına geliyordu ve 2012’de OMT oldukça ağır koşullar ve yapısal reform taahhüdüyle devlet borcu alımını öngörüyordu. 2015’ten itibaren uygulanan miktarsal genişleme programı da aynı şekilde yatırım notuna sahip devlet kağıtlarının alımını ve zarar söz konusu olursa bunun ilgili ülke merkez bankasına yıkılmasını öngörüyor. AMB’nin son kararı miktarı artırmasına karşın kamu harcamalarının artışı konusunda bir yönelim değişikliği simgelemiyor, aksine denenmiş bir yöntemde ısrar ediyor.

Şapkadan Çıkan: Gergin Bekleyiş

2. baskısı ay sonunda çıkacak çalışmamızda belirttiğimiz üzere[iii] merkez bankalarının barutu tükeniyor ve AMB’nin politika faizini daha indirme kararı bunu simgeliyor. Karar sonrasında bir banka uzmanının “Draghi, tavşanın bir kısmını şapkadan çıkardı” yorumundaki benzetmeyi kullanacak olursak şapkadan başka bir şey çıkmasının mümkün olmadığını ve durgunluk ve deflasyonun bundan sonraki seyri için gergin bir bekleyişin başlayacağını belirtmek mümkün.

AMB şirket tahvillerini işin içine katarak (ve TLRTO II aracılığıyla bankalara daha da ucuz finansman sağlayarak) kamudan esirgediğini özel sektöre vermek dışında bir önlem alamıyor. Draghi 10 Mart’taki açıklamasıyla faizlerin daha uzun bir süre bu seviyede tutulacağını belirtirken bir yandan da bankaların karlılık oranlarına olumsuz etkide bulunabilecek daha da düşük faiz oranlarından kaçınmak ve daha uygun finansman sağlamak isteğini belirtti. Elbette yaygın beklenti piyasaya pompalanan avroların kredi piyasasını canlandırması, avrodaki sınırlı değer kaybıyla ihracatı desteklemesidir. Nitekim çok sayıda piyasa oyuncusu ve finansal uzman bunlara ek olarak yeni finansman programının olumlu yanlarından da söz etme ihtiyacındadır. Ancak önceki yıllarda başlatılan geleneksel olmayan yöntemlerde olduğu üzere özel sektöre verilen desteğin ekonomiye etkisinin derecesi tartışmalıdır. Ancak şurası açıktır: AMB’nin kriz sırasındaki rolü Avrupa’da milyonlarca emekçinin yaşam standardını düşürmek doğrultusunda olmuştur. Tam da kendi politik tercihleri ve kararları aracılığıyla AMB neoliberal bir çerçevede yapabileceklerinin sonuna gelmektedir.






[i] Tablo daha önceki bir çalışmamda yer almaktadır, burada güncellenmiştir ancak TLRTO II'nin ayrıntıları belirginleşmediği için bu program dahil edilmemiştir: Güngen, A. R. (2015) “Whatever it takes? The European Central Bank’s Sovereign Debt Interventions in the Eurozone Crisis”, mimeo

[ii] European Central Bank (2011) The Monetary Policy of the ECB. ECB, Frankfurt.

[iii] Akçay, Ü. ve A. R. Güngen (2016) Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği. NotaBene: Ankara.