AB ve IMF ile Kıbrıs hükümeti arasında sağlanan anlaşmaya göre, 100 bin
avronun üzerinde olan mevduatlar dondurulacak ve önemli bir kısmı borç
ödemesinde kullanılacak. Peki, bir hafta süren bu çetin görüşmeler sonrasında
varılan bu sonuç ne anlama geliyor?
A Planı ve Troyka
Yaşanan süreci biraz daha iyi anlayabilmek için geçtiğimiz haftaya dönmemiz
gerekiyor. Buna göre geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın Kıbrıs
hükümetine yaptığı ülkenin iflasın eşiğinde olduğu uyarı sonrası, Kıbrıs’ın
Avrupa Para Birliği’nde kalabilmesi için 17 milyar avroluk bir kurtarma
paketine ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Troyka (AB Maliye Bakanlarından oluşan
Eurogrup, IMF ve AB Merkez Bankası’ndan oluşan üçlü birlik), Kıbrıs hükümetinin
7 milyarlık bir kaynak bulması durumunda 10 milyar avroluk bir desteğin
sağlanacağı taahhüdünde bulundu. Troyka’nın önerisinde (A Planı) Kıbrıs içinden
sağlanması gereken 7 milyarın esas olarak banka mevduatlarının
vergilendirilmesi ile karşılanabileceği yer alıyordu. Ancak Kıbrıs parlamentosu
geçtiğimiz salı günü (19 Mart) Troyka’nın A Planı'nı
reddetmişti.
Parlamentonun red kararı üzerinde yapılan yorumlara bakıldığında
kafaların biraz karıştığı görülüyor. Bir yandan süreci soldan okuyan analizler,
red kararını AB’ye direniş olarak değerlendirirken, ilginç bir şekilde
neoliberalizmin önemli sözcülerinden olan The Economist de Troyka’nın
önerisinin red edilmesi gerektiğini savundu. Tabii ki iki analizin hareket
noktaları farklı. Eleştirel analizler genellikle Kıbrıs parlamentosunun,
Almanya’nın başını çektiği neoliberal yeniden yapılandırmaya “hayır” dediğinin
altını çizdi. The Economist ise, mevduata vergi konulmasının esasında özel
mülkiyete müdahale olduğu ve bu yolun bir kere açılması durumunda, diğer
ülkeler için örnek teşkil edebileceği gerekçesi ile uygulanmaması gerektiğini
ileri sürdü.
Ancak parlamento, mevduata getirilecek olan vergi önerisini, sanılanın
aksine küçük mevduat sahiplerinin birikimlerini AB’nin dayatmalarına karşı korumak
amacıyla değil, Kıbrıs’ın finans merkezi olma özelliğine ciddi bir darbe
vurulacağı için reddetti. Zira ekonomisi temel olarak turizm ve finans sektörü
üzerine kurulu olan Kıbrıs için bu karar gerçekten de ileride onarılması çok
zor olan bir güvenilirlik kaybına neden olabilirdi.
B Planı ve Rusya
Son olarak hükümet ile Troyka görüşmeleri geçtiğimiz hafta sonu yeniden
başladı ve pazar günü (24 Mart) geç saatlerde yeni bir anlaşmaya varıldığı
açıklandı. Varılan anlaşma, 100 bin avronun altındaki mevduat sahiplerinden
vergi almamasını, ancak 100 bin avronun üzerindeki mevduatların dondurularak
borç ödemesinde kullanılmasını öngörüyor. Bu anlaşmanın iki anlamı var. İlki ve
en önemlisi, Avrupa Birliği ve özellikle de Almanya, Kıbrıs bankacılık
sistemini kurtarmak adına Rus sermayesini kurtarmayı reddetti ve nispeten küçük
ölçekli de olsa kurtarma planının faturasının bir kısmını Rus sermayesine
kesmiş oldu. Dolayısıyla, bu karardan sonra Kıbrıs’ın bir finans cenneti olma
konumu sona erdi. Anlaşmanın ikinci önemli boyutu, adadaki tepkinin kuvvetini
azaltmaya dayanıyor. Zira, zaten kurtarma anlaşması karşılığında, kamu
harcamalarının azaltılacağı, bankacılık sisteminin daraltılacağı, emeklilik ve
sosyal güvenlik gibi hakların törpüleneceği bir döneme girilirken, küçük
mevduat sahibine dokunulmaması, bir anlamda Troyka’nın Anastasiades hükümetine
süreci yönetebilmesi için açtığı bir kredi anlamına geliyor. Yani bu kararla
anlaşmaya yönelik olarak oluşması muhtemel tepkinin azaltılması amaçlanmış.
C Planı yok mu?
Anastasiades
hükümetinin
pazar gün (24 Mart) kabul ettiği plan ile geçen hafta reddettiği plan arasında
büyük farklar yok. Her ikisinde de Troyka’nın temel talepleri değişmemiş
durumda. Kıbrıs’ın en büyük bankalarından biri olan Laiki Bank’ın kapatılması
(ki bu Kıbrıs’daki bankacılık sisteminin önemli bir kısmının fiili tasfiyesi
anlamına geliyor) ve yıllık üretiminin 7 katı büyüklüğe sahip olan finansal
sistemin radikal şekilde daraltılması üzerinde anlaşıldı. Dolayısıyla,
Kıbrıs’ta geçtiğimiz hafta hükümetin AB’den gelen planı reddetmesiyle oluşan
kafa karışıklığına dayanan heyecan, yerini bir kez daha sermayenin planının
uygulamaya konacağı gerçeğe bıraktı.
Bu durumda kapatılan Laiki Bank çalışanlarından başlamak üzere tüm finansal
sektörde geniş çaplı işçi çıkarmaların yaşanacağını ve ardından da ekonominin
Yunanistan türü uzun süreli bir daralma sürecine gireceğini söyleyebiliriz.
Peki, krizin oluşmasında en ufak bir katkısı olmayan ama işsiz kalarak ve
fakirleşerek krizin faturasını ödeyen çalışanların bir “C Planı” yok mu?
Şimdilik Kıbrıs’da henüz bir “C Planı” görünmüyor,ancak görünen o ki “C Planı”
The Economist’in korktuğu senaryonun gerçekleşmesinden, yani özel mülkiyete
“dokunulmasından” geçiyor.
------------------------------------
Bu metin daha önce 26.03.2013 tarihinde Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıştır:
http://evrensel.net/news.php?id=52556