2019'deki 'isyan dalgası' ile ilgili özellikle soldan gelen pek çok iyimser yorum okuyorum ama 'neoliberalizmin krizi' otomatik olarak 'sola dönüş' anlamına gelmeyebilir. Aksine, otoriter bir post-neoliberalizm modeli gelişebilir. Bu konuyu ileride detaylandıracağım. Burada kısaca birkaç not aktarayım.
K. Polanyi'nin 'toplumun çifte hareketi' olarak ifade ettiği, kabaca piyasa reformları ve bunlara karşı gelişen tepkiler olarak tanımlanabilecek iki yönlü hareketi tarihsel olarak izlemek mümkün.
Güncel 'isyan dalgası' neoliberalizme ya da piyasa reformlarına karşı gelişen hareketler olarak görülebilir ancak pek çok farklı dinamik de var. Bu anlamda 2008 krizi sonrasında, 1990'ların ve 2000'lerin başındaki piyasa reformlarının itibar kaybettiği söylenebilir.
Post-Neoliberal Otoriterizm
Ancak günümüzde 'post-neoliberalizm', 2000'lerin ilk yarısında Latin Amerika'dakinin bir benzeri olarak, otomatik bir şekilde sol-sosyal demokrat bir ekonomik ya da siyasi seçenek anlamına gelmeyebilir.
Pekala, 'otoriter bir post-neoliberal' model mümkün. Bunun bazı örnekleri şimdiden mevcut (Polonya örneğini yakında detaylı yazacağım). Dolayısıyla, neoliberalizmin krizinin otoriterleşmeyle ve milliyetçi muhafazakar sağ iktidarlarca aşılmaya girişileceği bir dönemin başında olabiliriz.
O nedenle, ekonomik olarak daha dayanışmacı ve siyaseten daha demokratik bir rejimin kurulması için ne gerekir? Bu tip bir model için hangi toplumsal sınıflar ya da gruplar önemlidir? Ya da kim isyan ederse bu tip bir model kurulabilir? gibi soruları tartışmak daha anlamlı.
'İsyan dalgası', bir rahatsızlığın olduğunu ve işlerin şimdiye kadar geldiği gibi gitmeyeceğini, yani bir değişim isteğini temsil ediyor, bunda bir şüphe yok. Ancak bu değişim, ilerici-sol bir yönde değil, tam ters yönde gerçekleşebilir, bunun toplumsal dinamikleri mevcut.
Detaylandırılması gereken pek çok tartışma var elbette ama 'neoliberalizmin krizi' başlıklı tartışmaları ve güncel 'isyan dalgasını' biraz daha temkinli tartışmak taraftarıyım.