Türkiye’deki ekonomik gidişat üzerine en son 11 Ocak’ta yazmıştım. Tekrara
düşmemek için bu yazıda 11 Ocak ile 27 Ocak arasındaki gelişmelerle ilgili bir
güncelleme yapacağım. Değişen şu: Dolardaki yükselişe, faizdeki yükseliş eşlik
etmeye başladı!
TCMB’nin Adımları
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2017’nin ilk 10
gününde TL’nin dolar karşısında yüzde 10’a yaklaşan değer kaybı sonrasında aşamalı
olarak müdahale etmeye başladı.
- İlk
müdahale 10 Ocak’taki
açıklama ile geldi ve esas olarak TL’de sıkıştırma, dövizde bollaştırma
adımları atıldı.
- 13 Ocak’ta,
ikinci adım geldi. Bu adımla birlikte normal şartlarda bir para politikası
aracı olarak değerlendirilmeyen Geç Likidite Penceresi (GLP), bir politika
aracı olarak kullanılmaya başlandı.
- 24 Ocak’ta
ise Para Politikası Kurulu toplantısı sonucunda, politika faizi sabit kalırken,
faiz koridorunun üst banttan genişletilmesi ve GLP faizinin yükseltilmesi
kararlaştırıldı.
Örtülü Faiz Artışı
Yukarıda sıraladığım önlemlerin anlamı, bir yandan
hükümetten gelen baskılar nedeniyle diğer yandan da ekonomik durgunluk ve artan
işsizlik ortamında merkez bankasının açıktan faiz artışına gidememesi ve faizi
örtülü olarak yükseltmesidir. 24 Ocak kararları ile politika faizi artırılmamış
oldu. Böylelikle faiz artışı konusunda hassas olan siyasilerin gönülleri hoş
tutuldu. Ancak diğer yandan TL’deki değersizleşmenin önüne geçilmesi
zorunluluğu karşısında, faiz artışı için deneysel yollara sapıldı.
Bunlardan biri sabit bırakılan politika faizini fiili
olarak işlevsiz hale getirmek idi. Diğeri de ortalama faizi GLP’ye doğru
ittirme çabasıydı. Bunun sonucunda aşağıdaki grafikte özetlediğim durum ortaya
çıktı. Grafikteki faiz, TCMB tarafından yayımlanan Ağırlıklı Ortama Fonlama Faizi’dir.
Kur ise Dolar-TL. Bu iki değişken arasında 10 Ocak ile 27 Ocak arasındaki
ilişkiye baktığımızda, dolardaki artışı sınırlamak için gerçekleştirilen faiz
artışının bir işe yaramadığını görüyoruz. Özellikle 25-27 Ocak arasında net
olarak görülen gelişme; hem faizin hem doların aynı anda artması.
Durum Tespiti
Yukarıdaki gelişmeler ışığında şu tespitleri yapabiliriz:
1.
TL’deki
değersizleşme sürüyor.
2.
Son
dönemde TL’deki değersizleşmeye neden olan dolar talebi iç kaynaklı idi. Dünya Gazetesi’nden Alaattin Aktaş, uzun süredir bu konuya dikkat çekiyor. Dolar talebi, yüksek döviz
borçlusu olan yerli firmalar tarafından yaratılıyor.
3.
Ekonomi
yönetimi, kamu alacakları için kuru
sabitleyerek yerli firmaların üzerindeki borç baskısını azaltmaya çalıştı.
Cumhuriyet’ten Çiğdem Toker’in de altını çizdiği gibi TL’deki değersizleşme sürerken kamu alacakları
için Dolar-TL’nin 3.53’te sabitlenmesi, kamuyu zarara uğratan, bir başka
ifadeyle kamu kaynaklarını firmalara aktaran bir uygulama olarak işliyor.
4.
Dolara
yönelik iç kaynaklı talebe dış kaynaklı
talep de eklenebilir. Özellikle kredi değerlendirme kuruluşu olan Fitch’in son
kararından sonra Türkiye, kredi derecelendirme kuruluşlarının gözünde yatırım
yapılabilir bir ülke olarak görülmüyor. Bu, TL’deki değersizleşme eğilimini
besleyici etki yapacaktır.
5.
Yaklaşan
referandum nedeniyle ekonomi yönetimi bir faiz artışı istemiyor. Ancak TL’deki
değersizleşme, TCMB’yi adım atmaya zorluyor. Bunun sonucunda politika faizinin
arttırılması yerine örtülü faiz artışına
gidildi.
6.
TL’deki
değersizleşmeyi engellemek için harekete geçen TCMB’nin örtülü faiz artışına
gitmesi sonucunda karşımıza çıkan tablo, hem
faizin hem de doların yükselmesi oldu.
7.
Bu
gelişmeler sonucunda döviz ile faiz arasına sıkıştırılmış olan ekonomiyi
yönetmek daha da zorlaşıyor. Bunun nedeni, Türkiye ekonomisinin stagflasyonist bir sıkışma dönemine girmesidir.
Hükümetin Tercihi
Bu tablodan anlaşılan, hükümetin, sonuçları itibariyle
faizdeki artışı, dövizdeki artıştan daha tehlikeli gördüğüdür. TL’deki
değersizleşme, daha yüksek faiz uğruna geçici de olsa engellenebilir. Ancak bu
ekonomik durgunlaşmanın daha da kötüleşmesine, işsizlik artışının sıçramalar
yaparak sürmesine neden olabilir. Buna karşın dövizdeki artışın, döviz borçlusu
olan firmaları zora sokma ve enflasyon artışı gibi etkileri var.
Belli ki bunlardan ilkinin, kamu garantileri ve kamu
alacakları için sabit kur uygulamasına geçişle birlikte kontrol edilebileceği
düşünülüyor. İkincisinin etkisi ise daha dolaylı ve zaman içinde ortaya
çıkacak. Kısacası, faizin ve kurun bu şekilde gelişmesi, yapılan siyasi
tercihlerin sonucudur. Ancak ekonomi yönetiminin bu tercihi, faizlerin
artmasını engelleyebilmiş değil. Bu tercihte ısrar edilmesi durumunda, hükümet
açısından hedeflenmeyen sonuçların ortaya çıkması muhtemel.
[1] Bu yazı
30.12.2017 tarihinde Gazete Duvar’da yer aldı. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/01/30/hem-faiz-hem-dolar-artiyor