G20 ülkeleri dünya ticaretinin yüzde 80’ini, üretiminin
yüzde 85’ini ve nüfusunun üçte ikisini kapsar genişlikte bir forum. Küresel
ekonomik krizin patlak verdiği 2008’den sonra G20 toplantıları, önde gelen
ekonomilerin krize karşı koordineli tepki verebilmesi için bir platform olarak
kullanılmaya başlandı. Geçtiğimiz yıl Türkiye’de,
bu yıl ise Çin’de yapılan G20 zirvesinin ana gündemi, dünya genelinde ekonomik
büyümenin canlandırılması. Bunun nedeni, 2008’den beri erken kapitalistleşmiş
ülkelerde krize karşı uygulanan politikaların istenilen sonucu verememiş
olması. Kısaca, “daha fazla neoliberalizm” olarak adlandırılabilecek olan bu
politikaları seslendiren koro içinden bir süredir çatlak sesler gelmeye başladı.
G20 Hangzhou zirvesi bu çatlak seslerin daha fazla duyulacağı bir zirve.
IMF: Talebi Arttır, Gelir Dağılımı Adaleti Sağla!
Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund, IMF)
tarafından G20 Hangzhou zirvesi için yapılan bir çalışmaya göre 2008 küresel
ekonomik krizin etkileri halen sürüyor. IMF başkanı Christine Lagarde’a göre 2016 yılı, küresel büyümenin yakın dönemli ortalamasının
(1990-2007) gerisinde kalınan üst üste beşinci yıl oldu. IMF’in süregiden bu düşük büyüme ortamından
çıkış için dört önerisi var. İlki, talebi canlandırmak. IMF bu öneriyi bir
süredir yapıyor. Talebi canlandırın derken, bunu yaparken bazen mali alanı
olan, yani bütçe açığı çok yüksek olmayan ülkeler gibi bir kısıt koyarken, bu
sefer kendi kapasitesinin altında işleyen ekonomiler için talep destekleyici
politikaların uygulanması gibi bir koşulla talebin desteklenmesini öneriyor.
İkincisi, neoliberal politikaların klasik önerisi olan yapısal reformlar.
Üzerinde çok konuşulduğu için bunu geçiyorum. Üçüncüsü, ticareti yeniden
canlandırmak. Bu yöndeki tedbirler dünya ticaretinde korumacı eğilimlerin artmasına ve ticaret hacminin genişleyememesine karşı
düşünülmüş. Sonuncusu da, büyümenin daha geniş bir şekilde paylaşılması, yani
gelir dağılımı adaletinin sağlanması.
G7’den G20’ye: Çatlak Sesler Çoğalıyor!
IMF’in bu önerileri yeni değil, benzer mali genişleme
önerilerini bir süredir yapıyor.
Uluslararası platformlarda yapılan bu öneriler ise henüz karşılık bulmasa da
yakın zamanda anaakım koroda bazı çatlaklar belirdi. Geçtiğimiz Mayıs ayında
Japonya’da gerçekleşen G7 zirvesinde iki blok belirginleşmişti.[1]
Zirve, başını Almanya’nın çektiği “sağ kanat kemer sıkma bloğu” ile başını
Japonya’nın çektiği “pragmatik genişlemeci blok” arasında herhangi bir uzlaşma
olmadan sonlanmıştı. Mayıs’tan Eylül’e gelindiğinde, Çin’deki G20 zirvesinde
pragmatik genişlemecilerin saffının kalabalıklaştığını görüyoruz. İngiltere,
Brexit sonrasında Almanya’nın yanındaki yerini geçici de olsa terk ederek karşı
saffa geçmiş gibi görünüyor. Özellikle cari fazlası olan Kore gibi ülkeler
üzerine genişleyici politika uygulama baskısı giderek artıyor.
Kapitalizmi Kapitalistlerden Korumak!
Tüm bu belirtiler bize iki şey söylüyor: (i) 2008 krizi
henüz atlatılabilmiş değil, (ii) krize karşı verilen anaakım politika
tepkisinin sınırlarına gelinmiş durumda. Ancak bu durum, işlemediği aşikar olan
neoliberal politika demetinin kendiliğinden ortadan kalkması anlamına gelmiyor.
Ali
Rıza Güngen, yakın dönemde bizzat IMF tarafından yapılan neoliberalizm
eleştirisini değerlendirdiği yazısında şöyle demişti: IMF’in bu tutumu, “esasen
neoliberalizm içinde bir esnekliğe işaret etmektedir, çünkü piyasalaştırma ve
sermaye egemenliğinin sınırlandırılması doğrultusunda bir öneri burada
bulunmamaktadır”.
Şu anda IMF’in yapmaya çalıştığı şey, kapitalizmi
kapitalistlerden korumaya çalışmak! Zira kurum tarafından yapılan tespit olan
talep yetersizliğine yani eksik tüketime, arz tarafından bakarsak mesele
karşımıza aşırı üretim olarak çıkar. Aşırı üretim, “rekabet baskısıyla her
kapitaliste dayatılan, üretici güçlerin sınırsız gelişimine dönük eğilimin
sonucudur… Aşırı üretim fiyatların düşmesine ve karın yok olmasına, dolayısıyla
üretimi sürdürme isteğinin ortadan kalkmasına yol açar”.[2]
2008 krizini ilginç ve öncekilerden farklı kılan, aşırı
üretim krizinin çözümü olan değersizleşmenin bir türlü gerçekleşemiyor
olmasıdır. Bir başka ifadeyle, politika tepkisinin parasal genişleme
önlemlerine sıkıştırılması, J. Schumpeter’in sözünü ettiği “yaratıcı yıkım” sürecinin 2008 sonrasında
yaşanmasını sürekli erteliyor. Kısacası, seçenekler tükenirken IMF gibi
uluslararası kurumlar bu işte bir terslik olduğunun farkında ancak bu tersliği
onaracak formül henüz bulunabilmiş değil. Zira o formül iktisatçılar tarafından
değil, sınıf mücadelesi tarafından yazılacak.
[1] Bu konuda
daha geniş bir değerlendirme için bkz: Ümit Akçay (2016) `Kapitalizmin Kalbi
Tekliyor”, Express, 144: 40-41.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı, 05.09.2016 tarihinde Gazete Duvar'da yer aldı. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/09/05/g20-hangzhou-zirvesi-kapitalizmi-kapitalistlerden-korumak/