31 Ağustos 2016 Çarşamba

Küresel Krizde Uzatmalar Oynanıyor: Jackson Hole Sonrası Bir Değişiklik Var Mı?

1980’li yıllar ile 2008 krizi arası dönem, dünya genelinde merkez bankalarının itibarlarının arttığı yıllar idi. 1979’da ABD merkez bankası başkanlığına getirilen ve 1987’ye kadar bu görevde kalan Paul Volcker, sermaye çevreleri tarafından ABD ekonomisini uçurumun eşiğinden alan kişi ilan edildi. Ardından gelen Alan Greenspan ise, 2006’da görevden ayrılana kadar aynı çevreler tarafından merkez bankacılığın “gurusu” olarak görüldü. Özellikle ABD ekonomisi için bu dönemin temel mottosu Büyük İtidal (Great Moderation) idi.


Büyük İtidal’in anlamı, 1970’lerdeki kriz sonrasında ABD ekonomisinin istikrar kazanması, gerek enflasyonda gerekse büyümede büyük oynaklıkların ortadan kalkmasıydı. Bunun farklı nedenleri tartışılsa da, merkez bankaları bu süreçte kendi paylarının büyük olduğunu düşünüyordu. 2000’lere gelindiğinde, gelişkin makroekonomik modeller sayesinde artık büyük çaplı ekonomik oynaklıkların ve hatta ekonomik krizlerin geride kaldığı, anaakım iktisatçılar ve merkez bankacılar arasında yaygın bir inanç haline gelmişti. Ta ki, 2008’de tüm bu ışıltılı dünya çökene kadar!

23 Ağustos 2016 Salı

Faizle Döviz Arasında Sıkıştırılmış Ekonomi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz politikası üzerine yazanlar arasında bir süredir iki kutup oluştu. İlki neoliberal ortodoksinin deforme edilmesinden hoşlanmayan “endişeli liberaller”, ikincisi de herhangi bir iktisadi akım ile ilişkilendirilmesi mümkün olmayan ve sadece faizin düşmesini savunan “büyüme koalisyonunun” sözcüleri. Karşılıklı alınan bu pozisyonlar her vesilede aynı tezlerin tekrarlanması ile neredeyse katılaşmış durumda. Son yazısında Mahfi Eğilmez, bu tartışmadaki pozisyonları güncel olarak özetledi.

Tartışmanın kısırlığının en önemli nedeni, Türkiye’de ekonomi politikasının para politikasına, kur ve faiz arasına sıkıştırılmış olması. Esasında bu Türkiye’ye özgü de değil. Dünya da benzer bir tıkanıklık var. Oysa para politikası, ne Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözmede anahtardır, ne de dünya ekonomisini düzlüğe çıkaracak bir sihirli değnek. O halde neden sürekli faiz oranlarıyla yatıp kalkıyoruz?

18 Ağustos 2016 Perşembe

Uluslararası Yatırımlar ve Demokrasi: Düşündüğünüz Gibi Değil!

Son zamanlarda şu söylemi sıklıkla duyuyoruz: “bir ülkede demokrasi ve hukuk yoksa o ülkeye yatırım gitmez”. Oysa dünyadaki örneklere baktığımızda, yabancı yatırımlar ile yatırımlara ev sahipliği yapan ülkenin rejimi arasındaki ilişki, yukarıdaki söylemde olduğu gibi tek boyutlu şekilde gerçekleşmiyor. Yani demokratik olmayan ülkeler de demokratik olanlar gibi yatırım alabiliyor. Bu yazıda, meseleyi daha sağlıklı tartışabilmek için bazı temel noktalara işaret etmeye çalışacağım. Başlarken hatırlatayım, aşağıda uluslararası yatırımlar ile portfolyo yatırımlarını değil uzun vadeli doğrudan yatırımları kast ediyorum.

11 Ağustos 2016 Perşembe

15 Temmuz’un Ekonomik Etkileri

15 Temmuz’daki darbe girişimi büyüklüğündeki bir sorunun, ekonomik etkileri olmaması beklenemez. Ancak bu etkilerin 2001 tipi bir çöküş şeklinde olması gerekmiyor. 15 Temmuz sonrasındaki ilk şok, geçtiğimiz üç haftada ekonomi yönetiminin kuvvetli politika tepkisi sonucunda atlatıldı. Ancak Türkiye ekonomisinin sorunları 15 Temmuz’daki darbe girişiminden ibaret değil. 

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Türkiye'de konut kredisi faiz indirimi: geçici bir önlem ve olasılıklar

Cumhurbaşkanı tarafından konut kredilerinde hedef faiz oranının yıllık % 9 civarı olarak açıklanması, bu faiz oranına yakın bir oranla Gayrımenkul ve Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) üyesi çok sayıda şirketin konut kampanyası başlatmasını takip etti. Başbakan yardımcısı Nurettin Canikli de bankaları zora sokmadan faizin % 10’un altına çekileceğini beyan etti. Bugün Ziraat Bankası konut kredisinde aylık faizi % 0,95’e çekti, TEB ve Denizbank takipçi oldular. Böylece ekonomi yöneticilerinin yıllık maliyeti % 12,5 seviyesini işaret ederek indirmeye çalıştıklarını görüyoruz.