13 Nisan 2016 Çarşamba

Küresel sistem, finansal adacıklar ve vergi cennetlerine karşı mı?*

Panama menşeli Mossack Fonseca hukuk firmasının dosyalarının hacker’lar tarafından ele geçirilmesi ve Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun belgeleri inceleme çalışmaları sonrası offshore kelimesi bütün anlamlarıyla karşımıza dikildi. Bir yandan kıyıdan uzakta, kıyının ötesinde demek olan bu kelime öte yandan karadan doğru gelen anlamına sahip. Finansal terminolojide ise kendi vatandaşlarından çok başka ülkelerdeki yatırımcıların işlemlerinin yapıldığı, oradan gelen paranın işlendiği ve aktarıldığı yerleri tarif etmek için kullanılıyor. Offshore bu nedenle vergi cennetinden daha fazla bir anlama sahip, finansal sektör açısından önemli merkezlere işaret ediyor ve offshore yatırım bilgileri kişisel bilgiler olarak ele alınıp, gizleniyor.


Dünyanın offshore konusunda ve varlık yönetiminde uzmanlaşmış en büyük dördüncü hukuk firması Mossack Fonseca, gazeteleri özel hayatın mahremiyetini ihlal ettikleri için uyararak tehdit etse de ortada kamuyu ilgilendiren büyük bir sorun var: Modern kapitalizmde servetini göz önünden kaçırma hukuken suç olarak kodlanmıyor ve offshore işlemler tamamen ulusal ve uluslararası hukuk sistemlerine uygun bir şekilde yürütülebiliyor; ancak vergi kaçırma, siyasal avantaj elde etmek için servet gizleme (Belgelerde 143 siyasal liderin ve yakınlarının finansal işlemleri tespit edildi) ve hatta kara para aklama işlemlerinin, yatırım tercihinde bulunma ve vergi avantajlarından yararlanma adı altında sürdürülebildiği bir kez daha kapsamlı bir şekilde görülmüş oldu.

Offshore finansal merkezler

Elbette, hacker’lar ellerindeki dosyaları seçici davranarak açıklamış olabilirler, ve arka planda devletler arası rekabetin izleri görülebilir. Ancak Küresel Kuzey dışındaki ülkelere odaklanmış bir şekilde bağlantıların tartışılmasının zeminini hazırladığı komplo kuramlarına itibar etmeksizin durumun değerlendirmesini yapmak mümkün. Servet gizleme ve vergi kaçırmanın ima ettiği kişisellikten uzak sistemik bir soruna işaret edilebilir. Başka bir ifadeyle sorun, kapitalizmin işleyişini ve sistemin geniş kitlelerin denetiminden uzak, ilk bakışta zenginlere ve az sayıda finansal aktör ve kuruluşlara ancak esasında küresel finansal sisteme ve sermayeye hizmet eden adacıklara ihtiyacını teşhir etmektir. İronik bir şekilde her daim bol güneşli resmedilen ancak düzenleyiciler açısından karanlıkta bırakılmış görünen bu adacıklar vergi ve düzenleme kolaylıkları sağlayarak ve finansal kuruluşlara kucak açarak küresel iş yoğunluğunun üzerinden geçtiği sinir ağları vazifesi görmektedir. Bu adacıkların kapitalist merkezlerden uzaklığı ve onlarla ilişkileri yaygın görüşün aksini işaret etmektedir. Örneğin küresel para stokunun yarısının offshore merkezlerdeki işlemlerden geçtiği tahmin edilmektedir.

Offshore kelimesi artık bu nedenlerle “sistemin merkezinde yer almakla birlikte denetimden uzak” anlamını da taşımaktadır. Örneğin özel bir yatırım fonu sermaye piyasası araçlarını yapılandırarak yeni yatırım olanakları geliştirirken, bunu, Avro Bölgesi kuralları ya da erken kapitalistleşmiş bir ülkenin finansal sektör denetleyicilerinden uzakta gerçekleştirebilmek için Panama ya da Britanya Virjin Adaları’na kayıtlı bir fonda gerçekleştirebilir. Çok sayıda şirket için düzenleme boşluklarından yararlanmak ve kurumlar vergisi yükünden kurtulmak vergi cennetlerinde kayıtlı görünerek ya da offshore finansal merkezlerdeki çeşitli işlemlerle mümkündür. Ödenecek vergi sıfır ya da sıfıra yakın olduğu için bu yöntem ve Mossack Fonseca benzeri firmalardan danışmanlık ve hukuki destek almak şirket karlarını kaydadeğer bir şekilde yükseltmektedir.

Finansal mimari ve finansallaşma

Vergi oranları ve finansal sektörün düzenlenmesi her daim politik bir mesele olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrasında Küresel Kuzey’de finansal sektörü dizginleme düşüncesinin günümüze oranla çok sayıda sınırlamayı devreye koyduğunu söylemek mümkündür. Özellikle 1970’lerden itibaren çokuluslu şirketler ve bankaların düzenlemelerin arkasından dolanarak kar elde etmesinin aracı olan offshore merkezler küresel finansal sistemin aktörlerinin geniş toplumsal kesimlerin denetiminden mümkün olduğunca uzakta iş yapmak istemesi sonucunda günümüzdeki gelişkin biçimini almıştır. Ancak burada bir ek yapmak da gereklidir. Vergi Adaleti Ağı Finansal Gizlilik Endeksine göre bilgi paylaşımının yokluğu, finansal sektör bilançoları denetimsizliği ve kayıt altına almada sorunlar dikkate alındığında dünya kapitalizminin merkezleri de tropikal mevsime sahip adalar olarak karikatürleştirilen offshore merkezlerle yarışabilir durumdadır. Örneğin Birleşik Devletler, Japonya ve Birleşik Krallık bu endekste başa güreşmektedir. Kapitalist merkezlerde paravan şirket kurma ve vergi kaçırma kolaylığındaki artış aynı zamanda Panama belgelerinde Küresel Kuzey’de kayıtlı olması beklenenden daha az adresin tespitinin de arkasında yatmaktadır. Kısaca, finansal aktörlerin neoliberalizm sürecinde düzenleyici boşluklardan yararlanmak üzere başlattığı kuralsızlaştırma saldırısı ile offshore merkezlerin gelişmesi daha büyük bir dönüşümün parçasıdır. Söz konusu dönüşüm 40 yıllık bir süreye yayılmakla birlikte daha ziyade 2007-2009 uluslararası finansal krizi ve takip eden aşamalarında çokça tartışılan kavramı kullanarak finansallaşma olarak adlandırılabilir. Siyasal alanda bu dönüşümün eşlikçisi ise düzenleyici otoritelerin ve devletlerin finansallaşmasıdır, başka bir ifadeyle finansal sektörün denetiminin gevşekleştirilmesi, sektörün risk ve kayıplarının devlet eliyle toplumsallaştırılması ve nihai olarak politika yapım süreçlerinde finansal sektörün gündem ve standartlarının referans noktası teşkil etmesidir.

Geçtiğimiz hafta 2. Baskısı yayımlanan Ümit Akçay’la birlikte kaleme aldığımız Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş adlı kitabımızda ele aldığımız üzere finansal yenilikler ve menkul kıymetleştirmenin zemininde yükseldiği yeni finansal mimari piyasaya duyulan sarsılmaz güvenle birlikte finansal oyuncular ve yatırımlarının denetiminin kapalı devre bir sistem içinde gerçekleşmesine neden olmuştur. Finansal sektörün denetimi finansal yeniliklerin hızı nedeniyle zorlaşırken, düzenleme boşlukları şirket karlarını arttırıcı şekilde sermaye çevreleri tarafından daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde Küresel Kuzey’de gölge bankalar, bankacılık hizmetlerini düzenleyici otoritelerin gözü önünde ama onların denetiminden azade temin etmektedirler; offshore merkezler ise bu nitelemenin bir benzerini hak etmektedir. Küresel sistemin kıyısında ya da açığında görünmekle birlikte göbeğine yerleşmiş konumdadırlar. Bu nedenle Panama belgelerini sistemin karanlık noktalarında iş tutanların bilgileri olarak değil küresel finansal sistemin has unsuru offshore merkezler ve vergi cennetlerine dair veriler olarak görmek faydalı olacaktır.  

* Bu yazı Evrensel Gazetesi Pazar ekinde 10 Nisan 2016'da yayımlanmıştır.