12 Nisan 2016 Salı

İtalya’da finansal riskleri üstlenen devlet ve yeni banka kurtarma fonu

İtalya banka kurtarma operasyonuyla gündemde kalmaya devam ediyor. 2008 ve 2009’da çöken büyüme oranları ve fırlayan işsizlikle birlikte borç çevrimi sorunu konuşulur olmuş, Avrupa Merkez Bankası’nın Doğrudan Parasal İşlemler duyurusu sonrası 2012 Eylül’ünden itibaren tahvil getirisinde düşüş görülmüş ancak ne işsizlik oranı azaltılabilmiş ne de ekonomik büyüme toparlanmıştı. Ekonomi 2012-2014 aralığında daralmaya devam etti ve ancak 2015 sonunda hasıla artışı gözlendi. 


Sorunun temel kaynağını emek piyasası katılığı ve yüksek kamu borçlanması olarak gören politikacılar her iki cephede de reformlara karşın orta vadede istedikleri sonuçlara henüz ulaşamadılar. Söz konusu sonuçsuzluk emek piyasası reformlarının ya da kemer sıkma önlemlerinin hayata geçirilememesi olarak okunmamalı. Tam tersine Beş Yıldız hareketinin yükselişine ve çok sayıda sokak gösterisine zemin hazırlayan bu politika önlemleri büyük ölçüde hayata geçirildi. Örneğin Matteo Renzi öncülüğündeki koalisyon Aralık 2014’te haklı gerekçe olmaksızın işten çıkarma durumunda her türlü işveren yükümlülüğünü ortadan kaldırdı. “Kalıcı istihdam” başlığıyla pazarlansa da bu esnekleşme genç işsizliğinin geçen yıl yüzde 40 civarında seyrettiği ülkede istihdamı arttırma adı altında geçici ve esnek istihdamın daha da yaygınlaştırılacağını gösteriyor (OECD ve Eurostat verilerinden türettiğim ilk grafikte sağ eksende işsizlik rakamları ve sol eksende brüt kamu borcu takip edilebilir).

Özellikle teknokrat Monti hükümetiyle derinleşen kemer sıkma önlemleri ise kamu borç rakamları ele alındığında bizi diğer çuvallamaya götürüyor.  Brüt borcun hasılaya oranı İtalya’da son yedi yıl içinde yüzde 20 civarında arttı. Bu nedenlerle İtalya’da 2015 sonundaki 160 milyar avro’luk yatırım planı, borcu resmi hesaplarda göstermemek üzere büyük hissedarının İtalyan Devleti olduğu, kalkınma bankası hüviyetindeki Cassa depositi e prestiti Group (CDP) devreye sokularak tasarlandı. Ancak bankanın işletmelere ve altyapı yatırımlarına vereceği desteğin ekonomiye katkısı kısa ve orta vadede belirsiz. Üstelik bu yatırımların sonuçlarını bekleyecek zamana sahip olmayan siyaset yapıcılar bankacılık sektörünün girdiği darboğazı kısa sürede (tarih vermek gerekirse UniCredit'i de beraberinde dibe çekecek Vicenza'nın 2 milyarlık sermaye artırımının son tarihi 18 Nisan ve birkaç haftada tetiklenebilecek şirket iflasları öncesinde) aşmak zorundalar.

Bankaların sorunu

İtalya’da çok sayıda bankanın takipteki kredilerindeki artışın arka planı kısaca resesyon. Avro Bölgesi’nde piyasa dostu reformlar ve kemer sıkma uygulamalarının, emek maliyetlerinde çok sert bir düşüş olmadığı (ya da geçmişte sağlanan bir düşüşün üzerine bu politikalar bindirilmediği) müddetçe yeni sermaye yatırımlarını teşvik etmekte yetersiz kaldığı biliniyor. Ortadaki kısır döngü aşılamıyor.

Financial Times’ın haberine göre 2015 son çeyreğinde İtalya’da büyük bankaların hisselerinde hatırı sayılır düşüşler gözlendi. Baz olarak Ekim 2015 alındığında takip eden dört aylık süre zarfında Banca Popolare ve UniCredit’teki düşüş yüzde 40’ı buldu. Banca Monte dei Paschi di Siena’da ise yüzde 60’ı! Takipteki kredilerin oranının 2008’den 2015 başında kadar düzenli artışının sonucu olarak bankaların tahsil edemedikleri alacaklar 2015 yılı sonunda 360 milyar avro’yu (Hasılanın ya da bankaların toplam kredilerinin beşte birine yaklaşan bir rakam) bulmuştu. Hisselerdeki sert düşüşün arkasında bu gelişme ve kısmen takipteki kredilerin artışının getirisi olarak finansal olmayan şirketlere verilen kredilerin 2012’den 2015’in son çeyreğine kadar (bir önceki yılın aynı dönemine oranla) sürekli düşüşü yatıyor (bkz. The Economist’ten aktardığım aşağıdaki grafik - bu oran sol eksende ve mavi çizgiyle takip edilebilirken, sağ eksende görülen takipteki krediler oranı 2015'te %18'e dayandı).


Kurtarma girişimleri: neden özel bir fon?

Bu düşüş ve bankacılık sektöründeki darboğaz uzun süre devam edemeyeceği için çeşitli kurtarma planları devreye sokuldu. 2016 Ocak ayında Avrupa Birliği ve İtalya arasında varılan anlaşma ile devlet garantileri sağlanarak piyasa fiyatları üzerinden takipteki kredilerin özel yatırımcılara satışına izin verildi. Burada piyasa fiyatlandırmasındaki referans benzer borçlar için öngörülen kredi temerrüt takas puanları olacaktı. Bankaların borçlarının doğrudan kamuya aktarılmasından daha dolaylı bir yöntemin uygulanmasıyla aslında sadece en ödenebilir görünen dilimlere devlet garantisi verilecek ve borç, kağıt üzerinde kamu borcu olarak gözükmeyecekti. İtalyan Maliye Bakanı Pier Carlo Padoan kamuya maliyeti olmayan bir müdahaleden bahsetse de takipteki kredilerin ödenmemesi durumunda hatırı sayılır bir yükün bütçeye ekleneceği açık.

Bu önlemin bankacılık sektörüne yeterince zaman tanımayabileceği düşüncesi 11 Nisan Pazartesi gecesi bir banka kurtarma fonunun oluşturulması planının onaylanmasına neden oldu. İlk açıklamalarda 5 milyar avro’luk bir hacimden bahsedilse de bu fonun işleyişi ve girişeceği finansal operasyonlar ayrıntılandırılmaya devam ediyor. İtalyan Başbakanı’nın karar üzerine mutluluğunu dile getirdiği fon, CDP katılımıyla devlet desteğine rağmen, ilk açıklamalara göre esasen özel yatırımcıların ve finansal kuruluşların bir araya gelmesi ile oluşturuluyor. Atlante isimli fon sermaye yeterliliği sorunu yaşayan bankalara destek olarak takipteki kredi sorununun tam teşekküllü bir bankacılık krizine dönüşmesini engellemeyi amaçlıyor.

Neden varlık yönetim şirketleri, bankalar ve devlet kontrolündeki bir finansal kuruluş bir araya gelerek böyle bir fon oluşturuyor sorusu ise yine İtalya’nın içinde yer aldığı çıkmazlara bağlı olarak cevaplanmalı. Öncelikli sorun % 130’u aşan borç oranı ve borcu parasallaştırma seçeneğinin yokluğu karşısında devletin finansal sektörü kurtarma kapasitesinin de aşınmakta olması ve doğrudan kayıp üstlenmenin getireceği siyasi yıpranma. İkincisi ise (Ocak başında Avrupa Birliği ve İtalya arasındaki pazarlıkların da gerekçesi olan) Avro Bölgesi krizi başlangıcında tartışılmış ve kabul edilmiş düzenlemelerle finansal sektör kurtarma girişimlerinde devlet bütçesinden aktarımlara sınırlamaların getirilmiş olması. Avrupa Komisyonu “yük paylaşımı” konusunda düzenlemelerle (devlet desteğini dışlamamasına karşın) finansal yeniden yapılandırma ya da bankacılık sektörü kurtarma operasyonlarında öncelikle finansal sektör kaynaklarının devreye sokulmasını ve devlet kaynaklarının hakkaniyet çerçevesinde yük paylaşımına konu olmasını öngörüyor. Ancak bu düzenlemeler devletin bankaların tamamını ya da hisselerin bir kısmını devralması, ya da kapitalizasyon için kamu kaynaklarının kullanımının ne zaman tam anlamıyla söz konusu olacağı hususunda belirsizlikler taşımaya devam ediyor. Bu iki neden, Padoan gözetiminde bir araya gelen ve Renzi’yi mutlu eden finansal aktörlerin çabalarını açıklıyor.

Toparlayacak olursak İtalya’da resesyon hem kamu borç rakamlarında kötüleşmeye hem de esnekleşme doğrultusundaki emek piyasası düzenlemelerinin eksiksiz hayata geçirilmesine karşın işsizliğin düşürülememesine neden oldu. Bu ortamda bankaların girdiği darboğazda imdada koşan devlet, borcu arttırmadan garantiler sunarak (riski kısmen üstlenerek) ve finansal sektör temsilcileri ile işbirliği içinde sektörü kurtarmaya çalışıyor. Banka kurtarma fonu etkisiz kalır ve gidişat devletin deus ex machina olarak sahneye çıkmasını gerekli kılarsa bunun İtalya siyasetinde yaratacağı deprem ve Avrupa Birliği düzenlemelerine vuracağı darbe çok ses getirecektir.