İtalya banka kurtarma operasyonuyla gündemde kalmaya devam ediyor. 2008 ve 2009’da çöken büyüme oranları ve fırlayan işsizlikle birlikte
borç çevrimi sorunu konuşulur olmuş, Avrupa Merkez Bankası’nın Doğrudan Parasal
İşlemler duyurusu sonrası 2012 Eylül’ünden itibaren tahvil getirisinde düşüş
görülmüş ancak ne işsizlik oranı azaltılabilmiş ne de ekonomik büyüme
toparlanmıştı. Ekonomi 2012-2014 aralığında daralmaya devam etti ve ancak 2015
sonunda hasıla artışı gözlendi.
Sorunun temel kaynağını emek piyasası katılığı ve yüksek
kamu borçlanması olarak gören politikacılar her iki cephede de reformlara
karşın orta vadede istedikleri sonuçlara henüz ulaşamadılar. Söz konusu
sonuçsuzluk emek piyasası reformlarının ya da kemer sıkma önlemlerinin hayata
geçirilememesi olarak okunmamalı. Tam tersine Beş Yıldız hareketinin
yükselişine ve çok sayıda sokak gösterisine zemin hazırlayan bu politika
önlemleri büyük ölçüde hayata geçirildi. Örneğin Matteo Renzi öncülüğündeki
koalisyon Aralık 2014’te haklı gerekçe olmaksızın işten çıkarma durumunda her
türlü işveren yükümlülüğünü ortadan kaldırdı. “Kalıcı istihdam” başlığıyla
pazarlansa da bu esnekleşme genç işsizliğinin geçen yıl yüzde 40 civarında
seyrettiği ülkede istihdamı arttırma adı altında geçici ve esnek istihdamın daha
da yaygınlaştırılacağını gösteriyor (OECD ve Eurostat verilerinden türettiğim ilk
grafikte sağ eksende işsizlik rakamları ve sol eksende brüt kamu borcu takip
edilebilir).
Özellikle teknokrat Monti hükümetiyle derinleşen kemer sıkma
önlemleri ise kamu borç rakamları ele alındığında bizi diğer çuvallamaya
götürüyor. Brüt borcun hasılaya oranı
İtalya’da son yedi yıl içinde yüzde 20 civarında arttı. Bu nedenlerle İtalya’da
2015 sonundaki 160 milyar avro’luk yatırım planı, borcu resmi hesaplarda
göstermemek üzere büyük hissedarının İtalyan Devleti olduğu, kalkınma bankası hüviyetindeki Cassa depositi e prestiti Group (CDP) devreye sokularak tasarlandı. Ancak bankanın işletmelere ve
altyapı yatırımlarına vereceği desteğin ekonomiye katkısı kısa ve orta vadede
belirsiz. Üstelik bu yatırımların sonuçlarını bekleyecek zamana sahip olmayan
siyaset yapıcılar bankacılık sektörünün girdiği darboğazı kısa sürede (tarih vermek gerekirse UniCredit'i de beraberinde dibe çekecek Vicenza'nın 2 milyarlık sermaye artırımının son tarihi 18 Nisan ve birkaç haftada tetiklenebilecek şirket iflasları öncesinde) aşmak
zorundalar.
Bankaların sorunu
İtalya’da çok sayıda bankanın takipteki kredilerindeki artışın
arka planı kısaca resesyon. Avro Bölgesi’nde piyasa dostu reformlar ve kemer
sıkma uygulamalarının, emek maliyetlerinde çok sert bir düşüş olmadığı (ya da geçmişte
sağlanan bir düşüşün üzerine bu politikalar bindirilmediği) müddetçe yeni
sermaye yatırımlarını teşvik etmekte yetersiz kaldığı biliniyor. Ortadaki kısır
döngü aşılamıyor.
Financial Times’ın haberine göre 2015 son çeyreğinde İtalya’da
büyük bankaların hisselerinde hatırı sayılır düşüşler gözlendi. Baz olarak Ekim 2015 alındığında takip eden dört aylık süre zarfında Banca Popolare ve
UniCredit’teki düşüş yüzde 40’ı buldu. Banca Monte dei Paschi di Siena’da ise
yüzde 60’ı! Takipteki kredilerin oranının 2008’den 2015 başında kadar düzenli
artışının sonucu olarak bankaların tahsil edemedikleri alacaklar 2015 yılı
sonunda 360 milyar avro’yu (Hasılanın ya da bankaların toplam kredilerinin
beşte birine yaklaşan bir rakam) bulmuştu. Hisselerdeki sert düşüşün arkasında
bu gelişme ve kısmen takipteki kredilerin artışının getirisi olarak finansal
olmayan şirketlere verilen kredilerin 2012’den 2015’in son çeyreğine kadar (bir
önceki yılın aynı dönemine oranla) sürekli düşüşü yatıyor (bkz. The Economist’ten aktardığım aşağıdaki grafik - bu oran sol eksende ve mavi çizgiyle takip edilebilirken, sağ eksende görülen takipteki krediler oranı 2015'te %18'e dayandı).
Kurtarma girişimleri:
neden özel bir fon?
Bu düşüş ve bankacılık sektöründeki darboğaz uzun süre devam
edemeyeceği için çeşitli kurtarma planları devreye sokuldu. 2016 Ocak ayında Avrupa Birliği ve İtalya arasında varılan anlaşma ile devlet garantileri sağlanarak
piyasa fiyatları üzerinden takipteki kredilerin özel yatırımcılara satışına
izin verildi. Burada piyasa fiyatlandırmasındaki referans benzer borçlar için
öngörülen kredi temerrüt takas puanları olacaktı. Bankaların borçlarının
doğrudan kamuya aktarılmasından daha dolaylı bir yöntemin uygulanmasıyla
aslında sadece en ödenebilir görünen dilimlere devlet garantisi verilecek ve borç, kağıt üzerinde kamu borcu olarak gözükmeyecekti. İtalyan Maliye Bakanı Pier
Carlo Padoan kamuya maliyeti olmayan bir müdahaleden bahsetse de takipteki
kredilerin ödenmemesi durumunda hatırı sayılır bir yükün bütçeye ekleneceği
açık.
Bu önlemin bankacılık sektörüne yeterince zaman
tanımayabileceği düşüncesi 11 Nisan Pazartesi gecesi bir banka kurtarma fonunun
oluşturulması planının onaylanmasına neden oldu. İlk açıklamalarda 5 milyar
avro’luk bir hacimden bahsedilse de bu fonun işleyişi ve girişeceği finansal
operasyonlar ayrıntılandırılmaya devam ediyor. İtalyan Başbakanı’nın karar
üzerine mutluluğunu dile getirdiği fon, CDP katılımıyla devlet desteğine rağmen,
ilk açıklamalara göre esasen özel yatırımcıların ve finansal kuruluşların bir
araya gelmesi ile oluşturuluyor. Atlante
isimli fon sermaye yeterliliği sorunu yaşayan bankalara destek olarak takipteki
kredi sorununun tam teşekküllü bir bankacılık krizine dönüşmesini engellemeyi amaçlıyor.
Neden varlık yönetim şirketleri, bankalar ve devlet
kontrolündeki bir finansal kuruluş bir araya gelerek böyle bir fon oluşturuyor
sorusu ise yine İtalya’nın içinde yer aldığı çıkmazlara bağlı olarak
cevaplanmalı. Öncelikli sorun % 130’u aşan borç oranı ve borcu parasallaştırma
seçeneğinin yokluğu karşısında devletin finansal sektörü kurtarma kapasitesinin
de aşınmakta olması ve doğrudan kayıp üstlenmenin getireceği siyasi yıpranma.
İkincisi ise (Ocak başında Avrupa Birliği ve İtalya arasındaki pazarlıkların da
gerekçesi olan) Avro Bölgesi krizi başlangıcında tartışılmış ve kabul edilmiş düzenlemelerle finansal sektör kurtarma girişimlerinde devlet bütçesinden
aktarımlara sınırlamaların getirilmiş olması. Avrupa Komisyonu “yük paylaşımı” konusunda düzenlemelerle (devlet desteğini dışlamamasına
karşın) finansal yeniden yapılandırma ya da bankacılık sektörü kurtarma operasyonlarında
öncelikle finansal sektör kaynaklarının devreye sokulmasını ve devlet
kaynaklarının hakkaniyet çerçevesinde yük paylaşımına konu olmasını öngörüyor.
Ancak bu düzenlemeler devletin bankaların tamamını ya da hisselerin bir kısmını
devralması, ya da kapitalizasyon için kamu kaynaklarının kullanımının ne zaman
tam anlamıyla söz konusu olacağı hususunda belirsizlikler taşımaya devam
ediyor. Bu iki neden, Padoan gözetiminde bir araya gelen ve Renzi’yi mutlu eden
finansal aktörlerin çabalarını açıklıyor.
Toparlayacak olursak İtalya’da resesyon hem kamu borç
rakamlarında kötüleşmeye hem de esnekleşme doğrultusundaki emek piyasası
düzenlemelerinin eksiksiz hayata geçirilmesine karşın işsizliğin düşürülememesine
neden oldu. Bu ortamda bankaların girdiği darboğazda imdada koşan devlet, borcu
arttırmadan garantiler sunarak (riski kısmen üstlenerek) ve finansal sektör
temsilcileri ile işbirliği içinde sektörü kurtarmaya çalışıyor. Banka kurtarma
fonu etkisiz kalır ve gidişat devletin deus
ex machina olarak sahneye çıkmasını gerekli kılarsa bunun İtalya
siyasetinde yaratacağı deprem ve Avrupa Birliği düzenlemelerine vuracağı darbe
çok ses getirecektir.