Hükümet-Cemaat arasındaki iktidar
mücadelesi, her geçen gün hükümet krizi düzeyini aşarak devlet krizi düzeyine
erişiyor. Son olarak hükümet,
Danıştay’ın idarenin işlem ve eylemlerini denetleme yetkisini kısıtlamak yani, yürütmenin gücünü daha da artırmak istiyor. Yeni yılla beraber hükümeti zora düşüren ilk gelişmeyse, “tır krizi” oldu. Peki,
bu tabloya ekonomik kriz eklenirse ne olur?
Ekonomik “İstikrar” Yara Aldı Mı?
Baştan söylemek gerekiyor: devlet
krizi, ekonomik krizin temel nedeni değil, ancak tetikleyicisi olabilir. Temel
neden, Türkiye’deki sermaye birikim sürecinin kendi iç çelişkileri olacaktır.
Tetikleyici unsur ise, devlet krizi nedeniyle Türkiye’de yatırımları olan
uluslararası sermaye gruplarının, var olan iktidar mücadelesinin, siyasi
istikrarı giderek bozacağına inanmaları ve Türkiye’deki yatırım
pozisyonlarından çıkmaya başlamaları halinde ortaya çıkacaktır.
Bu bağlamda, yolsuzluk ve rüşvet
operasyonunun başlamasından bu yana geçen iki haftalık sürede 1.9 milyar
dolar yabancı yatırımcı çıkışı gerçekleşti. Bunun sonucunda dolar ve
avro hiç olmadığı kadar değer kazandı. Yandaki grafiğin sol ekseninden de takip edilebileceği gibi 16-26 Aralık arasındaki 10 günlük sürede fiili bir devalüasyon gerçekleşmiş oldu.
Yine yukarıdaki tablonun sağ eksininden takip edersek, Borsa İstanbul’daki (BIST) % 15'e varan sert düşüşleri görebiliriz. BIST'in önemi, %60'ından fazlasının yabancı yatırımcıların elinde bulunması ve bu anlamda sermayenin anlık reflekslerini takip etmemize olanak vermesidir. Bu bağlamda devlet
krizi patladığından beri BIST'in dünya borsaları içine en çok kaybeden borsa olması dikkate değerdir. Bu resme bir de, 1.5 puan artarak %10.2'ye çıkan faizleri de eklemeliyiz.
Ekonomik Kriz İhtimali Var Mı?
Mevcut gelişmeleri göz önüne
alarak ekonomik krizin bir ihtimal olarak giderek belirginleştiğini
söyleyebiliriz. Zira 2013 yılı içinde FED'in parasal genişleme programını aşamalı olarak azaltacağını Mayıs ayında duyurmasından itibaren, dünyada ülke riski en hızlı artan ülke Türkiye oldu. Benzer bir şekilde The Economist tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan yatırımcılar açısından ülke riskleri tablosunda Türkiye "yüksek riskli" ülkeler kategorisinde sınıflandırıldı. Kriz bahsine geçmeden önce şu aşamada güvenli bir şekilde söyleyebileceğimiz, Türkiye'nin 2008 krizinden itibaren ekonomik büyüme temposu düşmeye devam ettiği ve 2014 yılında bu düşüş trendinin devam edeceğidir.
Peki artan riskler karşısında, nasıl bir kriz ihtimalinden bahsediyoruz? İlk olasılık, şu an döviz kuru kaynaklı
bir dış şok ihtimali kuvvetli olduğundan 2001 tarzı bir kilitlenme yaşanabileceğidir.
Bunun doğrudan sonucu, doların ve avronun hızla değerlenmesi olacaktır. Bu ise,
her ne kadar bankacılık sistemi 2001’deki kadar zayıf olmasa da, TL kazanan
ancak dövizle borçlanmış olan özel sektörün büyük bir sıkıntıya girmesine, şirket
iflaslarına, işsizliğin artmasına ve giderek ekonomik büyümenin daralmasına
neden olabilir. Buna karşı geliştirilecek olan faizlerin artırılması silahı
ise, gerek iç talebi baskılaması, gerekse yeniden sıcak paraya bağlı olan
birikimin sorunlarına geri dönülmesini beraberinde getireceğinden, gerçekçi bir
çözüm seçeneği olmayabilir. Ayrıca TL’nin değersizleşme ve faizlerin artması
ihtimali en çok kentsel dönüşüm projeleri ve inşaat sektörünü vuracaktır.
Buna ek olarak, 2001 krizi tipi
bir kilitlenmeye, iki nedenden dolayı 2008 krizi tipi bir daralma da eşlik
edebilir. İlki, FED ’in parasal
genişleme programını daraltmaya devam etmesiyle, bizim gibi ülkelere gelecek
olan paranın miktar olarak azalması ve borçlanma maliyetlerinin artışıdır.
İkincisi de, ihracatın büyümeye etkisinin negatif olma ihtimalidir. Bunun
nedeni özellikle Avrupa’nın hala krizle boğuşuyor olmasıdır. Türkiye’deki büyük
sermaye kesimleri, her ne kadar ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye çalışsa da,
Avrupa hala en önemli ihracat pazarı konumunda ve oradaki ekonomik durgunluk,
Türkiye’nin ihracat artışını sınırlayacak şekilde etki edebilir.
Ekonomik kriz, siyasi değişimi
garantilemez. Siyasi değişime neden olduğu durumlarda dahi, siyasal dönüşümün
yönünü belirleyecek olan faktör, bizatihi krizin kendisi değil, kriz
gerçekleştiği andaki sosyal güç dengeleridir. Örneğin, 2008 krizinin etkileri
Avrupa’ya ulaştıktan sonra Almanya hariç hemen hemen tüm ülkelerde iktidar
değişiklikleri yaşandı. 2000’li yıllarda sosyal güç dengesi, işçi sınıfı ve
toplumsal muhalefet lehine değildi. Bu nedenle, kriz sonrasında ya İtalya ve
Yunanistan’da olduğu gibi teknokratik geçiş hükümetleri, ya İspanya ve diğer
küçük ülkelerde gördüğümüz sağcı iktidarlar ya da Fransa’da gördüğümüz gibi
sosyal demokrat görünümlü ancak emek karşıtı liberal politikaları tereddütsüz
uygulayan yeni hükümetler ortaya çıktı.
Bu iktidarların hiçbiri, mevcut
kemer sıkma politikalarının dışında bir seçeneği savunmuyor. Ekonomik krizin, emekçilerin
lehine bir sonuç doğurması için, örgütlenmiş bir işçi sınıfı ve toplumsal
muhalefet ile bunların yaratacağı aşağıdan baskı kritik olacaktır. Aksi
takdirde kriz, emekçiler için değil, sermaye için bir fırsata dönüşerek onun için
bir yeniden yapılanma anı, güçsüz sermaye gruplarının elenmesi, güçlülerin
krizden daha da konsolide olarak çıkması sonucunu doğurabilir.
Toparlamak gerekirse, yukarıda
kısaca belirttiğimiz ihtimalleri somut duruma tercüme edersek, devlet krizi
sırasında bir ekonomik kriz patlarsa, yerel seçimlerde AKP’nin oy oranını
koruyamama ihtimalinin artması söz konusu olabilir. Ancak, “ekonomik kriz
hükümeti düşürecek” algısı, kitleleri nesneleştirici ve siyaseti dışlayan
apolitik bir algıdır. Kaldı ki, ekonomik krizlerin kendiliğinden emekçiler
lehine siyasal sonuçlar yaratacağı beklenmemelidir. Bu denklemi ancak Gezi
Direnişi sırasında ipuçlarını gördüğümüz ve oradan alınan derslerle gelişecek bir
toplumsal muhalefet bozabilir.
-----------------------------------------------------
Bu yazının benzer bir versiyonu daha önce Başlangıç Dergisi'nin internet sitesinde 30.12.2013 tarihinde yayınlanmıştır. Erişim: http://goo.gl/u9ALpT
-----------------------------------------------------
Bu yazının benzer bir versiyonu daha önce Başlangıç Dergisi'nin internet sitesinde 30.12.2013 tarihinde yayınlanmıştır. Erişim: http://goo.gl/u9ALpT