15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini, sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal yönetimini ve 16 Nisan 2017’deki referandumla birlikte hazırlıkları olgunlaşan rejim değişimini nasıl açıklamak gerekir? Devlet ve sermaye arasındaki ilişkilere dair teorilerimiz ve sınıf fraksiyonları gibi kavramsal araçlar, Türkiye tarihinin bu önemli olaylarını açıklamada ne kadar işlevli? Egemen sınıf fraksiyonlarının devletin güncel biçimlenişindeki etkileri neler? 15 Temmuz’un nedenlerini açıklamak için Marksist devlet kuramını bir kenara koymak mı gerekir? Sınıf mücadelesinin olası tek biçimi kapitalistler ile işçiler arasındaki dikey mücadeleler midir? Egemen sınıf içi mücadeleler, hangi durumlarda tayin edici bir nitelik kazanabilir? Devlet ile sermaye fraksiyonları arasındaki ilişkiye dair “devlet odaklı” analiz, “sermaye odaklı” hale gelince daha kapsayıcı olabilir mi? Ya da bu ikisi, “emek odaklı” analizlerle dengelenebilir mi? Dahası, emek rejimi, birikim rejimi ve siyasal rejimler arasındaki bağlantılar nasıl ortaya konabilir?[1]
Bu gibi sorular çoğaltılabilir. Zira 15 Temmuz ve 16 Nisan ile ilgili halen yeterince gelişkin bir açıklamaya sahip değiliz. Mevcut açıklamaların çoğu –haklı olarak– 15 Temmuz’un olgusal olarak incelenmesine yönelik gazetecilik yazıları ağırlıklı. Ancak AKP ile Gülenciler arasındaki kavgayı açıklamak için hangi teorik çerçevenin kullanılacağı ya da hangi süreçlerin devlet içindeki bu gibi çatışmaları daha da önemli hale getirdiği gibi soruların üzerine gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aşağıda, 2000’ler Türkiye’sini anlamaya dair eleştirel bir politik-ekonomi çerçevesi önereceğim. Neoliberal Popülizm (NP) çerçevesi sayesinde, hakim birikim rejimi ile emek rejimi ve bu ikisi ile siyasal rejim arasındaki bağlantıları kurabileceğimizi ileri süreceğim.