Geçtiğimiz hafta Bulgaristan'da yaşanan finansal panik, Avrupa'da krizden çıkış için gösterilen onca çabaya rağmen hem finansal sistemin hem de ülke ekonomilerinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Finansal sistemin kilitlenmesini önlemek için Bulgaristan bankacılık sistemine 2.3 milyar avroluk bir desteğin enjekte edilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından onaylandı. Peki Bulgaristan krizinin yayılma ihtimali var mı? İste korkutan soru bu.
Cuma Paniği: Finansal Komplo Mu?
Geçtiğimiz Cuma günü (30 Haziran), pek çok insan bankaların batacağı korkusuyla
paralarını çekmek için bankalara hücum etti ve tek bir bankadan bir günde 560 milyon
dolarlık para çekildi. Bunun üzerine Bulgar merkez bankası, "finansal
sistemin sistematik bir saldırı altında olduğunu" ilan etti. Banka biraz daha ileri giderek, bu saldırının Bulgar finansal sistemini çökertmek üzere yapılmış bir komplo olabileceğini ve devlet kurumlarının ortaklaşa çalışarak sorumluların bulunmasını sağlaması gerektiğini savundu.
Polis ise, bankaların batacağı ile ilgili e-mailler ve mesajlar atan organize bir suç örgütünün bu saldırıyı gerçekleştirdiğini ileri sürüyor. Konu hakkında New York Times, gerçekten de finansal sisteme bir saldırı olduğunu ve siyasi bağlantıları da olan rakip büyük sermayedarlar arasındaki kavganın bir sonucu olabileceğini yazdı. NYT'a göre sorun bir finansal krizden değil, iki oligarkın güç mücadelesi nedeniyle birbirinine karşı savaşmasının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Saldırının odağında Bulgar
finansman sisteminin üçüncü büyük bankası olan "First InvestmentBank" vardı.
Paniğin Gerisindekiler
Her ne kadar AB teknokratları ve Bulgar yetkilileri olayın bir finansal bir kriz olmaktan çok bir güven krizi olduğunu ileri sürse de, en azından, böyle bir güven krizinin neden bir anda ve bu kadar kolay bir şekilde bankacılık sisteminde bir paniğe yol açtığı sorusunu sormalıyız. Bu sorunun yanıtı için dört faktör sıralayabiliriz.
İlki, geçtiğimiz hafta Bulgar merkez bankasının, Bulgar finansal sisteminin dördüncü en büyük bankası olan "Corporate Commercial Bank"a el koyması, Cuma günkü paniğin yaşanması için uygun bir ortam yaratmıştı. İkincisi, kredi değerlendirme kuruluşu olan S&P'nin Haziran ayında Bulgaristan'ın ülke notunu düşürmüş olmasıydı. Üçüncüsü ise Bulgar halkının hafızasında yaklaşık yirmi yıl önce 14 bankanın battığı 1996-1997 finansal krizin izlerinin hala canlı olmasıdır. Sovyet bloğunun çözülmesi sonrası uygulanan piyasa reformlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan 1997 krizi sonrasında ekonomi yönetmi IMF programı çerçevesinde yürütülmeye başlandı. IMF programının önemli bir parçası da "para kurulu" uygulaması oldu. Dolayısıyla Bulgaristan yerli parasını belirli
bir orandan Avro'ya bağladığından fiili olarak para politikasını
Brüksel'e bağlamış oldu.
Kaynak: http://goo.gl/XXPo6j |
Sonuncu neden, ekonominin kriz durumundan henüz çıkmamış olmasıdır. Buna göre Bulgar ekonomisi, (bizdekine benzer bir şekilde) krizlerle geçen 1990'ların ardından, 2000'li yıllarda 2008 krizine kadar var olan dünya genelindeki kredi genişlemesi döneminde yüzde 5'in üzerinde bir büyüme oranı tutturabildi. Ancak kriz sonrasında ekonomik büyüme bir türlü istenilen düzeye erişemedi, dolayısıyla krizden henüz çıkılmış sayılmaz, ki işsizlik oranları da bunu gösteriyor.
Kaynak: http://goo.gl/pPNQLp |
Hükümet Düşüyor
Bulgaristan krizinin siyasete ilk etkisi, hükümetin düşmesidir. Geçtiğimiz yıl yapılan kuvvetli sokak gösterilerinden sonra iktidara gelen (sözde)-sosyalist Oresharski hükümeti, özellikle Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki kötü sonuçlardan sonra zor günler yaşıyordu. Kriz üzerine Bulgar devlet başkanı Plevneliev, acil bir zirve yaparak muhalefet ve iktidar partilerini topladı ve 25 Temmuz'dan sonra parlamentoyu feshedeceğini, 5 Ekim'de ise erken seçimlere gidileceğini açıkladı. 5 Ekim'de yapılacak erken seçimlere kadar ülkeyi yönetecek bir teknokrat hükümet ise seçenekler arasında. Ancak siyasi alternatifler pek de iç açıcı değil. Zira merkez sağ muhalefet lideri Borisov, bir dahaki bütçenin IMF tarafından hazırlanması gerektiğini savunuyor.
Esas Mesele: Kriz Bulaşıcı Olabilir Mi?
Bulgaristan krizinin gündeme getirdiği esas sorun ise krizin bulaşıcı olup olmadığı. Bu sorunun gündeme gelmesinin iki temel nedeni var. İlki Bulgar bankacılık sisteminin 85'inin Avrupa'daki diğer bankalara ait olması. İkincisi de batık borçların toplam borçlara oranının giderek artıyor oluşu.
Ülkeler arasındaki finansal bütünleşme, "normal" zamanlarda finans piyasalarının derinleşmesine neden olabiliyorken, "kriz" zamanlarında sistemin herhangi bir noktasında meydana gelen tıkanıklığın hızla diğer noktalara taşınmasını kolaylaştırıyor. Bu çerçevede bankacılık sisteminin büyük bir kısmına diğer ülke bankalarının sahip olması, krizin oralara da taşınması riskini artırıyor. Örneğin yabancılar arasındaki en büyük oyuncu İtalyan UniCredit. Ancak Bulgar bankacılık sektöründe Macaristan, Avusturya, Yunanistan ve Fransız kökenli bankalar mevcut. Dolayısıyla krizin farklı ülkelere yayılma riski hiç de az değil.
Kaynak: http://goo.gl/pZ3SKw |
İkinci neden ise batık borçların durumu. Her ne kadar Bulgar kamu borcunun GSMH'ye oranı sadece yüzde 18, yani pek çok Avrupa ülkesinden çok daha iyi durumda olsa da, takipteki alacakların toplam borçlara oranı oldukça yüksek. Bankacılık sistemindeki bu sorun Balkan ekonomilerinde de görülüyor. Örneğin Bulgaristan'da takipteki alacakların toplam borçlara oranı yüzde 16.6 iken, Romanya'da 21.6 ve Hırvatistan'da 15.4 düzeyinde.
Sonuçta, her ne kadar AB teknokratları krizin "izole" bir kriz olduğu ileri sürse de, 2008'den itibaren ardı ardına süren "izole" krizler resmine bakınca aradaki boşlukları doldurmak hiç de zor değil. Bulgar finans sistemine yapılan acil kurtarma müdahalesinin, krizin yayılmasını engelleyip engellemeyeceğini de yaşayarak göreceğiz. Ancak bunun Bulgar halkının sorunlarına çözüm getirmeyeceği açık.