29 Kasım 2018 Perşembe

Ekonomideki Gerçekler

Türkiye ekonomisi ile ilgili veriler gelmeye devam ettikçe, yaşanan ekonomik krizin boyutu giderek daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başlıyor. Uluslararası kurumlardan yapılan tahminlerde, 2019 yılı için Türkiye ekonomisinin daralacağı görüşü üzerinde bir uzlaşma var. En son OECD’nin açıkladığı tahminlerde 2019 yılında Türkiye ekonomisinin 0,4 daralacağı öngörülmüş. 

Diğer yandan, son haftalarda TL’nin nispi olarak değerlenmesi ve faizlerdeki göreli düşüşler ile, bir kere daha ‘en kötüsü geride kaldı’ nakaratı dolaşıma sokulmaya çalışılıyor. Geçtiğimiz haftaki yazıda, batık kredi oranının yükseldiğine, işsizliğin arttığına ve sanayi üretiminde daralmanın başladığına işaret etmiştim. Bu hafta da iki veri üzerinden, geçtiğimiz haftaki değerlendirmeyi sürdüreceğim. 

Cari Fazla, Daralma Demek 

İlk olarak iktidar çevrelerinin bir övünç vesilesi olarak sıklıkla kullandığı cari fazla rakamına değinmek istiyorum. Bir ülkenin cari fazla veriyor olması ilk bakışta olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Ancak Türkiye ekonomisi için bu doğru değil. Nedeni, Türkiye ekonomisinin üretim yapısının ithalata bağımlı olması. Tarımsal ürünlerin, tüketimin ve hatta ihracatın dahi ithalata bağımlı olduğu bir ekonomide, ekonomik büyüme dış kaynak girişleri ile bağlantılı bir şekilde gerçekleşiyor. 



Bu bağımlı üretim yapısını nedeniyle, cari açık ile ekonomik büyüme arasında negatif yönlü bir ilişki var. Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, ekonomik büyümenin canlı olduğu yıllarda cari açık artmış, ekonomik büyümenin durakladığı yıllarda cari açık azalmaya başlamış ve nihayetinde ekonomik daralma yaşandığında cari açık kapanmış hatta aylık periyotlar halinde bakarsak cari açık, cari fazlaya dönmüştür. 

Kısacası, mevcut üretim yapısı değişmediği sürece cari fazla, ekonomik daralma; rekor düzeydeki cari fazla, rekor düzeyde ekonomik daralma demektir. 

Kişi Başına Düşen Gelir Azalıyor 

Üzerinde durmak istediğim ikinci veri, yine iktidar çevrelerinin 2013 yılına kadar sık sık gündeme getirdiği kişi başına düşen gelir verisi. Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi, AKP hükümetlerinin ilk yıllarındaki canlı ekonomik büyüme ve TL’nin değerli tutulması sayesinde, dolar bazında kişi başına düşen gelir istikrarlı bir şekilde arttı. Bu büyüme eğilimi, 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaşanan siyasi krizden, iktidar partisinin oylarını artırarak çıkmasında yardımcı oldu. 


Daha önceki yazılarda değindiğim gibi, Türkiye’de 2002 ile 2013 arasında işleyen siyasal-ekonomik düzen, bu tarihten itibaren öncesindeki gibi işlememeye başladı. Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, kişi başına gelir zirvesi 2013 yılında yaşandı. Geçtiğimiz 6 yıldır, dolar bazında kişi başına gelir artmıyor, azalıyor. Eğer Yeni Ekonomik Program’ın tahminleri tutarsa, 2018 sonu itibariyle en iyi ihtimalle kişi başına gelir 2009 yılı seviyesine yaklaşacak. 

Kısacası, kişi başına gelir verisine baktığımızda geçtiğimiz 10 yılda herhangi bir anlamlı gelişmenin olmadığını görüyoruz. 

TL’nin Göreli Değerlenmesi Krizin Bir Sonucu 

Ekonomik kriz tablosu bu kadar net bir şekilde ortada iken, ekonomi yönetimi son birkaç haftadır sürekli bir ‘iyimserlik havası’ pompalamaya çalışıyor. Bu propaganda bir yanıyla TL’deki nispi değerlenmeye, diğer yanıyla da faizlerdeki göreli gerilemeye dayandırılıyor. Bu iki veri ile 2013’ten beri sürekli söylenen ‘en kötüsü geride kaldı’ nakaratı yeniden canlandırılmak isteniyor. 

TL’deki nispi gerileme, sermaye girişlerinin yeniden başlaması, TCMB’nin şok faiz artışı, ABD ile olan sorunların kısmi çözümü ya da ertelenmesi gibi etkenlere dayandırılabilir. Ancak esas nedeni görmeden bu etkileri tartışmak yanıltıcı olacaktır. TL’deki nispi değerlenmenin temel nedeni, ekonomik krizin bizatihi kendisidir. Kriz, ekonominin durma noktasına geldiğini gösterdiği ölçüde, üretim için gerekli olan döviz talebinin azalması anlamına da gelecektir. 

Kısacası, TL’nin nispi değerlenmesi, kötü günlerin geride kaldığını değil, ekonomik krizin başladığını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde farklı nedenlerle yeni kur şokları gelirse bu, krizi daha da derinleştirici etki yapabilir. Zaten hanehalkının değerlenen TL ile dövize hücum ettiğini düşünürsek, ekonomi yönetiminin inandırıcılıktan ne kadar uzak olduğunu görebiliriz. 

***

[1] Bu yazı 29.11.2018 tarihinde Gazete Duvar’da yer aldı. Erişim: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/11/29/ekonomideki-gercekler/