İlginç zamanlardan geçiyoruz. Herkes Türk lirasını
kurtarmak istiyor. Ama Türkiye’de iktidar ekonomik bünyenin sağlam olduğunu
iddia ediyor, bazı muhalefet milletvekilleri de Türkiye’ye komplo kurulduğu
düşüncesini savunuyor.
Oysa her türlü önerinin de uygulanamaz mekanizma
tariflerinin de revaçta olduğu bir konjonktür aynı zamanda müdahalede bulunma,
değiştirme fırsatı sunar.
Nobel ödüllü Paul Krugman’ın kısa
erimli heterodoksi önerip geçici sermaye kontrollerini savunduğu ve liberal
iktisatçıların çare olabilir mi diye tartıştığı ve cevap
vermek zorunda hissettiği bir durum içindeyiz.
Ya da örneğin son olarak bir
hiper-enflasyon avcısı sıfatını hak eden Steve Hanke duruma el atabiliyor. Dolar
karşısında değer kaybından ABD enflasyonunu çıkararak ve bunun satın alma gücü paritesi
üzerinden dönüştürerek enflasyon hesabı yapan, Venezuela’daki
enflasyon rakamlarına ilişkin tespitleriyle daha önce gündeme gelen Hanke,
10 Ağustos tarihli Forbes
değerlendirmesi ve 13 Ağustos tarihli WSJ
yazısında Türkiye’deki enflasyonun kendi hesaplamasına göre yüzde 85’e
vardığını belirterek Türkiye’de bir para kurulu rejimine geçilmesini önerdi.
Kısaca Para Kurulu rejiminin uygulanabilir olup olmadığına bakalım
ve Türkiye’deki ekonomi tartışmasını boğanlar kadar kendi elleriyle boğulanlara
da bir sitem gönderelim.
Para kurulu ne yapar?
WSJ, Hanke’nin önerisini bir can simidi olarak pazarlarken,
uluslararası medyada elindeki çekiçle her soruna para kurulu öneren (her sorunu
çivi gibi kodlayan) Hanke’ye eleştiriler geldi.
Hanke’nin Lira’nın altına bağlandığı Para Kurulu önerisi bir
oto-pilot mantığına dayanıyor. Para kurulu ise hızla değer kaybı yaşayan ülkelerde
gündeme gelen bir kur rejimi. İstikrar sağlamak ve finansal sürüklenmeyi
engellemek için ülkenin para biriminin, istikrarlı bir para birimine ya da bir
sepete bağlanması gerektiği ileri sürülüyor. Bu rejimin sabit kur rejimine göre
farkı yerli paranın basılmasının da döviz girişine bağlanmış olması.
Parasal tabanın döviz girişine bağlı olarak kontrol altında
tutulmasının etkili bir istikrar
mekanizması olduğunu savunan Hanke, Para Kurulu’nun sadece döviz kuru hedeflediğini
ve aslında sabit kur rejiminde Merkez Bankalarının yaptığı işlemlerle bu kurulun
karıştırılmaması gerektiğini ileri sürüyor. Çünkü Merkez Bankası sterilizasyona
gittiğinde ve kendi bilançosundaki yerli para cinsi varlıklara ilişkin
düzenlemeler yaptığında Para Kurulu rejiminin altını oymuş oluyor.
Para Kurulu sisteminin işe yaraması para politikası
otoritesinin politika belirleme yetkisinin askıya alınmasına bağlı. İstikrar
sağlama uğruna, kriz içindeki ülkede parasal disiplinin mutlak egemenliği başka
bir para birimine sabitleme sayesinde sağlanıyor.
Türkiye’de seçenek
mi?
Avro’nun yaratılması sürecinde bazı ülkeler, ya da kurdaki
oynaklığı sonlandırmak üzere bazı Latin Amerika ülkelerinde uygulanan Para
Kurulu para istikrarını sağlarken, para politikasının bağımsız belirlenme
ihtimalini ortadan kaldıran bir düzenleme. Paranın bir değere sabitlendiği ve
serbest sermaye hareketlerinin görüldüğü bir ekonomide başka türlü
gerçekleşmesi de mümkün değil.
Türkiye’nin söz konusu kur rejimini uygulamasının önünde siyasi
bir engel var. Döviz girişine bağlı olarak para tabanını ayarlamak ekonomi
yönetiminin kendi yetkilerinden vazgeçmesini, kredi genişlemesini çok seven
yetkililerin istifasını gerektiriyor.
Teknik sıkıntılar daha sonra eklenebilir. Örneğin sabitlenmiş
olduğu para biriminin geçerli bulunduğu alandaki ekonomik gelişmeler üzerinden paranın
aşırı değerlenmesi ya da değer kaybına devam etmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla
bu tarz bir yetki kaybının sonu da aslında ekonomik kırılganlığın artışı olabilir.
Bunlar kadar önemli ve son olarak Para Kurulu rejiminin Merkez
Bankasının son kredi merci olarak müdahale etkisini ortadan kaldırmasını
eklemek gerekli. Değer sabitlemesi, yerleşik hale geldiği anda özel sektörde
açık pozisyon verme eğilimini güçlendirecek bir taahhüt sunarken, Türkiye gibi
finansal krize sürüklenmekte olan bir ülkede Merkez Bankasının finansal sektörü
kurtarma kapasitesinin bile-isteye aşınması gündeme gelemez.
Buna karşın Hanke’nin işaret ettikleri uluslararası arenada
yankı buluyorsa, ortada kıpırdayamayan bir ekonomi yönetimi, komplo
teorilerinden başını kaldıramayan gündem izleyicileri ve hareketsiz bir muhalefetin
olmasındandır.
Şimdi siyaset zamanı:
Para birimini değersizleştirenler hesap verecek mi?
Chad Morganlander gibi portföy yöneticileri Bloomberg’in
Avrupa yayınında Türkiye’nin IMF’ye gitmesinin kaçınılmaz olduğunu, bunun için
biraz daha zaman geçmesi gerektiğini söyleyerek kurtarıcının IMF olduğunu
belirttiler. Aynı kanalda ismi verilmeyen özel sektör temsilcilerinin faiz
artışı talep ettiği aktarılırken, biz içeride Türkçe yayın yapan kanallarda “ekonomik
savaş”ta piyade rolü üstlenmiş iş insanları geçidini görmekteydik.
Türk Lirasının nasıl kurtarılacağına dair herkes fikir beyan
ediyor görünüyor. Ancak Türkiye’de bir tartışma pek yürümüyor. Bu tartışmanın
kısırlığı tartışma ortamının bizzat siyasal iktidar tarafından bastırılmasından
da kaynaklanıyor olabilir. Ancak hem tartışmak hem de ikiyüzlülüğü teşhir etmek
gereklidir.
Türkiye’nin kur krizinin daha ağır bir krize dönüşmesini
engellemenin bir yolu da elbette istifa mekanizmasının devreye girmesidir. Ancak
çok önemli bir nokta atlanıyor: Muhalefet partilerinin ve sol odakların kapsayıcı
bir alternatif program üzerinde uzlaşmaya çalışması ve program maddelerini
uygulatmak için mücadele vermeleri.
Normal demokratik bir sistemde yaşamlarımızı sürdürmediğimiz
için kapsamlı bir siyasal iktisadi tartışmaya geçemiyoruz. Ancak “kötü” yönetim
gibi aforizmalar da bütün siyasal iktisadi dönüşümü siyasal gelişmelere indirgeyerek,
alternatif tartışmasını kısıtlıyor.
Krizi siyasal seferberlikle yönetmeye karar vermiş görünen iktidar değişmeden önce ya da değişmese dahi
yapılabilecekler var, siyaset yapmakla işe başlanılabilir.