13 Ağustos 2018 Pazartesi

Türk Lirası’nı kim kurtaracak?


İlginç zamanlardan geçiyoruz. Herkes Türk lirasını kurtarmak istiyor. Ama Türkiye’de iktidar ekonomik bünyenin sağlam olduğunu iddia ediyor, bazı muhalefet milletvekilleri de Türkiye’ye komplo kurulduğu düşüncesini savunuyor.

Oysa her türlü önerinin de uygulanamaz mekanizma tariflerinin de revaçta olduğu bir konjonktür aynı zamanda müdahalede bulunma, değiştirme fırsatı sunar.
Nobel ödüllü Paul Krugman’ın kısa erimli heterodoksi önerip geçici sermaye kontrollerini savunduğu ve liberal iktisatçıların çare olabilir mi diye tartıştığı ve cevap vermek zorunda hissettiği bir durum içindeyiz. 

Ya da örneğin son olarak bir hiper-enflasyon avcısı sıfatını hak eden Steve Hanke duruma el atabiliyor. Dolar karşısında değer kaybından ABD enflasyonunu çıkararak ve bunun satın alma gücü paritesi üzerinden dönüştürerek enflasyon hesabı yapan, Venezuela’daki enflasyon rakamlarına ilişkin tespitleriyle daha önce gündeme gelen Hanke, 10 Ağustos tarihli Forbes değerlendirmesi ve 13 Ağustos tarihli WSJ yazısında Türkiye’deki enflasyonun kendi hesaplamasına göre yüzde 85’e vardığını belirterek Türkiye’de bir para kurulu rejimine geçilmesini önerdi.

Kısaca Para Kurulu rejiminin uygulanabilir olup olmadığına bakalım ve Türkiye’deki ekonomi tartışmasını boğanlar kadar kendi elleriyle boğulanlara da bir sitem gönderelim.

Para kurulu ne yapar?

WSJ, Hanke’nin önerisini bir can simidi olarak pazarlarken, uluslararası medyada elindeki çekiçle her soruna para kurulu öneren (her sorunu çivi gibi kodlayan) Hanke’ye eleştiriler geldi.

Hanke’nin Lira’nın altına bağlandığı Para Kurulu önerisi bir oto-pilot mantığına dayanıyor. Para kurulu ise hızla değer kaybı yaşayan ülkelerde gündeme gelen bir kur rejimi. İstikrar sağlamak ve finansal sürüklenmeyi engellemek için ülkenin para biriminin, istikrarlı bir para birimine ya da bir sepete bağlanması gerektiği ileri sürülüyor. Bu rejimin sabit kur rejimine göre farkı yerli paranın basılmasının da döviz girişine bağlanmış olması.

Parasal tabanın döviz girişine bağlı olarak kontrol altında tutulmasının etkili bir istikrar mekanizması olduğunu savunan Hanke, Para Kurulu’nun sadece döviz kuru hedeflediğini ve aslında sabit kur rejiminde Merkez Bankalarının yaptığı işlemlerle bu kurulun karıştırılmaması gerektiğini ileri sürüyor. Çünkü Merkez Bankası sterilizasyona gittiğinde ve kendi bilançosundaki yerli para cinsi varlıklara ilişkin düzenlemeler yaptığında Para Kurulu rejiminin altını oymuş oluyor.

Para Kurulu sisteminin işe yaraması para politikası otoritesinin politika belirleme yetkisinin askıya alınmasına bağlı. İstikrar sağlama uğruna, kriz içindeki ülkede parasal disiplinin mutlak egemenliği başka bir para birimine sabitleme sayesinde sağlanıyor.

Türkiye’de seçenek mi?

Avro’nun yaratılması sürecinde bazı ülkeler, ya da kurdaki oynaklığı sonlandırmak üzere bazı Latin Amerika ülkelerinde uygulanan Para Kurulu para istikrarını sağlarken, para politikasının bağımsız belirlenme ihtimalini ortadan kaldıran bir düzenleme. Paranın bir değere sabitlendiği ve serbest sermaye hareketlerinin görüldüğü bir ekonomide başka türlü gerçekleşmesi de mümkün değil.

Türkiye’nin söz konusu kur rejimini uygulamasının önünde siyasi bir engel var. Döviz girişine bağlı olarak para tabanını ayarlamak ekonomi yönetiminin kendi yetkilerinden vazgeçmesini, kredi genişlemesini çok seven yetkililerin istifasını gerektiriyor.

Teknik sıkıntılar daha sonra eklenebilir. Örneğin sabitlenmiş olduğu para biriminin geçerli bulunduğu alandaki ekonomik gelişmeler üzerinden paranın aşırı değerlenmesi ya da değer kaybına devam etmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu tarz bir yetki kaybının sonu da aslında ekonomik kırılganlığın artışı olabilir.

Bunlar kadar önemli ve son olarak Para Kurulu rejiminin Merkez Bankasının son kredi merci olarak müdahale etkisini ortadan kaldırmasını eklemek gerekli. Değer sabitlemesi, yerleşik hale geldiği anda özel sektörde açık pozisyon verme eğilimini güçlendirecek bir taahhüt sunarken, Türkiye gibi finansal krize sürüklenmekte olan bir ülkede Merkez Bankasının finansal sektörü kurtarma kapasitesinin bile-isteye aşınması gündeme gelemez.

Buna karşın Hanke’nin işaret ettikleri uluslararası arenada yankı buluyorsa, ortada kıpırdayamayan bir ekonomi yönetimi, komplo teorilerinden başını kaldıramayan gündem izleyicileri ve hareketsiz bir muhalefetin olmasındandır.

Şimdi siyaset zamanı: Para birimini değersizleştirenler hesap verecek mi?

Chad Morganlander gibi portföy yöneticileri Bloomberg’in Avrupa yayınında Türkiye’nin IMF’ye gitmesinin kaçınılmaz olduğunu, bunun için biraz daha zaman geçmesi gerektiğini söyleyerek kurtarıcının IMF olduğunu belirttiler. Aynı kanalda ismi verilmeyen özel sektör temsilcilerinin faiz artışı talep ettiği aktarılırken, biz içeride Türkçe yayın yapan kanallarda “ekonomik savaş”ta piyade rolü üstlenmiş iş insanları geçidini görmekteydik.

Türk Lirasının nasıl kurtarılacağına dair herkes fikir beyan ediyor görünüyor. Ancak Türkiye’de bir tartışma pek yürümüyor. Bu tartışmanın kısırlığı tartışma ortamının bizzat siyasal iktidar tarafından bastırılmasından da kaynaklanıyor olabilir. Ancak hem tartışmak hem de ikiyüzlülüğü teşhir etmek gereklidir.

Türkiye’nin kur krizinin daha ağır bir krize dönüşmesini engellemenin bir yolu da elbette istifa mekanizmasının devreye girmesidir. Ancak çok önemli bir nokta atlanıyor: Muhalefet partilerinin ve sol odakların kapsayıcı bir alternatif program üzerinde uzlaşmaya çalışması ve program maddelerini uygulatmak için mücadele vermeleri.

Normal demokratik bir sistemde yaşamlarımızı sürdürmediğimiz için kapsamlı bir siyasal iktisadi tartışmaya geçemiyoruz. Ancak “kötü” yönetim gibi aforizmalar da bütün siyasal iktisadi dönüşümü siyasal gelişmelere indirgeyerek, alternatif tartışmasını kısıtlıyor.

Krizi siyasal seferberlikle yönetmeye karar vermiş görünen iktidar değişmeden önce ya da değişmese dahi yapılabilecekler var, siyaset yapmakla işe başlanılabilir.