Bir yapısal kriz konjonktüründen geçiyoruz. Kriz, döviz-faiz kıskacı olarak ortaya çıkıyor. Karşımızda çalışmayan iki model var: 2002-2013 modeli, 2013- 2021 modeli. İlkinin krizi, ikincisini doğurdu, ikincisinin krizine ilki yanıt olamaz.
Strateji Yok
Neden mi bunu söylüyorum? İktidarın ekonomi politikası ile ilgili yaygın açıklamalara baktığımızda karşımıza şunlar çıkıyor:
- Siyasi baskı var MB'nin kredibilitesi yok, o yüzden.
- İşi bilmeyenler orada, o yüzden.
- Cumhurbaşkanı faize karşı o yüzden.
Hatta, iktidarın ekonomi politikalarını tartışmak bile tepkiyle karşılaşabiliyor: 'Ortada ekonomi politikası, strateji falan yok', 'iktidara olmayan bir akıl yüklüyorsunuz' yorumlarına sıklıkla karşılaşılabiliyor.
Strateji Yoksa Nasıl 20 Yıldır İktidar?
Esasında iktidarın sürekli saçmaladığını söyleyenler açısından şöyle bir sorun çıkıyor: Sürekli saçmalayan bir iktidar nasıl oluyor da 20 yıldır iktidarda kalabiliyor? Bu görüşü savunanların genellikle bu soruya verdikleri yanıt, iktidarın 'cahil kitleleri' din-inanç sömürüsüyle, 'makarna-kömür dağıtımıyla' kandırdığı yönünde oluyor.
Bu açıklamalarla yetinmemeliyiz. Çünkü bu açıklamaların hepsi, özünde sorunun 'işi bilenlerin' yönetimde olmasıyla çözülebileceği inancına dayanıyor. Somut durumda ise faiz artışı ile sorunların çözülebileceğini ima ediyor. Konu bu kadar basit değil. Keşke olsa.
Sermayenin iç savaşı!
— Umit Akcay (@umitak) October 21, 2021
Sermayenin iç savaşı!
— Umit Akcay (@umitak) October 21, 2021
Sermayenin İç Savaşı
Türkiye kapitalizminin yapısal krizine karşı iki farklı sermaye grubu kendi çıkarlarını ençoklaştıran iki farklı strateji öneriyorlar. İzlediğimiz bunların kapışması. İktidar güçsüzleştikçe bu iki grubun arasında zikzaklar çiziyor. Karşılaştığımız çelişkiler bununla ilgili.
16 Kasım 2002, Hürriyet:
MÜSİAD; IMF ile sürdürülen ekonomi programı gereği uygulanan sıkı para politikasından vazgeçilmesini, Merkez Bankası`nın bağımsızlığına son verilmesini, acilen para basılmasını, enflasyonla mücadelenin gevşetilmesini, borç ötelemeden korkulmamasını öneriyor.
TÜSİAD; programa devam edilmesini, sıkı para politikasının sürmesini, Merkez Bankası bağımsızlığının korunmasını, asla karşılıksız para basılmamasını, borç erteleme gibi bir konunun gündeme dahi alınmamasını ve enflasyonla mücadelenin sürdürülmesini istiyor.
Sermayenin İç Savaşı m? İşçi Sınıfına Karşı Savaş Mı?
Ortada sanki 'sermaye-içi savaş' vs 'sınırlar arası mücadele' şeklinde karşı argümanlar varmış gibi tartışılıyor. İlk argümanı ileri sürenlerden biri olarak böyle bir karşıtlık kurmanın hatalı olduğunu düşünüyorum.
Şöyle açayım: Ekonomik kriz dönemleri, sınıf mücadelesinin yoğunlaştığı dönemlerdir. Ancak sınıf mücadelesi denince çok boyutlu düşünmemiz gerekiyor, hem sınıf-içi hem sınıflar-arası mücadeleleri dikkate almalıyız, çünkü bu dönemlerde her ikisi de yoğunlaşıyor.
Bu farklı sınıf mücadelesi türlerine işaret etmek önemli ancak niteliksel olarak sınıf-içi ve sınıflar-arası mücadeleler aynı kategoride değerlendirilmemeli.
Örneğin çıkarları para politikasında çelişen sermaye fraksiyonları arasındaki mücadelenin dayattığı dağınıklık, sınıflar-arası mücadele anında birdenbire askıya alınır.
Kendi aralarındaki çelişkiler farklı sermaye fraksiyonlarının işçi sınıfı karşısında hızla birleşmesine engel değildir.
Tam da bu nedenle önemli olan alternatifler. Madem bir iktidar değişiminin eşiğindeyiz. Muhalefetin gelenine sormalıyız: Muhalefetin alternatifi nedir? 2002-2013 modeline geri dönmek mi? Takipçisi olmamız gereken bu. Yoksa, hep aynı şeyleri söyleyen 'iktisatçı' önerilerinin kimseye bir faydası yok. Olsa olsa, iki farklı sermaye stratejisinden birini savunmaya tekabül ediyor bu pozisyonlar.