18 Ekim 2021 Pazartesi

'Rekabetçi Kur' Üzerine

Geçtiğimiz günlerde Sözcü Gazete'sine verdiğim röportajda muhtemelen yer darlığından söylediklerimin bir kısmına yer verilmiş. Yöneltilen iki soruya verdiğim yanıtların tamamını Kriz Notları'ndan okuyabilirsiniz.

TL'nin değer kaybının rekabet yaratması mümkün mü? 

Dünyadaki sanayileşme tecrübelerine bakıldığında yerli paranın değersizleştirilmesinin sanayileşme süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu görüyoruz. Ancak elbette bu tek strateji olamaz, orada tereddüt yok. 

Somut olarak TL'nin değersizleşmesinin rekabet avantajı yarattığı sektörler elbette var. Özellikle ithal girdi oranı düşük, emek yoğun ihracatçı sektörler büyük kazanç sağlıyorlar. TL'nin kademeli değersizleştirilmesi bir strateji ise, onun diğer parçalarını da bilmemiz gerekiyor. Eğer varsa, bu stratejinin en önemli kısa dönemli sonucu, enflasyon ve artan hayat pahalılığı.



Bu noktada ekonomi yönetimi/Cumhurbaşkanı Erdoğan ne bekliyor, ne amaçlıyor? 

İktidarın amacı iktidarda kalmaya devam edecek koşulları sağlamak. Ancak bunu bazı sınırlar içinde yapabilir. Bu sınırlar iktidarın tabanını da oluşturan sosyal bloklar tarafından belirleniyor. 

Türkiye ekonomisi, 2013 sonrasında bir yapısal kriz konjonktüründe ve brikim modelinin ne olacağı ile ilgili iki somut öneri var: 

Büyük sermaye kesimlerinin savunduğu 2002-2013 modeli ve TL'nin değersizleşmesinden yararlan daha küçük ölçekli sermaye kesimlerinin savunduğu 2013-2021 modeli. 

İktidar, oy tabanı eridikçe bu iki sermaye kesiminden gelen baskılara daha açık hale geliyor. Ekonomi yönetimindeki zikzakları bu şekilde açıklamak mümkün. 

Esas önemli olan anketlerde oy oranı yükselen muhalefetin yönelimi olacak. Zira fark edileceği gibi mevcut iki stratejide eksik olan, çalışanların, işçi sınıfının çıkarları.