Finansallaşma öncesi dönemde kredi kartı değil kumbara modaydı. Yaşı 40’lara yaklaşanlar hatırlar, evlerde dahi küçük meblağların biriktirilebileceği kumbaralar, çocukları tasarrufa özendirmek için bulundurulurdu. Ancak finansallaşma dönemiyle birlikte kumbaraların modası geçti, şimdi devir tüketim ve kredi kartı devri. Tasarruf değil tüketim özendiriliyor ama gelir artışının arzulanan tüketim seviyesini tutturması için yeterli olmadığı durumda borçlanma bir zorunluluk haline geliyor. Yani yaşadığımız borçlanma değil borçlandırılma aslında. Aşağıda birkaç veriyle bireysel borçlanmada nereden nereye geldiğimize değineceğim. Vurgulamak istediğim, geliri asgari ücretin de altında olanların, yani en yoksulların, finansallaşmanın öncelikli hedeflerinden biri olduğu. Bunun siyasi sonuçlarını tartışmayı bir sonraki yazıya bıraktım.
Borçlar, Borçlarımız
Bireysel borçlanma verilerine toplu olarak bakınca gözden kaçan ayrıntılar, detaylara inince daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinde, gelir durumuna göre bireysel borçların ayrıntılarını görebiliyoruz. Ancak bu veride kredi kartı borçları dahil değil, sadece banka kredileri var. Buna göre, geliri 0 ile 1000 TL olanların, yani geliri asgari ücretin dahi altında olanların, finansallaşma sürecinin öncelikli hedeflerinden biri olduğunu görüyoruz. Aşağıdaki grafikte, aylık geliri 0 ile 1000 TL olanlarların finansallaşma sürecine içerilmeleri görülüyor. 2001 yılı ile 2011 yılı arasında bu kategorideki kişi sayısı yaklaşık 10 kat artarak 4 milyona yaklaşıyor.
Aralığı biraz genişleterek, geliri 0 ile 2000 TL arasında olanlara baktığımızda ise tablo yine benzer. 2000 TL gelir, toplumun en alt gelirli kesimi arasında yer alıyor, asgari ücretin biraz üzerinde. Bu kesimin de finansallaşma sürecinin öncelikli hedeflerinden olduğu anlaşılıyor. 2005 ile 2013 arasında bu kategoride olanların sayısı 3 buçuk kat artarak 7 milyona yaklaşmış durumda.
Aralığı biraz daha genişleterek geliri 0 ile 5000 TL arasında olan kesimlere yani gelir kategorisine göre alt ve orta sınıfları da kapsayan bir aralığa ulaştığımızda ise, Türkiye’deki finansallaşmanın bireysel borçluluk bağlamındaki boyutlarını görebiliyoruz. Buna göre toplam bireysel borçların üçte ikisi bu kesimin üzerinde.
Makro İhtiyati Dönüş
Her üç grafikte 2013 yılı sonrası görülen azalmanın temel nedeni, o dönemde kredi genişlemesinin kontrol altına alınmasına yönelik olarak uygulamaya konulan makro ihtiyati tedbirler. Basitçe ifade etmek gerekirse, borçlanmanın zorlaştırılmasına dayanan bu önlemlerin temel amacı finansal istikrarı sağlamak idi. Ancak özellikle 2016 itibariyle ekonomideki durgunlaşma belirginleşince bu makro ihtiyati çerçeveden vazgeçildi. Borçlanma şartları kolaylaştırıldı, borç yapılandırmaları yapıldı ve kredi genişlemesi, yaşanan ekonomik sıkışmadan çıkış için temel bir strateji olarak şekillendi. “Geleceğe kaçış” olarak adlandırdığım bu strateji, şimdilik mevcut sıkışmayı erteledi. Ancak borçların ödeme vakti geldiğinde benzer bir sıkışma tablo ile yeniden karşılaşacağız.
Ara Sonuç
Somut verilerden de görüleceği gibi finansallaşmanın öncelikli hedeflerinden biri, daha önce finansal sisteme dahil olmayan kesimlerin, özellikle de yoksulların finansal sistem tarafından içerilmesi. Yaşanan teknik bir süreç değil, siyasi sonuçları var. En alttakilerin finansal içerilmesi, Türkiye’de 2000’lerde uygulanan neoliberal popülizmin temel telafi mekanizmalarından biri aynı zamanda.
***
Haftaya, artan bireysel borçlanmanın çalışma hayatına ve siyasal davranışa olası etkileri konusunda bazı gözlemlere yer vereceğim.
Bu yazı,
19.06.2017 tarihinde Gazete Duvar’da yer aldı. Erişim: http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/06/19/en-yoksullarin-borclandirilmasi/