11 Temmuz 2014 Cuma

Sıradaki Kriz Gelsin: Bu Sefer Portekiz!

10 Temmuz günü Portekiz’in en büyük bankasının kağıtlarının borsada işlem görmesi askıya alınınca, Avrupa’da 2008’den beri hiç dinmeyen finansal dalgalanmalara bir yenisi daha eklendi. Konunun ekonomik ve politik yönlerine aşağıda değineceğim ancak Portekiz’deki gelişmelerin malum olanı bir kere daha ilan ettiğini baştan belirtmek gerekir: Kemer sıkma politikaları öldü, ancak cenazeyi kaldıracak "mezar kazıcılar" henüz ortada görülmediğinden durum giderek kötüleşiyor!
 
Ne Oldu?
Portekiz'de 2011 Nisan'da başlayan ve IMF-AB tarafından sağlanan 78 milyar avro ile desteklenen kurtarma paketi kısa bir süre önce sonlanmıştı. Bunun ardından başbakan Pedro Passos Coelho, finansal piyasalardan borçlanarak devam edileceğini açıkladı. Ancak bu duruma biri ekonomik diğeri politik iki gelişme eklenince, IMF-AB kredi şemsiyesinden henüz çıkan Portekiz'in durumu tehlikeli hale gelmeye başladı. Zira henüz krizin etkisi ortadan kalkmış değil. İşsizlik oranı düşüşe geçse de hala kriz öncesinin neredeyse iki katı seviyesine. Ekonomik büyüme ise hala yüzde 2'ler düzeyinde bile değil.

Kaynak: http://goo.gl/hyNYEb

Ekonomik Durum
İlk olarak ekonomik alanda yaşanan gelişmeye baktığımızda, sorunun merkezinde Portekiz'in en büyük bankası olan Banco Espirito Santo (BES) olduğunu görüyoruz. Finansal panik, bankanın sahip olduğu şirketlerden birinin hesaplarında 1.3 milyar dolarlık bir açığı usulsüz bir şekilde kapatıldığı spekülasyonu ile patlak verdi. Aslında sorun yeni değildi, BES'in bağlı bulunduğu holdinge ait şirketlerdeki sorunlar nedeniyle batabileceği korkusu Mayıs ayında ortaya çıkmış ancak Portekiz Merkez Bankası'nın garanti vermesiyle bu sorun geçici olarak çözülmüştü. Sonunda, BES merkezli spekülasyonlar arttı ve yüzde 19 oranındaki düşüşten sonra bankanın borsadaki kağıtlarının dolaşımı 10 Temmuz'da durduruldu.

Politik Durum
İkinci olarak siyasi duruma baktığımızda, koalisyon hükümetinin daha fazla kemer sıkma politikası uygulamaya mecali kalmadığını ve Maliye ve Dışişleri Bakanlarının istifalarının hükümeti sarstığını görüyoruz. Buna göre 2008 krizinin Avrupa'yı etkilemesi sonrasında iktidardan düşen sosyal demokratların yerine 2011'den sonra iktidara gelen mekez-sağ koalisyon hükümetinin temel misyonu AB-IMF tarafından önerilen kemer sıkma tedbirlerini hayata geçirmek idi. İki yılı aşkın zamandır harfiyen uygulanan programa rağmen ekonomik durumda kayda değer bir iyileşme olmaması istifaları tetikleyen önemli unsurlardan biri oldu.

 
Kaynak: http://goo.gl/F8xRkn

Kemer Sıkma Tedbirlerinin İflası
2011'de Portekiz'de kamu açığının milli gelire oranı yüzde (-) 4.3 idi. İki yıllık program ile bunun düşürülmesi öngörülmüştü. Program dahilinde, IMF ve AB'den sağlanan krediler karşılığında, kamu harcamalarının kısılması, ücretlerin dondurulması, emeklilik ve sosyal güvenlik gibi hakların daraltılması ve vergilerin artırılması gibi, geniş toplum kesimlerinin yaşam koşullarını giderek zorlaştıran tedbirler uygulandı. Sonuçta varılan noktada kamu açığının milli gelire oranı azalmak şöyle dursun, daha da arttı: 2013'teki oran yüzde (-) 4.9

Buradan da basitçe görebileceğimiz şey kemer sıkma tedbirlerinin çalışmadığı. Peki, çalışmadığı aşikar olan bu politikalarda neden ısrar ediliyor diye sorduğumuzda, yaşananın bir sermaye projesi olduğunu görebiliriz. Bu projeyle (başka Alman sermayesi olmak üzere) Avrupa genelinde sermaye krizi kullanarak çalışanların haklarını geriletmeye çabalamaktadır. 

Sıradaki Kriz Gelsin!
Tıpkı Bulgaristan krizinde olduğu gibi, ancak her seferinde daha yüksek bir şiddetle korkulan, bu küçük finansal dalgalanmaların yeniden tüm finansal sistemi sarma riski, yani krizin yayılma etkisi. Zira BES'in kağıtlarının borsadaki işlemlerinin dondurulduğuna dair haber çıktığı gün Avrupa genelinde borsalarda düşüş yaşandı, hatta bunun etkileri ABD'de dahi görüldü. Bunun iki nedeni var. İlki finansal piyasaların bütünleşik yapısı, ikincisi bankacılık sisteminin hala çık kırılgan olmasıdır. Bu ikisinin gerisinde ise 6 yıldır süren kemer sıkma politikalarına rağmen hala ekonomik krizden çıkılamaması yatıyor.

Sonuçta, Avrupa bölgesinde yaşanan irili ufaklı bankacılık ve finans krizleri bir gerçeği tekrar gösterdi. Eğer işçi sınıfı ve daha geniş toplumsal muhalefet kesimleri ortak hareket ederek bu süreci tersine çevirmezse kaybeden tüm Avrupa'daki çalışanlar olacak.
------------------------------------------------------------------------------
Bu yazının bir versiyonu daha önce Başlangıç Dergi'nin web sitesinde yer aldı.