10 Temmuz günü Portekiz’in en büyük
bankasının kağıtlarının borsada işlem görmesi askıya alınınca, Avrupa’da
2008’den beri hiç dinmeyen finansal dalgalanmalara bir yenisi daha eklendi.
Konunun ekonomik ve politik yönlerine aşağıda değineceğim ancak Portekiz’deki
gelişmelerin malum olanı bir kere daha ilan ettiğini baştan belirtmek gerekir: Kemer sıkma politikaları öldü,
ancak cenazeyi kaldıracak "mezar kazıcılar" henüz ortada
görülmediğinden durum giderek kötüleşiyor!
Ne Oldu?
Portekiz'de 2011
Nisan'da başlayan ve IMF-AB tarafından sağlanan 78 milyar avro ile desteklenen
kurtarma paketi kısa bir süre önce sonlanmıştı. Bunun ardından başbakan
Pedro Passos Coelho, finansal piyasalardan borçlanarak devam edileceğini açıkladı. Ancak bu duruma biri ekonomik diğeri
politik iki gelişme eklenince, IMF-AB kredi şemsiyesinden henüz çıkan
Portekiz'in durumu tehlikeli hale gelmeye başladı. Zira
henüz krizin etkisi ortadan kalkmış değil. İşsizlik oranı düşüşe geçse de hala
kriz öncesinin neredeyse iki katı seviyesine. Ekonomik büyüme ise hala yüzde
2'ler düzeyinde bile değil.
Kaynak: http://goo.gl/hyNYEb |
Ekonomik Durum
İlk
olarak ekonomik alanda yaşanan gelişmeye baktığımızda, sorunun merkezinde
Portekiz'in en büyük bankası olan Banco Espirito Santo (BES) olduğunu görüyoruz.
Finansal panik, bankanın sahip olduğu şirketlerden birinin hesaplarında 1.3
milyar dolarlık bir açığı usulsüz bir şekilde kapatıldığı spekülasyonu ile patlak verdi. Aslında sorun yeni
değildi, BES'in bağlı bulunduğu holdinge ait şirketlerdeki sorunlar nedeniyle
batabileceği korkusu Mayıs ayında ortaya çıkmış ancak Portekiz Merkez
Bankası'nın garanti vermesiyle bu sorun geçici olarak çözülmüştü. Sonunda, BES
merkezli spekülasyonlar arttı ve yüzde 19 oranındaki düşüşten sonra bankanın borsadaki kağıtlarının
dolaşımı 10 Temmuz'da durduruldu.
Politik
Durum
İkinci
olarak siyasi duruma baktığımızda, koalisyon hükümetinin daha fazla kemer sıkma
politikası uygulamaya mecali kalmadığını ve Maliye ve Dışişleri Bakanlarının
istifalarının hükümeti sarstığını görüyoruz. Buna göre 2008 krizinin Avrupa'yı
etkilemesi sonrasında iktidardan düşen sosyal demokratların yerine 2011'den
sonra iktidara gelen mekez-sağ koalisyon hükümetinin temel misyonu AB-IMF
tarafından önerilen kemer sıkma tedbirlerini hayata geçirmek idi. İki yılı aşkın
zamandır harfiyen uygulanan programa rağmen ekonomik durumda kayda değer bir
iyileşme olmaması istifaları tetikleyen önemli unsurlardan biri oldu.
Kemer
Sıkma Tedbirlerinin İflası
2011'de
Portekiz'de kamu açığının milli gelire oranı yüzde (-) 4.3 idi. İki yıllık
program ile bunun düşürülmesi öngörülmüştü. Program dahilinde, IMF ve AB'den sağlanan krediler karşılığında, kamu
harcamalarının kısılması, ücretlerin dondurulması, emeklilik ve sosyal güvenlik
gibi hakların daraltılması ve vergilerin artırılması gibi, geniş toplum
kesimlerinin yaşam koşullarını giderek zorlaştıran tedbirler uygulandı. Sonuçta
varılan noktada kamu açığının milli gelire oranı azalmak şöyle dursun, daha da
arttı: 2013'teki oran yüzde (-) 4.9!
Buradan da basitçe görebileceğimiz
şey kemer sıkma tedbirlerinin çalışmadığı. Peki, çalışmadığı aşikar olan bu
politikalarda neden ısrar ediliyor diye sorduğumuzda, yaşananın bir sermaye
projesi olduğunu görebiliriz. Bu projeyle (başka Alman sermayesi olmak üzere)
Avrupa genelinde sermaye krizi kullanarak çalışanların haklarını geriletmeye
çabalamaktadır.
Sıradaki Kriz Gelsin!
Tıpkı Bulgaristan krizinde olduğu gibi, ancak her
seferinde daha yüksek bir şiddetle korkulan, bu küçük finansal dalgalanmaların
yeniden tüm finansal sistemi sarma riski, yani krizin yayılma etkisi. Zira BES'in kağıtlarının borsadaki
işlemlerinin dondurulduğuna dair haber çıktığı gün Avrupa genelinde borsalarda
düşüş yaşandı, hatta bunun etkileri ABD'de dahi görüldü. Bunun iki nedeni var. İlki finansal
piyasaların bütünleşik yapısı, ikincisi bankacılık sisteminin hala çık kırılgan
olmasıdır. Bu ikisinin gerisinde ise 6 yıldır süren kemer sıkma politikalarına
rağmen hala ekonomik krizden çıkılamaması yatıyor.
Sonuçta, Avrupa bölgesinde yaşanan irili ufaklı bankacılık ve finans krizleri bir gerçeği tekrar gösterdi. Eğer işçi sınıfı ve daha geniş toplumsal muhalefet kesimleri ortak hareket ederek bu süreci tersine çevirmezse kaybeden tüm Avrupa'daki çalışanlar olacak.
------------------------------------------------------------------------------
Bu
yazının bir versiyonu daha önce Başlangıç Dergi'nin web sitesinde yer aldı.