7 Mayıs 2018 Pazartesi

Seçim sonrası sert iniş senaryosu güç kazanıyor

Nisanın son gününde AKP’nin açıkladığı Seçim Paketi sadece seçim sürecini değil sonrasını da belirleyecek bir içeriğe sahip. Paketle başlatılan vaat furyası, artan faiz ve yüksek enflasyon koşullarında neoliberal para politikası uzmanlarının tercih edeceği politika yapma atmosferini ortadan kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda takip eden aylarda da çok zorlu mücadelelerin yolunu döşedi.


ENFLASYONUN KENDİSİ DE BEKLENTİSİ DE YÜKSELDİ

Uluslararası Para Fonu’nun 4. Madde gereği hazırladığı Türkiye Konsültasyon Raporu Seçim Paketi’yle aynı gün yani 30 Nisan’da açıklandı. Değerlendirmede Türkiye’de siyasi iktidarın verdiği destekler ve olumlu küresel koşullar nedeniyle yüksek bir büyüme performansının gözlendiği ancak aşırı ısınmış olan ekonominin yeni kırılganlıkları beraberinde getirdiği belirtildi. Kamuoyu halen düzgün bilgilendirilmese de Türkiye’de kamu özel işbirliklerinin bütçeye getirdiği yüklere yönelik hesap hazırlıklarının IMF heyeti tarafından olumlu karşılandığını anlıyoruz. Ancak IMF heyeti, öngörülerinde Türkiye’nin yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik sorunlarının daha uzun yıllar devam edeceğini belirtiyor. Çareleri ise yapısal reformlar ve emek piyasasında esneklik. Bir de “peşinen” (frontloaded) parasal sıkılaştırma.

Aynı gün, gün içinde yayımlanan ve parasal sıkılaşmanın etkilerinin görülmemesini “talep yönlü baskı artışı”na (seçime götüren hükümetin yapıp ettiği diye okuyalım) bağlayan TCMB Enflasyon Raporu ile birlikte enflasyon tahminlerinin de önemli ölçüde yükselmiş olduğunu gördük. TCMB, usulünce, Kredi Garanti Fonu ve mali teşvik uygulamalarını işaret ederek enflasyon konusundaki başarısızlığını örtmeye çalıştı. Merkez’in kurumsal yetersizliğini bir kenara bırakarak öngörülen rakamlara baktığımızda ise TCMB ve IMF’nin bir karabasan resmi çizmekte olduklarını anlıyoruz.


.

Enflasyon tahmini yedi yılı aşkın süredir tutmayan TCMB ile iflah olmaz kemer sıkmacı IMF’nin gelecek yıllara ilişkin tahminleri, sabit ücretlilerin pozisyonunu aşındıran ve gelir adaletsizliğini derinleştiren yüksek enflasyon sorununun devam edeceğini anlatıyor.

3 Mayıs’ta açıklanan nisan ayı verileri bu düşünceyi güçlendiriyor. Yıllık enflasyon tekrar yükselişe geçerek 10,85’e ulaşırken, üretici fiyatlarındaki artış 16,37’ye ulaştı. Lira’nın 2018’deki değer kaybı fiyatlara yansımaya yeni başladı. Son on dört yıldır, on iki aylık ortalamalarda ilk kez bu kadar uzun süre (7 aydır) çift haneli enflasyon görüldü. Bütün bu gelişmeler ışığında, 30 Nisan’da takip eden aylarda ilave sıkılaştırma ihtimalinden özellikle bahsetse de TCMB, topu seçim sonrasına atmış görünüyor.

BORÇLANMA MALİYETİ DAHA DA ARTACAK

Enflasyon Raporu’nun 30 Nisan’da açıklanmasından yaklaşık dört saat sonra Başbakan Binali Yıldırım’ın açıkladığı kararlar ile hükümetin fazla beklemeksizin seçim vaatleri açıklamaya başladığını öğrendik. Meclis’e sevk edilen tasarıda öngörüldüğü üzere emeklilere bayram ikramiyesi, GSS borçlarının yeniden yapılandırılması, imar ve vergi düzenlemeleri bütçeye oldukça fazla yük binmesi anlamına geliyor. Resmi kanallardan yapılan açıklama paketin maliyetinin 24 milyar lira olacağı yönünde. Başka bir ifadeyle bütçe açığının en azından yüzde 35 artacağını söylüyor hükümet.

Bahsedilen artış TCMB raporunda işaret edilen teşviklerin sonucunu doğuracak başka bir genişleme hamlesi. Bu koşullar altında yüksek tempolu bir sermaye girişi gerçekleşmez, “olumlu” koşullar devam etmezse Türkiye’de faizlerin daha fazla yükselmesi kaçınılmaz olacak.



Kaynak: Hazine


Yukarıda Hazine verilerinden türettiğim tablo, 2017’de iç borçlanma maliyetinin hızla yükseldiğini gösteriyor. Maliyet artışı, Hazine’nin utangaç açıklamalarına rağmen doğrudan siyasi inisiyatifle alınan borçlanma kararlarının ve dengesiz borçlanma temposunun sonucunda gerçekleşti.

YÜKSEK FAİZ VE SERT İNİŞ SENARYOSU GÜÇLENİYOR

Seçim sonrasında iktidarda kalması durumunda Erdoğan’ın IMF ile masaya oturması ihtimali değilse de, masaya oturmadan IMF tipi bir ekonomik programa sadık hat izleme olasılığı giderek artıyor. Teknokrat bir kabine kurma isteğinden, ekonomi yönetiminin tek elde toplanması planına çok emare belirdi. Türkiye’nin uzun yıllar sürdürülemeyecek bir patikaya oturmuş olması, ekonomi yönetimi yapılanması tartışmasını sıcak tutuyor.

Henüz muhalefetin seçim vaatleri ve sonrasına dair öngörüleri netleşmedi. Ancak kısa süre önce açıklanan Seçim Paketi ve mevcut enflasyon birlikte göz önünde bulundurulduğunda, ekonominin seyri açısından seçim sonrasında yüksek faiz ve sert iniş senaryosu ağırlık kazanıyor diyebiliriz. AKP’nin kaybetmesi ya da Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir, ancak AKP Meclis’te çoğunluğu elde edemezse tartışılacak olasılıklar bu sert iniş arka planında ortaya çıkacak.

Son bir not: Seçim sonrası olası hengâme sırasında kaynak yokluğundan, darboğazdan bahsedenlere ise ekonomik canlılığı ve talebi desteklemek için hükümetin kullandığı bir başka “hukuksuz” yönteme işaret etmek fayda sağlayabilir. Hükümet vergiyi gereğince toplamayarak piyasada para bırakmaya ve sorunları ertelemeye çalışıyor. Sadece Dâhilde Alınan Katma Değer Vergisinin tahakkuk tahsilat oranının son iki yılda yüzde 59’dan yüzde 49,5’a düşmesine izin verildi. Bu oran örneğin on yıl önceki rakamlarda olsa, 2018 başındaki operasyon-seçim hazırlığı için 2017 yılı içinde gerçekleştirilen fazladan borçlanmaya dahi ihtiyaç duyulmayacaktı.

Not: Bu yazı 3 Mayıs 2018'te gazeteDuvar'da yayımlandı.