Türkiye Varlık Fonu 2016 yılında
Ağustos ayında kuruldu. İlk olarak teklif şeklinde meclise gelen sonra tasarıya
dönüştürülen kanun gerekçesi Türkiye’nin kalkınma hızının artırılması, çağdaş
varlık yönetimi uygulamalarının Türkiye’ye aktarımına duyulan gereksinimdi. İslami
finansman kullanımının yaygınlaşmasının istendiği açık bir şekilde amaç olarak
belirtilmekteydi. Kalkınma amaçları doğrultusunda büyük altyapı projelerinin
finansmanının kamu borcu artırılmadan sağlanması da temel bir gerekçeydi. Söz
konusu vurgular kanunun amacına büyük oranda yansıdı ancak nihai metinde temel
amaç “sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak”
olarak parlatıldı.
Türkiye’de sermaye piyasasının
derinleştirilmesi amacı onyıllardır dillendiriliyor. Bu doğrultuda İstanbul
Finans merkezi projesi 2009 yılında açıklanmış Sermaye Piyasası Kurulu 2012-13
yıllarında çok sayıda düzenlemeyle piyasa araçlarına yeni bir görünüm vererek
hukuksal altyapıyı revize etmişti. İlan edilen resmi stratejilerin yanına geçen
yıl Varlık Fonu’nun görünürde büyük bir aceleyle Meclis’ten geçirilerek
eklenmesiyle özelleştirme kapsamındaki kuruluşların TVF’ye aktarımının yasal
altyapısı sağlandı. 5 Şubat 2017’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararıyla da
Hazine’nin tamamına ya da bir kısım hissesine sahip olduğu büyük devlet şirketleri
(Ziraat Bankası’ndan Türkiye Petrolleri A.O.’ya kadar) TVF’ye aktarıldı. 6
Şubat’ta aktarım listesine Halkbank (% 51,11 oranında hisse) ve Türk Hava
Yolları’nın (% 49,12 oranında hisse) da ekleneceği açıklandı.
Burada üzerinde durulması gereken üç
nokta var. Birincisi kamu borcuna dair gerekçe ile uygulama arasındaki çelişki.
İkincisi İslami finansman vurgusunun yansımaları ve üçüncüsü de politika yapım
sürecinin yarattığı ve yaratacağı gerilimler.
Varlık
Fonu’na ilişkin dikkat edilmesi gerekenler
Kamu borçlanması: Ulusal gelirleri arttırmak ve
verilen ekonomik fazlayı (cari fazla ya da doğal kaynak zenginliği kaynaklı
refah) iyi değerlendirme amaçlı varlık fonlarının Türkiye’ye aktarımı
gerekçeleri farklı. Çok sayıda yorumcu ve iktisatçının aylardır belirttiği üzere
Türkiye’nin böyle bir fazlası bulunmuyor. Bu nedenle uygulama bütçeye giden
gelirlerin kaydadeğer bir kısmının TVF’ye aktarımı nedeniyle bütçe dengeleriyle
oynanması anlamına geliyor.
Türkiye bütçesinde 2017 için öngörülen
açık 46,9 milyar lira. Devlet bankalarının milyarlarca lira temettü gelirinin
bütçeden alındığı durumda ve vergiden muaf tutularak TVF’ye aktarılan
bankaların ve kamu şirketlerinin gelirleri düşüldüğünde bu açığın katlanacağını
öngörmek mümkündür. Sadece devlet bankalarına bakmak dahi bütçenin nasıl ağır
bir darbe alacağını vurgulamak için yeterlidir. Ziraat Bankası 2014 yılı
kurumlar vergisi rekortmenidir.[i]
IMF raporlarına göre sadece devlet bankalarının karı kamu borcunu oransal
olarak her yıl % 1’den daha fazla aşağı çekmektedir.[ii]
Kısacası, TVF’ye yapılan aktarımların
kullanımı kısa bir süre içinde gelir yaratarak son derece yüksek bir ekonomik
büyüme temposu yaratıp, başka alanlarda vergi gelirlerini sıçratmazsa kamunun
borçlanma gereksinimi orta vadede hızla yükselecektir. Düzenlemenin gerekçesi
ile uygulanma ve muhtemel sonuç arasında bir çelişki mevcuttur.
Sermaye gruplarının
fonlanması ve İslami finansman:
Türkiye’de İslami finansman kaynaklarının kullanımına yönelik devlet desteği
bankacılık sektöründe hızlı bir değişim öngörmektedir. Bizzat Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşek tarafından dillendirildiği üzere İslami bankaların
aktif büyüklüğünün 2025’e kadar (şu an bulunduğu % 5 seviyesinden) yüzde 15’e
yükseltilmesi hedeflenmiştir. Ziraat Katılım ve geçen yıl kurulan Vakıf Katılım
bu amaçla faaliyet göstermektedir.[iii]
TVF finansal işlemlerle ve kurduğu alt fonlarla İslami sermayenin İstanbul’da
daha hızlı toplanması ve İslami tahvil piyasasının derinleşerek Türkiye’deki
şirketlere kaynak sağlanması için faaliyet gösterecektir.
Siyasal iktidarın yaymaya çalıştığı
görüş, Türkiye’deki büyük ve orta ölçekli sermayenin kolay ulaşabileceği
derinlikli bir sermaye piyasasının vakit kaybetmeden inşa edilmekte olduğudur.
Bu dönüşüm Türkiye’de bazı sermaye gruplarının daha dinamik bir birikim
yaratmasına olanak sunacak müdahale anlamına gelebilir. Ancak söz konusu
gerilimi fonun finansal operasyonları başladıktan sonra tarif etmek mümkün
olacaktır. TVF’nin sadece Türkiye sermaye gruplarının bir kısmını fonlayacağı
iddiası için erkendir. Ancak yönetim pratikleri ve AKP iktidarı deneyimi bu
olasılığı oldukça güçlendirmektedir.
Alternatif hazinenin
ötesinde işlevler: TVF’nin
mecliste ayrıntılı tartışılmadan kurulması, Bakanlar Kurulu kararıyla dev
kamusal varlıkların fona transferi alternatif bir hazinenin (kötü çağrışımlı
sözcüğe atıfla paralel hazine) kurulmakta olduğu şeklinde yorumlanıyor. Bu
argüman doğruluk payı taşıyor, ancak kısmen. Söz konusu olan fon yukarıda
belirttiğim üzere bir taşla birden fazla kuş vurmayı amaçlıyor. Hedeflenen miktara
ulaşırsa 200 milyar liralık fonun siyasal iktidar tarafından kullanımı, kısa
vadede referandum ya da olası bir seçim sırasındaki aktarımları aşan bir
kapsama sahip.
Burada belirtilmesi gereken şöyle bir
unsur bulunuyor. Türkiye’de devlet şirketleri siyasal iktidarın projeleri
doğrultusunda zaten seferber ediliyor. Türk Hava Yolları’nın zarar yazarak
koyduğu seferleri, devlet bankalarının kredileri geri çağırmaması için hükümet
sözcüsü tarafından geçen ay uyarılmasını (2008-09’da özel bankaların tersine ve
yine siyasal iktidar teşvikiyle kredileri geri çağırmamalarını) hatırlayalım.
TVF’de farklı olan unsur finansal
operasyonlar, sermaye piyasalarında borçlanma vb. aracılığıyla dev bir
finansman aracının yaratılmasıdır. Türkiye’nin borçlarını yönetecek olan birim
Türkiye Varlık Fonu değildir, ancak piyasadan borçlanarak belirli alanlara ucuz
kredi temin edebilecek olan bir araç yaratılmıştır. Kısacası Türkiye Varlık
Fonu alternatif hazine değildir, alternatif bir şirkettir. Devletin
finansallaşması sürecinde yeni bir adımdır. Temel işlevi farklılaştırılarak,
Türkiye’nin borç faizini (varlıkların kısmen devlet tahvillerine
yatırılmasıyla) indirmesine zaman zaman destek olması da sağlanabilir, bazı
durumlarda büyük yatırım ve altyapı projelerinin finansmanına da katkıda
bulunabilir. Kendisi devlet şirketlerinin gelirlerini teminat göstererek
piyasadan borçlanıp yatırım yaptığı projelere ucuz kaynak aktarımında
bulunabilir. Yeri geldiğinde İslami bankalara ihtiyaç duydukları desteği
bunların İslami kurallara göre çıkarttıkları tahvillere yatırım yaparak da
sunabilir.
Olasılıklar
korkutucu
Toparlayacak olursak karşımızda çok
amaçlı bir dev bulunmaktadır. İçinde yer alan şirketlerin ve yaratılacak
fonların denetiminin nasıl gerçekleşeceği şüphelidir. Siyasal iktidarın
hedefleri doğrultusunda işe koşulacak olsa da kamu borçlanma gereksinimini arttırması
ve Türkiye sermaye piyasasının çehresini orta vadede değiştirmesi çok yüksek
olasılık taşımaktadır. TVF’nin işlemlerinin yakın takibi siyasal iktidarın içi
boş kalkınmacılık ve piyasacılık arasındaki salınımını daha iyi değerlendirmeye
izin verecektir. Ancak Türkiye’deki diğer birçok yolsuzluğa batmış şirketin
sunduğu örnekler, siyasal iktidarın uzantısı ya da organik parçası olan ve TVF
yönetiminde söz sahibi olacak şahısların meslek kariyerleri ve Türkiye’de
siyasal iktidarın beslendiği iş yapma kültürü dikkate alındığında devletin
kaynaklarının çarçur edilmesi ihtimalinin de azımsanmayacak derecede güçlü
olduğunu söylemek mümkündür.
Not: Bu yazı www.politikyol.com sitesinde 6 Şubat 2017'de yayımlanmıştır.
[ii]
Örneğin, IMF (2012) Turkey Article IV consultation, IMF Country Report, No
12/16.
[iii] Devlet
bankalarının özelleştiril(eme)me hikayesi, bunların siyasi iktidar tarafından
kullanılma yöntemleri ve Türkiye ekonomisine yansımalarına dair bkz. Marois, T.
ve A. R. Güngen (2016) “Class and Credibility in the evolution of public banks: The case of Turkey”, The Journal of
Peasant Studies, 43 (6): 1285-1309.