Paranın ne olduğu ve işlevlerinin neler olduğu üzerine rivayetler muhtelif. İktisat teorisi, türlü matematiksel modellerle bir "pozitif bilim" olma iddiasını kanıtlamaya çalışsa da, tüm ekonominin üzerine yükseldiği zemin olan paranın detaylı bir analizini hanüz yapabilmiş değil. Bu mesele, kriz dönemlerinde daha yakıcı hale geliyor ve sorun şu düzeye gelip takılıyor: Dolar mı, altın mı?
Paranın gelişimi ile ilgili liberal teoriler, paranın mübadele ilişkilerini kolaylaştırmak üzere türetilen bir ölçü birimi olduğu şeklinde özetlenebilir. Hatta Keynes'e kadar panın bir ekonomi politikası olarak kullanılmasına bile olumsuz bakıldığını söyleyebiliriz. Ancak ana akım iktisadın dışına çıktığımızda, Marks'ın açıklamaları ile karşılaşıyoruz. Marks, para analizini, ortaya koyduğu genel anlizinin içine yerleştiriyor. Bu sayede para, meta ve emek gücü arasındaki bağlantıları kurarak meseleyi açıklıyor. Böyle bakıldığında, Marks da, aslında liberal iktisatçılardan çok da farklı olmayan bir şekilde, paranın mübadele ilişkilerinin sistematik hale gelmesiyle ilişkilendirerek açıklıyor. Paranın ne olduğu sorusuna çok daha detaylı bir cevap veriyor.
Marks, emeğin ikili doğasından, yani soyut emek ve somut emek kategorilerinden hareket ederek, metanın ikili doğasına, yani kullanım değeri ve değişim değeri kavramlarına yöneliyor. Para ise burada, değişim değeri yaratan soyut emek kategorisi ile bağlantılı olarak gelişiyor. Marks'ın analizinde para, liberal yaklaşımın aksine meta mübadelesini mümkün kılan unsur olarak ele alınmıyor. Tüm metaların insan enerjisinin somutlaşmış biçimleri olması, şeyler arası mübadeleyi mümün kılan unsur olarak görülüyor. Para ise, soyut emeğin ya da değişim değerinin bir biçimi olarak tanımlanıyor.
Ancak hayat, teori kadar pürüzsüz değil! Marks'ın teorisi, diğer dönemdaşları gibi, paranın da bir meta olarak değerlendirilmesine dayanmaktaydı. Bu durumda, kendisi de bir meta olan paranın kendisinin değeri de, paranın üretilmesi için gerekli olan emek zamanı ile ölçülüyordu. Ancak, para, maddi özünden sıyrılırsa ne olur? Emek değer teorisi hala geçerli olur mu? Yoksa parayı açıklamak için başka yaklaşımlardan destek mi almak gerekiyor? Bu sorular, Bretton Woods sisteminin yılıkışından bu yana yani yaklaşık 40 yıldır tartışılıyor ve henüz üzerinde uzlaşılmış bir teori yok.
Burada, ilk yaklaşım (ortodoks Marksistler ve bazı liberaller burada değerlendirilebilir), para-metanın (altın) hala varlığını sürdürdüğünü ve altın fiyatlarının izlenmesiyle bunun görülebileceğini ileri sürüyor. Gerçekten de aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi altın fiyatarı ile ekonomik krizler arasında bağlantılar kurabilmek mümkün.
Bir diğer yaklaşım (analize daha çok devleti sokan Marksist ve post-keynesyen yaklaşımlar) ise, meta-paranın artık varlığını sürdürmediğini, ancak meta-paranın gördüğü işlevin artık devlet tarafından üstlenildiğini ileri sürmekte. İkinci yaklaşım, altının gördüğü çıpa etkisini, ekonomik birimlerin kararlarını ayarlayacakları bir referans noktası ya da bir sabite olarak değerlendirecekleri bir ölçüyü artık devletin, merkez bankaları aracılıyla yaratmaya çalıştığını ileri sürüyor. Bu yaklaşıma göre, merkez bankalarının bağımsızlaşarak siyasi iktidarların müdahale alanlarının dışına çıkarılmak istenmesinin nedeni, tam da devletin üstlendiği bu işlevin sonucu.
Ancak para konusunda tartışmalar süredursun, kesin olan şey, uluslararası para sisteminin 1970'li yıllardan bu yana krizde olduğu ve bu krizin, bir daha genel anlamda uluslararası sistemdeki bir hegemonya krizi ile bağlantılı olduğudur. Bu genel krizin özel hali ise içinden geçmekte olduğumuz krizde yaşanıyor.
Galiba, güncel krizi anlamak için yukarıdaki tartışmaları da akılda tutarak, "paranın siyasi teorisi" üzerinde biraz daha durmaya ihtiyaç var.