Son iki haftada gerçekleşenler 2019 yılını başlangıç olarak tarif edebileceğimiz yeni küresel finansal çevrim içindeki gelişmeleri hızlandırdı. Aynı günlerde Türkiye’nin döviz rezervlerindeki hızlı erime yeni bir heyecan dalgası yaratmıştı. Kamu mevduatları hariç net rezerv miktarında Şubat’ın ilk üç haftasında 9 milyar doları aşan gerileme görüldü. Bu gelişmeleri birbirleriyle ilişkilendirerek açıklamak ve Merkez Bankası, devlet bankaları ve ticari bankalar arasında kurulmuş, bir yılını doldurmak üzere olan devridaim makinesinin bir süre daha bizimle olacağını anlatmak istiyorum.
ŞUBAT SONUNDA NE OLDU?
Şubat ayının son günlerinde, ABD Borsası 2008-09 krizi sonrasındaki en kötü haftalık performansını sergiledi. Covid-19 kaynaklı bir şekilde tedarik zincirlerinin kopması, Çin’de ilk çeyrek büyümesinin bir önceki çeyreğe göre negatif geleceğine yönelik kanaatin pekişmesi ve en önemlisi virüsün yayılmasının kontrol altına alınamayacağı ve 2020’nin önemli bir kısmında küresel ekonomik faaliyete etki edeceği düşüncesi borsa çöküşlerine neden oldu. Takip eden hafta, OECD küresel büyüme beklentisini yüzde 2,4’e revize etti. Dünya ekonomisinde daralma görülen 2009 yılı sonrasındaki en düşük büyüme oranı olan bu oran ve kötüleşen büyüme öngörüleri, karar alıcıları hızlı davranmaya itti. Şubat ayının sonunda uluslararası finansal sermaye güvenli limanlar bakınırken, Amerikan Merkez Bankası, Mart ayı olağan toplantısında beklenen faiz indirimini erkene aldı ve 50 baz puanlık indirime gitti. Diğer küresel Kuzey merkez bankalarının benzer faiz indirimlerine gitmeleri bekleniyor.
Kararların 2008-09 çöküşünü takip eden dönemdeki seyre benzer bir biçimde çöküş, faiz indirimi, miktarsal genişleme hamleleri, çevreye sermaye akışı olarak tarif edilebilecek bir dizgeye yol açıp açmayacaklarını bilmiyoruz. Çünkü Covid-19 kaynaklı arz sorunlarının ne kadar devam edeceğini ve nasıl bir tüketim davranışıyla karşılanacağını öngöremiyoruz. Şubat sonunda küresel Güneye olan sıcak para akışında azalma olsa da, finansal çevrimin seyrine, başka bir deyişle merkezde finansal piyasalarda oynaklıklara, risk önleyici yatırımcı davranışının yoğunluğuna ve esas belirleyici olarak küresel Kuzey’de merkez bankalarının politika tepkilerine bakmak gerekiyor.
Ancak küresel Kuzey’deki siyaset yapıcılar, halihazırda ellerinde tek çekiç olarak gördükleri faiz silahını kullanmaya zaten başladılar. Dolayısıyla evet, Covid-19’un döviz rezervlerine etkisi var, çünkü merkez ülkelerdeki virüs kaynaklı faiz indirimleri, Türkiye’de ağırlaşan rezerv sorununun ötelenmesini sağlayabilir.
VADELİ VADESİZ DOLARLAR
Türkiye’nin 2018-19 krizi, mal ve hizmet üretiminin kriz başlangıcındaki seviyeyi aştığı 2019 yılı sonunda geride bırakıldı. İşsizlik rakamları ve 2020’nin sorunları nedeniyle “geride bırakma” ifadesi abartılı bulunabilir; zaman kazanılmış olduğunu söylemek de uygun. Nihayetinde, kredi çekişli büyüme ve ithalat patlaması ile 2019’un son çeyreğinde kaydedilen büyüme sürdürülebilir bir nitelik arz etmiyor. Fakat, küresel konjonktür iktidarın zaman kazanmasına yardımcı oluyor. Hatta, TCMB küresel piyasalarda Covid-19 paniği sonrasındaki politika tepkileri nedeniyle tekrar faiz indirimi şansı dahi yakalayabilir. Bu nedenle, 2019’dan bu yana işleyen devridaim makinesinin çatırtıları henüz makinenin infilakıyla sonuçlanmayacak gibi duruyor.
Kurun yönetilmesini sağlayan ilginç mekanizma geçtiğimiz yılın Mart ayında belirginleşmişti. Karşımızdaki garipliği tarif etmeye çalışırken 2019’da şu cümleleri kurmuştum:
“Olanları anlamak için devridaim makinesine bakmalı. Bu mekanizmada takasla alınan dolarlar piyasaya sürülüp döviz kontrol altında tutulurken Merkez Bankası açık pozisyon taşıyor, riskler yoğunlaşıyor. Dışarıdan yüklü döviz girişi gerçekleşene kadar Erdoğan yönetimi Merkez’i kullanarak çarkı kendisi çeviriyor. Bu açık pozisyon ne kadar sürdürülebilir, döviz ne kadar tutulabilir sorusuna cevap ‘sermaye gelecek’ varsayımıyla veriliyor. “
Kısa vadeli ve tedirgin olsa da o sermaye 2019’un ilerleyen aylarında geldi. Finansman ihtiyacı da azaldığı için kur kontrol edilebildi. Geçerken değinmek gerekir ki, Türkiye’deki gözlemcilerin finansman sorunlarına ve demokrasi eksikliğine vurgu yaparken, böyle bir giriş olmuyormuşçasına kalem oynatmaları şaşırtıcı.
Sonuçta, bu mekanizma uzun süre devam ettirilemez gibi dursa da TCMB açık pozisyonu sürdürdü. İhracatçılardan alınan döviz ve Hazine borçlanmasıyla gelen tutarlara bakıldığında, 2019’da beklenenden daha az net rezerv artışı gerçekleşti, çünkü döviz TL’yi korumak için kullanıldı. Fakat son iki aydır mekanizmada tıkanıklıklar baş göstermişti. Benim hesabıma göre Ocak ayında net rezervlerde 4 milyar dolarlık erime görüldü. 2019 sonunda 18,1 milyar dolara ulaşmış olan TCMB açık pozisyonu, yeni yılın ilk ayında 19 milyar dolara çıktı. Şubat açık pozisyonunu henüz görmedik. Fakat TCMB’nin Ocak’ta 38 milyar dolar olarak açıkladığı net rezervinin yarısının takasla alınmış dolar olduğunu biliyoruz.
Yukarıdaki grafikte yükümlülükler hariç net rezervleri (kamu mevduatı ve altın dahil) görebiliyoruz. Durum İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin iptali sonrasındaki kadar dramatik görünmese de aradaki makasın devam ettiği açık. Rezervlerdeki hızlı erime Şubat’ın son haftasında bankalarla yapılan ve (Borsa İstanbul’daki takas piyasasından farklı olarak) bir süredir kullanılmıyor duran takas yolu kullanılarak milyarlarca dolar borç alınmasıyla şimdilik durduruldu.
ÇATIRTILAR GELİRKEN
19 Şubat’ta TCMB’nin yeniden faiz indirimi kararı öncesindeki günlerde de net rezervlerdeki erime dikkat çekiciydi. 20 Şubat sonrasında bir süredir kullanılmayan yolla takasların tercih edilmesinin arkasında net rezervlerin hızla 34 milyar dolara inmesi yatıyordu. Daha fazla gerilim etkisi yaratmayı tercih edenler 20 Şubat tarihinde kamunun mevduatı hariç 24,5 milyar dolar net rezerv rakamından, ya da aynı gün itibarıyla kamunun mevduatı ve altın hariç tutulduğunda bir (evet sadece bir) milyar dolarlık rezervden bahsedebilirler. Her koşulda, TCMB’nin resmi olarak açıkladığı rakamlarda dahi rezervlerin yarısının (Şubat itibarıyla muhtemelen daha fazlasının) ödünç alınmış dolar olduğunu, bu dolarların vadesi geldiğinde MB’nin rezervi olmayacağını hatırlatmak gerekiyor.
Covid-19 etkisiyle borsa çöküşleri ve uluslararası finansal sermayenin güvenli liman arayışı sırasında Lira’nın hızlı değer kaybı, Türkiye’deki mevcut kur hedeflemesini ortadan kaldırabilirdi. İktidar blokunun harcı öngörülenden sert ve hızlı bir değersizleşmeyi kaldıramayabileceği için arka kapılar, öngörülmedik işlemler, sonu belirsiz hamleler devam ediyor. Ancak, rezerv muammasının da, halihazırdaki kurulu garip mekanizmanın da bir süre daha bizlerle birlikte olmasının önü ABD Merkez Bankasının 2 Mart’taki faiz kararıyla açıldı. Türkiye’nin devridaim makinesinden çatırtılar gelirken, öngörüsüzlükleri nedeniyle aslında olmayacak zamanda politika faizini indirenlere virütik bir can simidi atıldı.
not: bu yazı 6 Mart 2020'de gazeteduvaR'da yayımlandı.
ÇATIRTILAR GELİRKEN
19 Şubat’ta TCMB’nin yeniden faiz indirimi kararı öncesindeki günlerde de net rezervlerdeki erime dikkat çekiciydi. 20 Şubat sonrasında bir süredir kullanılmayan yolla takasların tercih edilmesinin arkasında net rezervlerin hızla 34 milyar dolara inmesi yatıyordu. Daha fazla gerilim etkisi yaratmayı tercih edenler 20 Şubat tarihinde kamunun mevduatı hariç 24,5 milyar dolar net rezerv rakamından, ya da aynı gün itibarıyla kamunun mevduatı ve altın hariç tutulduğunda bir (evet sadece bir) milyar dolarlık rezervden bahsedebilirler. Her koşulda, TCMB’nin resmi olarak açıkladığı rakamlarda dahi rezervlerin yarısının (Şubat itibarıyla muhtemelen daha fazlasının) ödünç alınmış dolar olduğunu, bu dolarların vadesi geldiğinde MB’nin rezervi olmayacağını hatırlatmak gerekiyor.
Covid-19 etkisiyle borsa çöküşleri ve uluslararası finansal sermayenin güvenli liman arayışı sırasında Lira’nın hızlı değer kaybı, Türkiye’deki mevcut kur hedeflemesini ortadan kaldırabilirdi. İktidar blokunun harcı öngörülenden sert ve hızlı bir değersizleşmeyi kaldıramayabileceği için arka kapılar, öngörülmedik işlemler, sonu belirsiz hamleler devam ediyor. Ancak, rezerv muammasının da, halihazırdaki kurulu garip mekanizmanın da bir süre daha bizlerle birlikte olmasının önü ABD Merkez Bankasının 2 Mart’taki faiz kararıyla açıldı. Türkiye’nin devridaim makinesinden çatırtılar gelirken, öngörüsüzlükleri nedeniyle aslında olmayacak zamanda politika faizini indirenlere virütik bir can simidi atıldı.
not: bu yazı 6 Mart 2020'de gazeteduvaR'da yayımlandı.