2019 yılı başında petrol fiyatları uzun yıllardır görülen en hızlı sene başı tırmanışı gerçekleştirdi. Ham petrol varil fiyatı ocak ayının ilk 20 gününde yüzde 17 artış gösterdi, 60 doların üzerine çıktı. Peki, bu artış daha fazla üretim ve küresel ekonomide birkaç yıllığına canlanma anlamına mı geliyor? Hayır. Uluslararası finansal kuruluşlar 2019 yılı için küresel büyüme beklentisini bir önceki yıla nazaran daha düşük açıklamaya devam ediyorlar. Petrol fiyatlarındaki artışsa, Türkiye’nin cari fazla vermesi sürecine darbe vurabilir. Bu yazıda hem arka plana bakmak hem de Türkiye’nin sorununa değinmek istiyorum.
Geriye bakıldığında bu kararın Suudi elitleri tarafından 2014’te alındığı tahmin edilebilir. Kumar deyimi, hamle sonrasında Suudi bütçesinin devasa bir açık verecek olması ve dünya piyasalarında bir belirsizlik yaratacak olmasıyla ilgiliydi. İronik bir şekilde bu kumar, çekişmeleri ve taht oyunlarını da açığa çıkaran ancak hazırlıkları önceye uzanan bir başka projeyi de hızlandırdı. Vizyon 2030girişimi ile dev bir yatırım fonu oluşturulması ve fonun Suudi Arabistan’ı bir turizm ve yatırım ülkesi haline getirmesi girişimi 2016’da resmen başladı.
Brent petrol varil fiyatı (ABD Doları), son beş yıllık seyir. Kaynak: BBC
AMAN PETROL, CANIM PETROL
Dünyada en fazla petrol üreten ilk 10 ülke içinde hızla yükselen Kanada’da, 2014 yılı sonlarında ekonomi açısından iki önemli gündem maddesi bulunuyordu: Emlak fiyatları ve petrol fiyatları. Aralıklarla yapılan haberlerde OPEC içindeki tartışmalar ve ABD ve Kanada’daki katran kumları ve kaya petrolü üzerine incelemeler yer almaktaydı. Süreğen bir tema ise Alberta’nın resesyonuna gidecek yolu açan ve Suudilerin kumarı olarak adlandırılan hamleydi.
Kaya gazı ve petrolündeki patlamayla birlikte fiyatlar hızla düşüşe geçerken, Suudiler de üretimi artırarak petrol fiyatlarının varil başına 50 doların altına inmesini desteklediler. Fiyatların o seviyede birkaç yıl boyunca kalması ABD’de yeni kaynakların ve yöntemlerin kullanımına dayanan petrol üretimine büyük darbe vurabilirdi. Kanada da düşüşten payını alacaktı.
FİYATLAR VE BEKLENTİLER
Petrol fiyatlarında hızlı yükseliş sonrası hidrokarbon ve ona dayalı ürünlere bağımlı küresel ekonomide birçok mal ve hizmetin maliyetinin artması, daha fazla üretime ket vuran bir hal alabiliyor. ABD’de ham petrolün varil fiyatı 2008 yılı Temmuz ayında 140 doların üzerine çıkmıştı. Sonrasındaki ekonomik çöküş, emlak balonunun patlaması ve kredi piyasasının donmasına bağlı olsa da bu seviyelere çıkan petrol de takip eden daralmaya katkıda bulundu.
Petrolün varil fiyatı kriz sırasında ve sonrasında düştü, 2008-09 krizi sonrasındaki dönemde ancak 2014’te tepe noktasını gördü; yukarıda değindiğim müdahalenin etkisiyle (tek neden bu olmasa da) daha sonra tekrar düşüşe geçti. Fakat bu sırada yeni yatırımlar askıya alındı, örneğin Kanada’da petrol üretimine yönelik yatırımlar 2014’ten 2016’ya yüzde 54 oranında azaldı. ABD’de kaya petrolü üreticileri iflas dalgası 2015’te başladı. 2016 yılında OPEC “üretim uyumu” altında günlük üretimi 1,2 milyon varil kısma kararı alırken, Rusya ve başka önemli üreticiler de kararın gereğini yerine getirdiler. Bu sayede petrolün varil fiyatı düştüğü 30 dolar seviyesinden yükselmeye başladı. Suudiler, petrol savaşlarında bu raundu kazanmıştı.
Kaya gazı ve petrolü çıkartanların belinin bir süreliğine kırılması, piyasadan hatırı sayılır miktarda oyuncunun çıkartılması, İran ve Venezuela’da petrol üretiminin düşüşü ve dünyada en fazla ikinci rezerve sahip Suudi Arabistan’ın halen koruduğu ağırlık gibi etkenler fiyatın belirlenmesinde rol oynuyor. Son artıştaki en önemli neden, ABD’de borsa toparlanması ile 2019 beklentilerindeki kısa süreli iyileşme. Artışın yıl boyunca aynı hızda devam etmesi için elimizde sağlam veriler bulunmuyor, ancak 2019, küresel ekonomide 2018’e göre daha düşük büyümenin gerçekleşeceği bir yıl olarak gösterilse de trend yukarı yönlü ve petrolün yıl içinde mevcut seviyelerin üzerine çıkması bekleniyor.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
Türkiye için petrol varil fiyatının artışı, enerjide dışa bağımlılık nedeniyle cari fazla beklentisinin azalması anlamına gelebilir. Uluslararası Finans Enstitüsü, Arjantin ve Türkiye’yi karşılaştırdığı 15 Ocak tarihli bilgi notunda 2019 yılında Türkiye için cari fazla beklentisini 5 milyar dolar olarak açıkladı. Türkiye ekonomisi için 2018’in son çeyreğinde de daralma verisi gelecek. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün görüşü ise daralmanın yılın en azından ilk yarısına yayılması beklentisi anlamına geliyor.
Türkiye’nin 12 aylık enerji ticaret açığı (son veri Kasım 2018) 38,6 milyar dolar. Bu fatura ise petrol fiyatları ile birlikte artıyor. Kısa süreli fiyat artışı küresel canlanma ve daha fazla ihracat olanağı değil, faturanın bir süreliğine hızla yükselmesini getirecek. Sonuç enerji ithalatının yükselen maliyetinin de etkisiyle Türkiye’nin çok az bir cari fazla ile görece yüksek bir ekonomik daralmayı 2019’un ilk yarısında birlikte sürdürmesidir. Petrol fiyatlarının 2019 ortalamasının örneğin 75 doların üzerine çıkması bu olasılığı güçlendirir, YEP hesaplarını da bozar.
2018 Ağustos’undaki seviyeye halen ulaşamayan kredi hacmi ve toplamda dört çeyreklik (hatta daha uzun) daralma olasılığının zaten hesapları alt üst ettiği de söylenebilir. IMF dünya ekonomik görünümü verilerinde 21 Ocak’ta açıkladığı güncelleme ile Türkiye için bilhassa zor bir 2019 resmederken, aynı gün TOBB’un ekonomi şurasında ana gündem maddesi KDV iadelerinin şirketlere devlet tahvili olarak ödenmesi ve alacak temliki verilmesi idi. On milyarlarca lira olduğu bilinen ancak kesin hesaplanamayacak olan KDV iadeleri ile genişleme yaratmak, ancak bu iktidarın girişebileceği tarzda bir son dakika eylemi.(i)
İşverenler, ayrıca Kredi Garanti Fonu’nun tekrar kullanılmasını istedi. Bu öneriler hayat bulursa, yine devlet güvencesi ile yaratılacak kredi genişlemesi 2019’un seyrine etkide bulunabilir. Düzgün mahsup edilmeden ve devletin dâhilde alınan katma değer vergisini toplamadığı bir ortamda “iade” ise hızla devlet borcu artışına yol açar. (ii)
Elbette, sonuçları beklemek gerekecek. Devlet sponsorluğunda gerçekleşen bir önceki (2016 son çeyreğinden 2017 son çeyreğine) kredi genişlemesinin, küresel finansal koşullardaki değişimle Türkiye’nin krizini ötelenemez hale getirdiği gerçeğini ve bütçede de orta vadeli planlarda da şirketlerin yeni kredi almasını sağlayacak “iade” için ayrılan bir para olmadığını akıldan çıkarmayarak.
(i) Hazinenin ikrazen özel tertip devlet tahvili çıkarma limiti 2019 yılı için 30 milyar TL’ye yükseltilmişti. Ancak istenen/beklenen KDV iadesi miktarı bunun oldukça ötesinde.
(ii) Türkiye’de dâhilde alınan katma değer vergisinin tahsilat/tahakkuk oranı 2018’de yüzde 43’e geriledi. Devlete yatırılması gereken 73 milyar TL aracı mükelleflerin (yani işverenlerin, esnafın) cebinde duruyor. Bizzat bu mekanizma bir krediye dönüşmüş durumda görünüyor.
Dünyada en fazla petrol üreten ilk 10 ülke içinde hızla yükselen Kanada’da, 2014 yılı sonlarında ekonomi açısından iki önemli gündem maddesi bulunuyordu: Emlak fiyatları ve petrol fiyatları. Aralıklarla yapılan haberlerde OPEC içindeki tartışmalar ve ABD ve Kanada’daki katran kumları ve kaya petrolü üzerine incelemeler yer almaktaydı. Süreğen bir tema ise Alberta’nın resesyonuna gidecek yolu açan ve Suudilerin kumarı olarak adlandırılan hamleydi.
Kaya gazı ve petrolündeki patlamayla birlikte fiyatlar hızla düşüşe geçerken, Suudiler de üretimi artırarak petrol fiyatlarının varil başına 50 doların altına inmesini desteklediler. Fiyatların o seviyede birkaç yıl boyunca kalması ABD’de yeni kaynakların ve yöntemlerin kullanımına dayanan petrol üretimine büyük darbe vurabilirdi. Kanada da düşüşten payını alacaktı.
FİYATLAR VE BEKLENTİLER
Petrol fiyatlarında hızlı yükseliş sonrası hidrokarbon ve ona dayalı ürünlere bağımlı küresel ekonomide birçok mal ve hizmetin maliyetinin artması, daha fazla üretime ket vuran bir hal alabiliyor. ABD’de ham petrolün varil fiyatı 2008 yılı Temmuz ayında 140 doların üzerine çıkmıştı. Sonrasındaki ekonomik çöküş, emlak balonunun patlaması ve kredi piyasasının donmasına bağlı olsa da bu seviyelere çıkan petrol de takip eden daralmaya katkıda bulundu.
Petrolün varil fiyatı kriz sırasında ve sonrasında düştü, 2008-09 krizi sonrasındaki dönemde ancak 2014’te tepe noktasını gördü; yukarıda değindiğim müdahalenin etkisiyle (tek neden bu olmasa da) daha sonra tekrar düşüşe geçti. Fakat bu sırada yeni yatırımlar askıya alındı, örneğin Kanada’da petrol üretimine yönelik yatırımlar 2014’ten 2016’ya yüzde 54 oranında azaldı. ABD’de kaya petrolü üreticileri iflas dalgası 2015’te başladı. 2016 yılında OPEC “üretim uyumu” altında günlük üretimi 1,2 milyon varil kısma kararı alırken, Rusya ve başka önemli üreticiler de kararın gereğini yerine getirdiler. Bu sayede petrolün varil fiyatı düştüğü 30 dolar seviyesinden yükselmeye başladı. Suudiler, petrol savaşlarında bu raundu kazanmıştı.
Kaya gazı ve petrolü çıkartanların belinin bir süreliğine kırılması, piyasadan hatırı sayılır miktarda oyuncunun çıkartılması, İran ve Venezuela’da petrol üretiminin düşüşü ve dünyada en fazla ikinci rezerve sahip Suudi Arabistan’ın halen koruduğu ağırlık gibi etkenler fiyatın belirlenmesinde rol oynuyor. Son artıştaki en önemli neden, ABD’de borsa toparlanması ile 2019 beklentilerindeki kısa süreli iyileşme. Artışın yıl boyunca aynı hızda devam etmesi için elimizde sağlam veriler bulunmuyor, ancak 2019, küresel ekonomide 2018’e göre daha düşük büyümenin gerçekleşeceği bir yıl olarak gösterilse de trend yukarı yönlü ve petrolün yıl içinde mevcut seviyelerin üzerine çıkması bekleniyor.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
Türkiye için petrol varil fiyatının artışı, enerjide dışa bağımlılık nedeniyle cari fazla beklentisinin azalması anlamına gelebilir. Uluslararası Finans Enstitüsü, Arjantin ve Türkiye’yi karşılaştırdığı 15 Ocak tarihli bilgi notunda 2019 yılında Türkiye için cari fazla beklentisini 5 milyar dolar olarak açıkladı. Türkiye ekonomisi için 2018’in son çeyreğinde de daralma verisi gelecek. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün görüşü ise daralmanın yılın en azından ilk yarısına yayılması beklentisi anlamına geliyor.
Türkiye’nin 12 aylık enerji ticaret açığı (son veri Kasım 2018) 38,6 milyar dolar. Bu fatura ise petrol fiyatları ile birlikte artıyor. Kısa süreli fiyat artışı küresel canlanma ve daha fazla ihracat olanağı değil, faturanın bir süreliğine hızla yükselmesini getirecek. Sonuç enerji ithalatının yükselen maliyetinin de etkisiyle Türkiye’nin çok az bir cari fazla ile görece yüksek bir ekonomik daralmayı 2019’un ilk yarısında birlikte sürdürmesidir. Petrol fiyatlarının 2019 ortalamasının örneğin 75 doların üzerine çıkması bu olasılığı güçlendirir, YEP hesaplarını da bozar.
2018 Ağustos’undaki seviyeye halen ulaşamayan kredi hacmi ve toplamda dört çeyreklik (hatta daha uzun) daralma olasılığının zaten hesapları alt üst ettiği de söylenebilir. IMF dünya ekonomik görünümü verilerinde 21 Ocak’ta açıkladığı güncelleme ile Türkiye için bilhassa zor bir 2019 resmederken, aynı gün TOBB’un ekonomi şurasında ana gündem maddesi KDV iadelerinin şirketlere devlet tahvili olarak ödenmesi ve alacak temliki verilmesi idi. On milyarlarca lira olduğu bilinen ancak kesin hesaplanamayacak olan KDV iadeleri ile genişleme yaratmak, ancak bu iktidarın girişebileceği tarzda bir son dakika eylemi.(i)
İşverenler, ayrıca Kredi Garanti Fonu’nun tekrar kullanılmasını istedi. Bu öneriler hayat bulursa, yine devlet güvencesi ile yaratılacak kredi genişlemesi 2019’un seyrine etkide bulunabilir. Düzgün mahsup edilmeden ve devletin dâhilde alınan katma değer vergisini toplamadığı bir ortamda “iade” ise hızla devlet borcu artışına yol açar. (ii)
Elbette, sonuçları beklemek gerekecek. Devlet sponsorluğunda gerçekleşen bir önceki (2016 son çeyreğinden 2017 son çeyreğine) kredi genişlemesinin, küresel finansal koşullardaki değişimle Türkiye’nin krizini ötelenemez hale getirdiği gerçeğini ve bütçede de orta vadeli planlarda da şirketlerin yeni kredi almasını sağlayacak “iade” için ayrılan bir para olmadığını akıldan çıkarmayarak.
(i) Hazinenin ikrazen özel tertip devlet tahvili çıkarma limiti 2019 yılı için 30 milyar TL’ye yükseltilmişti. Ancak istenen/beklenen KDV iadesi miktarı bunun oldukça ötesinde.
(ii) Türkiye’de dâhilde alınan katma değer vergisinin tahsilat/tahakkuk oranı 2018’de yüzde 43’e geriledi. Devlete yatırılması gereken 73 milyar TL aracı mükelleflerin (yani işverenlerin, esnafın) cebinde duruyor. Bizzat bu mekanizma bir krediye dönüşmüş durumda görünüyor.
Not: Bu yazı 25.1.2019'da gazeteduvaR'da yayımlandı.