Kriz Notları Facebook Sayfası

13 Mart 2018 Salı

Milli kredi derecelendirme kuruluşuna gerek var mı?


Moody’s’in geçen hafta Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Ba2’ye düşürmesiyle Türkiye’de ata sporu haline gelmekte olan kredi derecelendirme kuruluşlarını (KDK) kötüleme pratiği yeniden filiz verdi. Ekonomistler kararın aşırı şaşırtıcı olmadığını ima etseler de AKP kadroları Moody’s’in not kararının itibarsız olduğunu açıkladılar. Moody’s bu sıralarda aralarında yabancı ortaklı bankaların da bulunduğu 14 bankanın ve altı şirketin notunu birer kademe indirdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkanı Mehmet Ali Akben ise “Milli bir kredi derecelendirme kuruluşuna ihtiyaç duymaktayız” açıklamasında bulundu ve 2018 yılı içinde ulusal bir derecelendirme kuruluşunun oluşturulacağını müjdeledi.

Öncelikle bir hatırlatmada bulunmak gerekiyor. Türkiye’de “yerli ve milli” bir kredi derecelendirme kuruluşunun (isterseniz YMK diyelim) oluşturulması fikri ve bu amaca dönük ilk açıklamalar bizzat en tepedeki isimler tarafından Türkiye’nin kredi notu görünümü durağana çevrilir ve düşürülürken yapılmaya başlanmıştı. 2011-12’den itibaren sıkça duyduğumuz bu çıkışlar sonrasında konu sıcaklığını bir süreliğine kaybetti, 2017 yılında Orta Vadeli Program’a ve sonrasında Kalkınma Bakanlığı tarafından yayımlanan 2018 yılı programına böyle bir hedefin yerleştirilmesiyle kısa süre içinde YMK’nın kuruluşunun hedeflendiğini öğrendik.

Bu bağlamda Türkiye’de böyle bir kuruluşun oluşturulması fikri ile Türkiye’nin kredi notu düşüşü arasında güçlü bir korelasyon olduğunu iddia etmek mümkün görünüyor. Moody’s, Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına 23 Eylül 2016’da indirmişti. Fitch’in 28 Ocak 2017’de Türkiye’nin notunu indirmesiyle, üç büyük kredi derecelendirme kuruluşunun notu da yatırım yapılabilir seviyenin altına indi. Aşağıdaki grafikten görebileceğiniz üzere esasen uluslararası finansal krizin geç kapitalistleşen çevre ülkelere yayılması beklentilerinin güçlendiği dönemde Türkiye’nin kredi notu durağanlaştı ve sonrasında da düşüşe geçti.


Kaynak: @BalabanUtku. Türkiye'nin kredi notları ortak bir skalada bütünleştirilmiş ve Moody's'in geçen haftaki notu eklenmiştir. Not açıklamaları için S&P, Moody's, Fitch ve Hazine Müsteşarlığı web sitelerine bakılabilir. Burada yatırım yapılabilir seviye 19 ve yukarısıdır.

Bir KDK ne yapar?

KDK’lar kredi alan ülke, şirket ve kurumun krediyi geri ödeme kapasitesine dair bir görüş bildirerek uluslararası finansal piyasalarda yatırımcılara bilgi temin eder. Not ve görünüm açıklamaları kur oynaklıklarına ve ilgili ülke ya da ülke grubunun tahvil getirilerine ya da şirketlerin krediye erişimine etkide bulunur. Bazı emeklilik fonları ya da büyük yatırım fonları tüzüklerinde yatırım notu bulunmayan ülke tahvillerine yatırım yasaklandığı için, bu tarz fonların ilgili ülkeye ya da şirketlere yatırım yapıp yapamayacağını da KDK’lar dolaylı olarak belirler.

Bu kuruluşlar dışında dışsal kredi değerlendirme kuruluşları olarak faaliyet gösteren kuruluşlar ise bankacılık sektöründeki kredi riski değerlendirir ve menkul kıymetleştirme pratiklerinin, deyim yerindeyse, kontrolden çıkmaması için tasarlanan güvenlik adımlarının yerine gelmesi için bilgi üretir.   

KDK’lar işleyişleri gereği sermaye hareketlerinin döngüsel eğilimlerini desteklerler. Bir ülke tahvili yatırım yapılabilir olarak notlandığında daha fazla sermaye girişini teşvik edebilir. Ancak dünyada en çok adı anılan üç KDK’nın da (S&P, Moody's, Fitch) özellikle 2008-09 uluslararası finansal krizine giden yolda riskleri iyi değerlendirememelerinden kaynaklanan şekilde kendilerine duyulan güveni büyük ölçüde kaybetmeleri söz konusu. Yine de KDK’lar bulundukları konum gereği, küresel kapitalizmin sinir uçlarında yer alır ve hareketin seyrini ve temposunu etkilerler. 

Yerli ve millisi olur mu?

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıda ülkenin kredi notlarındaki oynamalar borçlanma maliyetlerine önemli etkilerde bulunabiliyor. Uluslararası hiyerarşide daha alt kademelerde yer alan ülkeler bazı makroekonomik göstergelerde daha iyi durumda olsalar da bu ülkeler daha düşük kredi notlarına mahkûm edilebiliyor. Bu olgunun altında Türkiye’de olduğu üzere sermaye piyasalarının derinleşmemiş olması ve ekonomik kırılganlığın yüksekliği nedenler yatıyor olabilir. Resmi açıklamalarda cari açık, siyasal istikrarsızlık, para otoritelerinin bağımsızlığı vb. nedenler sayılsa da Türkiye gibi ülkelerin kredi notlarını yükseltmekte yaşadığı zorluk kısmen de uluslararası ekonomik işbölümündeki konumundan kaynaklanmaktadır.   

Dünya’da ulusal KDK’ların örnekleri var, ancak hiçbiri üç büyük kadar etkili değil. Bugünlerde tekrar tartışılan YMK da aslında Türkiye’nin bağımlı ekonomik konumunun yapısal temellerinde bir değişiklik olmaksızın yansımalarının ortadan kaldırılmasına dönük bir hamle. Çoğu politika alanında olduğu üzere Türkiye’nin temel göstergelerini değiştiremeyenler, bu göstergeleri yeniden hesaplama ya da ilgisiz bir şekilde yorumlayarak Türkiye’yi olduğundan daha iyi göstermeyi tercih edebiliyorlar. YMK kuruluşu tartışması da ilk olarak bu pratiği hatırlatıyor.

Yine de daha fazlası var. Türkiye’de kurulacak YMK’nın yapısı net olarak açıklanmadığı için, ortaklık yapısı ve değerlendirme kriterleri kamuoyuyla paylaşılmadığı için bu kuruluşun değerlendirmelerinin ne kadar sağlıklı olacağını tartışmak şimdilik havanda su dövmeye benzer. Ancak şunlar ileri sürülebilir: Türkiye’de finansal riskleri gözetecek, Türk Lirası üzerinden işlemleri ve bankacılık sektörünün risklerini değerlendirerek kredi riski açıklayacak bir kuruluş faaliyet gösterebilir. Hatta Türkiye kapitalizminde çok sayıda kuruluş için anlamlı bir işlev de üstlenebilir, uygun ortaklık yapısı ve şeffaf hükümlerle kurulursa. Ancak Türkiye ekonomisindeki aktörlerin küresel bağlantılarının incelenmesi ve kredi riskinin değerlendirilmesi anlamında bu tarz uluslararası faaliyet gösterecek bir kredi kuruluşu oluşturulsa da bunun uluslararası kabul görmesi pek mümkün değildir.

Savulun ama nereye?

YMK’nın uluslararası kabul görmeyecek olmasının Türkiye’deki otoriterlikle, iş yapma kültürüyle ilgisi var. Ayrıca yeni kurulacak YMK’ya bankaların sermaye yeterliliğinin hesaplanması anlamında yetki (bir dış kredi değerlendirme kuruluşu yetkisi) verilmesi ve bu sayede bankacılık sektörüne yeni bir siyasi müdahale aracı yaratılması mümkün. Hükümetlerin baskı uygulayabildiği ya da bizzat bankaların ortak olduğu bir KDK’nın yaptığı kredi riski hesaplamasının uluslararası kabul görmesi beklenemez. Ancak buna karşın bu hesapla Türkiye’de kapalı devre bir risk izleme ve hesaplama sistemi kurulabilir. Kanımca bu tarz bir adım, ilgili bankalar ve AKP hükümeti nezdinde büyük bir hamle olarak gösterilmekle birlikte Türkiye’de ufak bir kıvılcımda sermaye kaçışının görüleceği zeminin oluşumuna bir taş daha eklemekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.   

28 Ekim 2017’de Resmi Gazete’de yayımlanan 2018 yılı programında YMK, Türkiye Bankacılık Sektörünün risklerinin izlenmesi ve Basel sürecine atıfta bulunularak meşrulaştırılıyor. Riskin izlenmesi ve değerlendirilmesi küresel kapitalizmin olmazsa olmazı ve resmi belgelerde bu ton daha ağır basıyor. Buna karşın gündelik siyasetteki KDK tartışması başka bir düzlemde yol alıyor.

Türkiye’de daha etkili finansal izleme mekanizmalarının tartışılması ve üç büyük KDK’nın hatalarının incelenmesi faydalı olacaktır. Bankacılık sistemine kolu uzanan ve aslında bankaların ortaklığıyla oluşturulan milli bir KDK’nın kuruluşu ise sürüklenmekte olduğumuz ekonomik çöküşe giden yolda dev bir adımdır. Başlıktaki soruya dönelim: Türkiye’de AKP’nin tarif ettiği şekliyle milli kredi derecelendirme kuruluşuna ihtiyaç yok, Türkiye’nin uluslararası hiyerarşide tabi kılındığı bağımlı yapıyı ve bunun sonucu olarak kredi maliyetlerindeki yüksekliği gidermenin yolu böyle bir değerlendirme kuruluşundan geçmiyor. Ancak ekonomik aktörlerin kredi riskinin siyasal iktidardan bağımsız bir şekilde denetlenmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç finansal sektörün halk adına izlenmesi ve denetlenmesi fikriyle birlikte yaşama geçirilirse bir anlam ifade edebilir. Bir de Türkiye’nin ekonomik bağımlılığını derinleştirenlerden hesap sorulması koşuluyla.

Not: Bu yazı gazeteDuvar'da 13 Mart'ta yayımlanmıştır.