Moody’s’in geçen hafta Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den
Ba2’ye düşürmesiyle Türkiye’de ata sporu haline gelmekte olan kredi
derecelendirme kuruluşlarını (KDK) kötüleme pratiği yeniden filiz verdi.
Ekonomistler kararın aşırı şaşırtıcı olmadığını ima etseler de AKP kadroları
Moody’s’in not kararının itibarsız olduğunu açıkladılar. Moody’s bu sıralarda
aralarında yabancı ortaklı bankaların da bulunduğu 14 bankanın ve altı şirketin
notunu birer kademe indirdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkanı
Mehmet Ali Akben ise “Milli bir kredi derecelendirme kuruluşuna ihtiyaç
duymaktayız” açıklamasında bulundu ve 2018 yılı içinde ulusal bir
derecelendirme kuruluşunun oluşturulacağını müjdeledi.
Öncelikle bir hatırlatmada bulunmak gerekiyor. Türkiye’de
“yerli ve milli” bir kredi derecelendirme kuruluşunun (isterseniz YMK diyelim)
oluşturulması fikri ve bu amaca dönük ilk açıklamalar bizzat en tepedeki
isimler tarafından Türkiye’nin kredi notu görünümü durağana çevrilir ve
düşürülürken yapılmaya başlanmıştı. 2011-12’den itibaren sıkça duyduğumuz bu
çıkışlar sonrasında konu sıcaklığını bir süreliğine kaybetti, 2017 yılında Orta
Vadeli Program’a ve sonrasında Kalkınma Bakanlığı tarafından yayımlanan 2018
yılı programına böyle bir hedefin yerleştirilmesiyle kısa süre içinde YMK’nın
kuruluşunun hedeflendiğini öğrendik.
Bu bağlamda Türkiye’de böyle bir kuruluşun oluşturulması
fikri ile Türkiye’nin kredi notu düşüşü arasında güçlü bir korelasyon olduğunu
iddia etmek mümkün görünüyor. Moody’s, Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir
seviyenin altına 23 Eylül 2016’da indirmişti. Fitch’in 28 Ocak 2017’de
Türkiye’nin notunu indirmesiyle, üç büyük kredi derecelendirme kuruluşunun notu
da yatırım yapılabilir seviyenin altına indi. Aşağıdaki grafikten
görebileceğiniz üzere esasen uluslararası finansal krizin geç kapitalistleşen
çevre ülkelere yayılması beklentilerinin güçlendiği dönemde Türkiye’nin kredi
notu durağanlaştı ve sonrasında da düşüşe geçti.
Kaynak:
@BalabanUtku. Türkiye'nin kredi notları ortak bir skalada bütünleştirilmiş ve
Moody's'in geçen haftaki notu eklenmiştir. Not açıklamaları için S&P,
Moody's, Fitch ve Hazine Müsteşarlığı web sitelerine bakılabilir. Burada yatırım
yapılabilir seviye 19 ve yukarısıdır.
Bir KDK ne yapar?
KDK’lar kredi alan ülke, şirket ve kurumun krediyi geri
ödeme kapasitesine dair bir görüş bildirerek uluslararası finansal piyasalarda
yatırımcılara bilgi temin eder. Not ve görünüm açıklamaları kur oynaklıklarına
ve ilgili ülke ya da ülke grubunun tahvil getirilerine ya da şirketlerin krediye
erişimine etkide bulunur. Bazı emeklilik fonları ya da büyük yatırım fonları
tüzüklerinde yatırım notu bulunmayan ülke tahvillerine yatırım yasaklandığı için,
bu tarz fonların ilgili ülkeye ya da şirketlere yatırım yapıp yapamayacağını da
KDK’lar dolaylı olarak belirler.
Bu kuruluşlar dışında dışsal kredi değerlendirme kuruluşları
olarak faaliyet gösteren kuruluşlar ise bankacılık sektöründeki kredi riski
değerlendirir ve menkul kıymetleştirme pratiklerinin, deyim yerindeyse,
kontrolden çıkmaması için tasarlanan güvenlik adımlarının yerine gelmesi için
bilgi üretir.
KDK’lar işleyişleri gereği sermaye hareketlerinin döngüsel
eğilimlerini desteklerler. Bir ülke tahvili yatırım yapılabilir olarak
notlandığında daha fazla sermaye girişini teşvik edebilir. Ancak dünyada en çok
adı anılan üç KDK’nın da (S&P, Moody's, Fitch) özellikle 2008-09
uluslararası finansal krizine giden yolda riskleri iyi değerlendirememelerinden
kaynaklanan şekilde kendilerine duyulan güveni büyük ölçüde kaybetmeleri söz
konusu. Yine de KDK’lar bulundukları konum gereği, küresel kapitalizmin sinir
uçlarında yer alır ve hareketin seyrini ve temposunu etkilerler.
Yerli ve millisi olur
mu?
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıda ülkenin kredi
notlarındaki oynamalar borçlanma maliyetlerine önemli etkilerde bulunabiliyor.
Uluslararası hiyerarşide daha alt kademelerde yer alan ülkeler bazı
makroekonomik göstergelerde daha iyi durumda olsalar da bu ülkeler daha düşük
kredi notlarına mahkûm edilebiliyor. Bu olgunun altında Türkiye’de olduğu üzere
sermaye piyasalarının derinleşmemiş olması ve ekonomik kırılganlığın yüksekliği
nedenler yatıyor olabilir. Resmi açıklamalarda cari açık, siyasal
istikrarsızlık, para otoritelerinin bağımsızlığı vb. nedenler sayılsa da Türkiye
gibi ülkelerin kredi notlarını yükseltmekte yaşadığı zorluk kısmen de uluslararası
ekonomik işbölümündeki konumundan kaynaklanmaktadır.
Dünya’da ulusal KDK’ların örnekleri var, ancak hiçbiri üç
büyük kadar etkili değil. Bugünlerde tekrar tartışılan YMK da aslında
Türkiye’nin bağımlı ekonomik konumunun yapısal temellerinde bir değişiklik
olmaksızın yansımalarının ortadan kaldırılmasına dönük bir hamle. Çoğu politika
alanında olduğu üzere Türkiye’nin temel göstergelerini değiştiremeyenler, bu
göstergeleri yeniden hesaplama ya da ilgisiz bir şekilde yorumlayarak
Türkiye’yi olduğundan daha iyi göstermeyi tercih edebiliyorlar. YMK kuruluşu
tartışması da ilk olarak bu pratiği hatırlatıyor.
Yine de daha fazlası var. Türkiye’de kurulacak YMK’nın
yapısı net olarak açıklanmadığı için, ortaklık yapısı ve değerlendirme
kriterleri kamuoyuyla paylaşılmadığı için bu kuruluşun değerlendirmelerinin ne
kadar sağlıklı olacağını tartışmak şimdilik havanda su dövmeye benzer. Ancak
şunlar ileri sürülebilir: Türkiye’de finansal riskleri gözetecek, Türk Lirası
üzerinden işlemleri ve bankacılık sektörünün risklerini değerlendirerek kredi
riski açıklayacak bir kuruluş faaliyet gösterebilir. Hatta Türkiye
kapitalizminde çok sayıda kuruluş için anlamlı bir işlev de üstlenebilir, uygun
ortaklık yapısı ve şeffaf hükümlerle kurulursa. Ancak Türkiye ekonomisindeki
aktörlerin küresel bağlantılarının incelenmesi ve kredi riskinin
değerlendirilmesi anlamında bu tarz uluslararası faaliyet gösterecek bir kredi
kuruluşu oluşturulsa da bunun uluslararası kabul görmesi pek mümkün değildir.
Savulun ama nereye?
YMK’nın uluslararası kabul görmeyecek olmasının Türkiye’deki
otoriterlikle, iş yapma kültürüyle ilgisi var. Ayrıca yeni kurulacak YMK’ya bankaların
sermaye yeterliliğinin hesaplanması anlamında yetki (bir dış kredi değerlendirme
kuruluşu yetkisi) verilmesi ve bu sayede bankacılık sektörüne yeni bir siyasi
müdahale aracı yaratılması mümkün. Hükümetlerin baskı uygulayabildiği ya da
bizzat bankaların ortak olduğu bir KDK’nın yaptığı kredi riski hesaplamasının
uluslararası kabul görmesi beklenemez. Ancak buna karşın bu hesapla Türkiye’de
kapalı devre bir risk izleme ve hesaplama sistemi kurulabilir. Kanımca bu tarz
bir adım, ilgili bankalar ve AKP hükümeti nezdinde büyük bir hamle olarak
gösterilmekle birlikte Türkiye’de ufak bir kıvılcımda sermaye kaçışının
görüleceği zeminin oluşumuna bir taş daha eklemekten başka bir anlam ifade
etmeyecektir.
28 Ekim 2017’de Resmi Gazete’de yayımlanan 2018 yılı programında
YMK, Türkiye Bankacılık Sektörünün risklerinin izlenmesi ve Basel sürecine
atıfta bulunularak meşrulaştırılıyor. Riskin izlenmesi ve değerlendirilmesi
küresel kapitalizmin olmazsa olmazı ve resmi belgelerde bu ton daha ağır
basıyor. Buna karşın gündelik siyasetteki KDK tartışması başka bir düzlemde yol
alıyor.
Türkiye’de daha etkili finansal izleme mekanizmalarının
tartışılması ve üç büyük KDK’nın hatalarının incelenmesi faydalı olacaktır. Bankacılık
sistemine kolu uzanan ve aslında bankaların ortaklığıyla oluşturulan milli bir
KDK’nın kuruluşu ise sürüklenmekte olduğumuz ekonomik çöküşe giden yolda dev
bir adımdır. Başlıktaki soruya dönelim: Türkiye’de AKP’nin tarif ettiği
şekliyle milli kredi derecelendirme kuruluşuna ihtiyaç yok, Türkiye’nin
uluslararası hiyerarşide tabi kılındığı bağımlı yapıyı ve bunun sonucu olarak
kredi maliyetlerindeki yüksekliği gidermenin yolu böyle bir değerlendirme
kuruluşundan geçmiyor. Ancak ekonomik aktörlerin kredi riskinin siyasal
iktidardan bağımsız bir şekilde denetlenmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç finansal
sektörün halk adına izlenmesi ve denetlenmesi fikriyle birlikte yaşama
geçirilirse bir anlam ifade edebilir. Bir de Türkiye’nin ekonomik bağımlılığını
derinleştirenlerden hesap sorulması koşuluyla.
Not: Bu yazı gazeteDuvar'da 13 Mart'ta yayımlanmıştır.