Kriz Notları Facebook Sayfası

10 Ocak 2016 Pazar

Hükümetin 2016 Planı Netleşiyor: Kriz Karşıtı Önlemler Devrede

64. Hükümet’in kuruluşunun üzerinden çok zaman geçmedi ancak küresel krizin derinleştiği bir ortamda 2016 yılında hükümetin hayata geçireceği program netleşmeye başladı. Bu yazıda üç ayaklı (kamu harcamaları + asgari ücret artışı + kredi genişlemesi) bu planı ele aldım. Özellikle kredi genişlemesine yönelik alınan önlemlerin bir proaktif banka kurtarma operasyonu olduğuna dikkat çektim.

Mahroihtiyati Önlemlerden Kredi Genişlemesine
2008-9 krizi sonrasında Türkiye gibi ülkelerde 2010 ve 2011’de hızlı büyüme rakamlarına ulaşılmıştı. Bunu krizin “teğet geçmesi” olarak tartışanlar oldu. Bu hızlı büyüme kredi genişlemesinden kaynaklanıyordu ve bunun gerisinde de merkez ülkelerde krizden çıkış için alınan faiz indirimi ve miktarsal genişleme gibi önlemler yatıyordu. Makroihtiyati önlem çerçevesi, özellikle bankacılık sistemi kaynaklı risklerin önlenmesi için kredi genişlemesinin daraltılmasını öngörüyordu. Şimdi kaldırılması gündeme gelen, geçmişte makroihtiyati önlemler çerçevesinde kredi genişlemesini sınırlandıran önlemlerdir. Peki bu önlemler neden gündeme geldi ve daha önemlisi neden şimdi?




Önlemler Neden Şimdi Gündeme Geldi?
Aslında Kriz Notları’nı takip edenler soruların yanıtlarına aşina ancak “genel okuyucuya” hatırlatmak için şu kısa özeti geçebiliriz: 2008’de ABD’de patlak verek küresel ekonomik kriz halen sürüyor. Krizin ilk aşaması ABD’de finansal sistemin çökmesiyle ve firma iflaslaryla gündeme geldi. İkinci aşamasında kriz Avrupa’ya sirayet etmişti. Burada firma iflasları aşamasından devletlerin iflasları aşamasına geldik. 

Bu süreçte aralarında Türkiye’nin olduğu “yükselen piyasalar” olarak kodlanan ülkelerde yüksek büyüme rakamları görülüyordu. Bunun nedeni merkez ülkelerde faizlerin sınırlanması sonucu getiri arayışına giren büyük fonların bizim gibi ülkelere akmasıydı. 2013’ten itibaren küresel krizin üçüncü aşamasından geçiyoruz. Bu aşamanın tipik özelliği krizin mekansal genişlemesinin tamamlanmış olması ve artık derinleşmeye başlaması. Üçüncü aşamada dikkat çeken unsur “yükselen piyasaların” çöküşü. Başta Çin olmak üzere bu kategoride olan (Hindistan hariç) tüm ülkelerde ekonomik büyüme temposu yavaşlıyor. Ocak’ın ilk haftasında Çin’de yaşananlar, 2016’da bu sürecin devamının geleceğini gösteriyor.




Kriz Karşıtı Önlemler: Ücret Artışı + Kamu Harcaması + Kredi Genişlemesi
64. Hükümet Programı ve ekonomi kabinesi açıklandığında küresel krizin üçüncü aşamasında hükümetin “utangaç kalkınmacılık” olarak adlandırdığım politikalara yönelinmesinin yüksek bir ihtimal olduğuna işaret etmiştim. Bunun anlamı şu idi: Küresel krizin derinleşmesi nedeniyle dış ticaretin zaten çöktüğü bir ortamda iç talebin giderek daha fazla öne çıkması. Hükümet geçtiğimiz süreçte tahmin ettiğimiz gibi iç talebi destekleyecek üç kritik hamle yaptı.

1. Bunlardan ilki asgari ücret artışı idi. Bizzat Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, asgari ücret artışının iç talebi artıracağını ve büyümeyi destekleyeceğini ifade etti.

2. İkincisi, Saray’ın ekonomi danışmanlarından Cemil Ertem’in de belirttiği gibi bir miktar bütçe açığı pahasına kamu harcamalarının artırılmasının gerekliliği idi. Bu alanda üç önemli hamle yapıldı. İlki Ziraat Bankası ve KOSGEB devreye sokularak KOBİ’lerin finansmana daha kolay ulaşmasını sağlayacak önlemler alındıİkincisi asgari ücret artışının sermaye kesimine getireceği yükleri azaltmak için, en son 2009 krizi sırasında gördüğümüz bir düzenleme yeniden devreye sokuldu: “SGK primlerinin yüzde 20.5'luk kısmı işsizlik fonu tarafından karşılanacak”. Üçüncüsü, küçük esnafı vergiden muaf tutacak düzenlemeleri içeren kanun tasarısı TBMM’ye getirildi.

3. Kriz karşıtı önlemlerin sonuncusu,  kredi musluklarının yeniden açılarak borçlan(dır)ma politiklarına hız verilmesi oldu. Bu da BDDK eliyle devreye sokulacak. Ancak devreye sokulması gündeme gelen bu önlemler sadece kredi genişlemesini öngörmüyor. Aynı zamanda proaktif bir banka kurtarma operasyonu anlamına da geliyor.

Proaktif Banka Kurtarma Hamlesi
Son günlerde ekonomi basınına sızan haberlere göre “ihtiyaç kredilerinde, kredi kartlarında ve kredili mevduat hesaplarında genel karşılık yükümlülüğünü 2013’te yüzde 1’den 4’e çıkaran BDDK, şimdi bu oranı yüzde 1’e indirecek”. Bunun ne önemi var diyebilirsiniz. İki açıdan önemli. İlki bu üstü örtük bir banka kurtarma hamlesi. Ya da daha doğru bir tabirle küresel ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte bankacılık sisteminde görülebilecek olası sorunlar için alınmış proaktif bir önlem. Zira bu hamle ile birlikte, “genel karşılık oranlarında yapılacak yüzde 1’lik azalma, bankaların 2016 tahmini kârlarını yüzde 8 artıracak”. Yani bankaların düşen karlılıklarını yeniden artırarak finans sisteminde ortaya çıkabilecek olası sıkıntıları şimdiden önlemeye yönelik bir adım.

Bankaların Kaldıraç Oranı Artıyor
İkincisi, BDDK’nın bu adımı ekonomik kriz karşısında hükümetin yaptığı en kritik hamlelerden biri olması nedeniyle önemli. Daha da açaçak olursa, BDDK aracılığıyla yapılacak olan düzenlemelerle bankaların kredi riskinden korunmak için ellerinde tutmak zorunda oldukları karşılıklar azaltılarak kaldıraç oranları artırılması planlanıyor. Bu 2000’li yıllar boyunca girilen finansallaşma sürecinin derinleşerek devamı anlamına geliyor. Yani ihtiyaç kredisi, tüketici kredisi, konut ve taşıt kredilerinde bir genişleme evresine girilecek ve hanehalkı borçlanmasında daha da artacak. Gelirleri harcamaları oranında artmayan geniş kesimler için borlan(dır)ma bir mecburi istikamet. Bu derinleşerek sürecek.




Sonuç
Kısacası, küresel krizin üçüncü aşamasına geçtiğimiz bu süreçte hükümet Ali Koç’un dediklerini yerine getiriyor. Koç’un yaptığı son açıklamalarda görüldüğü gibi, kendisi güzelce ‪#‎Piketty okunmuş, röportajı itinayla sosyal demokrasiye evritilmiş ve “yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkaç bu kez fazlaca sermaye tarafına kaydı" diye eklemiş. Bir de bu süreci “tercihen değiştirmezsek mecburen değişecek" demiş. Hükümetin “ücret artışı + kamu harcamaları + kredi genişlemesi” formülü tam da bunun yerine getirilmesi anlamına geliyor.

Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.