64. Hükümet’in kuruluşunun üzerinden çok zaman geçmedi ancak
küresel krizin derinleştiği bir ortamda 2016 yılında hükümetin hayata
geçireceği program netleşmeye başladı. Bu yazıda üç ayaklı (kamu harcamaları +
asgari ücret artışı + kredi genişlemesi) bu planı ele aldım. Özellikle kredi
genişlemesine yönelik alınan önlemlerin bir proaktif banka kurtarma operasyonu
olduğuna dikkat çektim.
Mahroihtiyati Önlemlerden Kredi Genişlemesine
2008-9 krizi sonrasında Türkiye gibi ülkelerde 2010 ve
2011’de hızlı büyüme rakamlarına ulaşılmıştı. Bunu krizin “teğet geçmesi”
olarak tartışanlar oldu. Bu hızlı büyüme kredi genişlemesinden kaynaklanıyordu
ve bunun gerisinde de merkez ülkelerde krizden çıkış için alınan faiz indirimi
ve miktarsal genişleme gibi önlemler yatıyordu. Makroihtiyati önlem çerçevesi,
özellikle bankacılık sistemi kaynaklı risklerin önlenmesi için kredi
genişlemesinin daraltılmasını öngörüyordu. Şimdi kaldırılması gündeme gelen,
geçmişte makroihtiyati önlemler çerçevesinde kredi genişlemesini sınırlandıran
önlemlerdir. Peki bu önlemler neden gündeme geldi ve daha önemlisi neden şimdi?
Önlemler Neden Şimdi Gündeme Geldi?
Aslında Kriz
Notları’nı takip edenler soruların yanıtlarına aşina ancak “genel
okuyucuya” hatırlatmak için şu kısa özeti geçebiliriz: 2008’de ABD’de patlak
verek küresel ekonomik kriz halen sürüyor. Krizin ilk aşaması ABD’de finansal
sistemin çökmesiyle ve firma iflaslaryla gündeme geldi. İkinci aşamasında kriz
Avrupa’ya sirayet etmişti. Burada firma iflasları aşamasından devletlerin
iflasları aşamasına geldik.
Bu süreçte aralarında Türkiye’nin olduğu “yükselen piyasalar” olarak kodlanan ülkelerde yüksek büyüme rakamları görülüyordu. Bunun nedeni merkez ülkelerde faizlerin sınırlanması sonucu getiri arayışına giren büyük fonların bizim gibi ülkelere akmasıydı. 2013’ten itibaren küresel krizin üçüncü aşamasından geçiyoruz. Bu aşamanın tipik özelliği krizin mekansal genişlemesinin tamamlanmış olması ve artık derinleşmeye başlaması. Üçüncü aşamada dikkat çeken unsur “yükselen piyasaların” çöküşü. Başta Çin olmak üzere bu kategoride olan (Hindistan hariç) tüm ülkelerde ekonomik büyüme temposu yavaşlıyor. Ocak’ın ilk haftasında Çin’de yaşananlar, 2016’da bu sürecin devamının geleceğini gösteriyor.
Bu süreçte aralarında Türkiye’nin olduğu “yükselen piyasalar” olarak kodlanan ülkelerde yüksek büyüme rakamları görülüyordu. Bunun nedeni merkez ülkelerde faizlerin sınırlanması sonucu getiri arayışına giren büyük fonların bizim gibi ülkelere akmasıydı. 2013’ten itibaren küresel krizin üçüncü aşamasından geçiyoruz. Bu aşamanın tipik özelliği krizin mekansal genişlemesinin tamamlanmış olması ve artık derinleşmeye başlaması. Üçüncü aşamada dikkat çeken unsur “yükselen piyasaların” çöküşü. Başta Çin olmak üzere bu kategoride olan (Hindistan hariç) tüm ülkelerde ekonomik büyüme temposu yavaşlıyor. Ocak’ın ilk haftasında Çin’de yaşananlar, 2016’da bu sürecin devamının geleceğini gösteriyor.
Kriz Karşıtı Önlemler: Ücret Artışı + Kamu Harcaması + Kredi
Genişlemesi
64. Hükümet Programı ve ekonomi kabinesi
açıklandığında küresel krizin üçüncü aşamasında hükümetin “utangaç
kalkınmacılık” olarak adlandırdığım politikalara yönelinmesinin yüksek bir
ihtimal olduğuna işaret etmiştim. Bunun anlamı şu idi: Küresel krizin
derinleşmesi nedeniyle dış ticaretin zaten çöktüğü bir ortamda iç talebin
giderek daha fazla öne çıkması. Hükümet geçtiğimiz süreçte tahmin ettiğimiz
gibi iç talebi destekleyecek üç kritik hamle yaptı.
1. Bunlardan ilki asgari ücret artışı idi. Bizzat Kalkınma
Bakanı Cevdet
Yılmaz, asgari ücret artışının iç talebi artıracağını ve büyümeyi
destekleyeceğini ifade etti.
2. İkincisi, Saray’ın ekonomi danışmanlarından Cemil
Ertem’in de belirttiği gibi bir miktar bütçe açığı pahasına kamu
harcamalarının artırılmasının gerekliliği idi. Bu alanda üç önemli hamle
yapıldı. İlki Ziraat Bankası ve KOSGEB devreye sokularak KOBİ’lerin
finansmana daha kolay ulaşmasını sağlayacak önlemler
alındı. İkincisi asgari ücret artışının sermaye kesimine getireceği yükleri azaltmak için, en son 2009 krizi sırasında gördüğümüz bir düzenleme yeniden devreye
sokuldu: “SGK primlerinin yüzde 20.5'luk kısmı işsizlik fonu tarafından
karşılanacak”. Üçüncüsü, küçük esnafı vergiden muaf tutacak düzenlemeleri
içeren kanun tasarısı TBMM’ye
getirildi.
3. Kriz karşıtı önlemlerin sonuncusu, kredi musluklarının
yeniden açılarak borçlan(dır)ma politiklarına hız verilmesi oldu. Bu da BDDK
eliyle devreye sokulacak. Ancak devreye sokulması gündeme gelen bu önlemler
sadece kredi genişlemesini öngörmüyor. Aynı zamanda proaktif bir banka kurtarma
operasyonu anlamına da geliyor.
Proaktif Banka Kurtarma Hamlesi
Son günlerde ekonomi basınına sızan haberlere
göre “ihtiyaç kredilerinde, kredi kartlarında ve kredili mevduat
hesaplarında genel karşılık yükümlülüğünü 2013’te yüzde 1’den 4’e çıkaran BDDK,
şimdi bu oranı yüzde 1’e indirecek”. Bunun ne önemi var diyebilirsiniz. İki
açıdan önemli. İlki bu üstü örtük bir banka kurtarma hamlesi. Ya da daha doğru
bir tabirle küresel ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte bankacılık
sisteminde görülebilecek olası sorunlar için alınmış proaktif bir önlem. Zira
bu hamle ile birlikte, “genel karşılık oranlarında yapılacak yüzde 1’lik
azalma, bankaların 2016 tahmini kârlarını yüzde 8 artıracak”. Yani bankaların
düşen karlılıklarını yeniden artırarak finans sisteminde ortaya çıkabilecek
olası sıkıntıları şimdiden önlemeye yönelik bir adım.
Bankaların Kaldıraç Oranı Artıyor
İkincisi, BDDK’nın bu adımı ekonomik kriz karşısında
hükümetin yaptığı en kritik hamlelerden biri olması nedeniyle önemli. Daha da
açaçak olursa, BDDK aracılığıyla yapılacak olan düzenlemelerle bankaların kredi
riskinden korunmak için ellerinde tutmak zorunda oldukları karşılıklar
azaltılarak kaldıraç oranları artırılması planlanıyor. Bu 2000’li yıllar
boyunca girilen finansallaşma sürecinin derinleşerek devamı anlamına geliyor.
Yani ihtiyaç kredisi, tüketici kredisi, konut ve taşıt kredilerinde bir genişleme
evresine girilecek ve hanehalkı borçlanmasında daha da artacak. Gelirleri
harcamaları oranında artmayan geniş kesimler için borlan(dır)ma bir mecburi
istikamet. Bu derinleşerek sürecek.
Sonuç
Kısacası, küresel krizin üçüncü aşamasına geçtiğimiz bu süreçte
hükümet Ali Koç’un dediklerini yerine getiriyor. Koç’un yaptığı son
açıklamalarda görüldüğü gibi, kendisi güzelce #Piketty okunmuş,
röportajı itinayla sosyal demokrasiye evritilmiş ve “yüzyıllardır emek ve
sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkaç bu kez fazlaca sermaye tarafına
kaydı" diye eklemiş. Bir de bu süreci “tercihen değiştirmezsek mecburen
değişecek" demiş. Hükümetin “ücret artışı + kamu harcamaları + kredi
genişlemesi” formülü tam da bunun yerine getirilmesi anlamına geliyor.
Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.