Kriz Notları Facebook Sayfası

25 Ocak 2015 Pazar

Piyasalarda Demokrasi Tedirginliği: Yüksek Finans ve Syriza’nın Seçenekleri

Yunanistan’daki 25 Ocak seçimlerini büyük olasılıkla Radikal Sol Koalisyon Syriza birinci parti olarak kazanacak. Konunun pek çok boyutu var ve bu boyutlar bir süredir hem dünya genelinde hem de Türkiye’de enine boyuna tartışıldı. Bu yazıda güncel tartışmalardan hareketle üç noktanın altını çizmek istiyorum. Syriza’nın yükselişi (i) liberal demokrasinin kırılganlıklarını bir kere daha ortaya çıkardı ve sermaye için demokrasinin ana-akım partileri güçlendirdiği oranda önemli olduğunu gösterdi, (ii) mevcut Avrupa Birliği sisteminin olarak sola kapalı yapısını görünür kıldı, (iii) sola kapalı bir sistemde iktidara gelen bir sol partinin önündeki seçeneklerin ne kadar kısıtlı olduğunu ortaya koydu. Son olarak olası Syriza iktidarının önündeki seçeneklerin neler olacağı üzerinde duracağım.

Sermayenin Demokrasi Korkusu
Syriza’nın yükselişiyle beraber, kriz sonrası Alman sermayesi öncülüğünde Avrupa genelinde uygulanan kemer sıkma politikalarının liberal demokratik sistemde nasıl sürdürülebileceği, sermaye için giderek daha önemli bir sorun haline geliyor. Gideon Rachman, 29 Aralık 2014’te Financial Times’ta yer alan “Eurozone’s Weakest Link is the Voters” yazısında Avro krizi bağlamında piyasalar, siyaset ve ekonomi arasındaki etkileşimi göz önüne alarak iki senaryodan bahsediyor. Ana-akım siyasi merkezi tahkim eden ilk senaryoya göre, ekonomide işler iyi giderken seçmenler ana-akım siyasetçilere oy veriyor. Bu durumda piyasalar rahatlıyor, faiz oranları düşüyor, reel ekonomi iyileşiyor ve bu döngü merkez siyasetçilerin daha da güçlenmesiyle tamamlanıyor.  


Zincirin Zayıf Halkası Olarak Seçmenler
Merkezkaç eğilimlerin güçlendiği ikinci senaryoda, ekonomik sorunlar siyasi radikalleşmeyi getiriyor ve bu piyasaları korkutarak faizler yükseliyor. Yüksek faizler, daha ağır borç yükü ve daha fazla kemer sıkma tebiri ile sonuçlanıyor ve sonuçta radikal partiler daha fazla güçleniyor. Rachman’ın özetlediği bu iki senaryodaki sorunları bir kenara koyarsak, örtük olarak da olsa gündeme getirdiği soru önemli: seçmenler, demokratik haklarını kullanarak bir toplumsal sistem olarak kapitalizmin yerine farklı bir sistemi uygulamaya karar verebilir mi? Rachman bu soruya açıkça değinmiyor ancak “zayıf halkanın” seçmenler olduğunu belirten yazı başlığı, demokrasinin ancak ana-akım merkezi güçlendirdiği oranda kapitalizm açısından işlevli olacağını itiraf ediyor. 

Yukarıdaki senaryolardan ikincisi, aynı zamanda kapitalizm ile demokrasi arasındaki ilişkinin ne kadar kırılgan olduğunu göstermesi açısından da önemli. Bu kırılganlık özellikle kriz dönemlerinde daha da belirginleşiyor. Zira 2008’den beri Avrupa’da yükselen tenokratik iktidarlar, seçmenlerin ve giderek de seçimlerin liberal demokrasinin zayıf halkası olduğu kanıtlar nitelikte. 
 
Emek Karşıtı ve Sol’a Kapalı Avrupa Birliği Sistemi
Liberal demokrasinin kırılganlıklarına ek olarak, küresel kriz Avrupa Birliği’nin kurumsal olarak emek karşıtı ve sola kapalı olduğunu bir kere daha gösterdi. Birliğin emek karşıtı olması, en açık bir şekilde Parasal Birlik’ten kaynaklanan sınırlarla belirginleşiyor. Buna göre Parasal Birlik, paranın dış (devalüasyon) ve iç değerinin düşürülmesi (enflasyon) seçeneklerini devreden çıkarıyor. Krizden çıkış için parasal değersizleşme yaşanmadığında geriye emeğin değersizleştirilmesi yani ücretlerin düşürülmesi ve kemer sıkma politikaları gündeme geliyor. 


Avrupa Birliği’nin güncel yapısı ile sola kapalı olması ise, içindeki güç ilişkilerinden kaynaklanıyor. Alman emekçilerinin üzerinde kurduğu denetimle krizden güçlenerek çıkan Alman sermayesi, bu modeli kemer sıkma tedbirleri ile Avrupa’daki diğer emekçileri de disipline etmek için kullanıyor. Dolayısıyla,  mevcut AB sisemi içinde emeğe ve sola dayalı bir seçenek geliştirmek, mevcut güç ilişkileri kıta genelinde değişmeden oldukça zor. Bunun olası Syriza iktidarı açısından anlamı, kemer sıkma tedbirlerini reddederek mevcut AB’nin ve Parasal Birliğin içinde kalmaya devam etmenin neredeyse çıkmaz bir sokak olduğu.  


Yüksek Finans ve Yunanistan’ın Durumu
Günümüz finans teorisinin özü şuna dayanıyor: Güçlü paraya sahip olan ülkeler daha ucuza borçlanır. Bunun sebebi basit, geri ödeme garantisi arttıkça, para bu limanlara park eder. Dolayısıyla güçlü parası olan ülkeler daha ucuza borçlandıklarından ekonomik büyümeyi desteklemede daha avantajlı olurlar, dolayısıyla daha güçlü paraları olur. Zayıf paraya sahip ülkeler de daha pahalıya borçlandıklarından ekonomik büyümeyi daha az desteklemiş olurlar ve zayıf kalmaya devam ederler.
Bu çerçeveden baktığımızda, Yunanistan’ın Avro ile birlikte, öncesine göre çok daha kolay ve düşük faize borçlanmaya başlayabildiğini görüyoruz.. Ancak 2008 krizi ile birlikte, borçlarını ödeyememe tehlikesine düştüğünde, Almanya, kredi akışını sürdürme karşılığında, kemer sıkma tedbirlerinin hayata geçirilmesi istedi. Dolaysıyla Avro’nun içinde kalma, neoliberalizmin derinleştirilmesi şartına bağlandı. 


Syriza’nın Seçenekleri
Syriza’nın ilan ettiği Selanik Programı, bu şarta karşı çıkması anlamında radikal yönler barındırsa da, sistem karşıtı olarak nitelendirilemeyecek bir program. Ancak burada söz konusu olan stratejik önceliklerin neler olacağı. Şu andaki öncelik tek başına iktidara gelmek. Bu aşamadan sonra iki seçenek var. İlki Avro içinde kalarak kemer sıkma tedbirlerine karşı gelmek. Syriza’nın güncel pozisyonu bu.  Mevcut Avrupa sistemi değişmedikçe bu pozisyonu sürdürmek oldukça zor. Zira bunun farkında olan Syriza’nın önerdiği Borç Konferansı ve borçların yeniden müzakere edilmesi sürecine diğer borçlu ülkeler katma girişimi, cepheyi genişleterek Avrupa sistemini yeniden yapılandırmaya yöneliyor.

İkinci seçenek, Yunanistan’ın Avro’dan çıkarak kendi parasına dönmesi. Bu durum, sanıldığı kadar ölümcül sonuçlar doğurmayabilir. Zira 2008’den itibaren Yunan ekonomisi zaten yüzde 25 küçülmüş durumda ve mevcut Troika programına göre bu daralma daha uzun süre devam edecek. Dolayısıyla, zaten kötü olan bu durumun daha da kötüleşmesi oldukça zor. Yunanistan’ın kendi parasına dönmesi durumunda borçlanma maliyetinin artması kaçınılmaz. Ancak borcunu kendi parasıyla ödediği sürece bunun artması, en azından kısa vadede sorun çok büyük bir sorun yaratmayabilir. Hatta, kısa bir süre sonra yaşanması muhtemel enflasyon, borçları da değersizleştireceğinden, bir süre için bu krizden çıkış stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak bu “çıkış” programı sadece kendi parasını kullanmakla ya da borç ödememekle kaldığında yine radikal bir programı getirmeyebilir. Böyle bir “çıkış” ancak kapsamlı bir bir kamusallaştırma programı ile desteklenirse anlamlı olacaktır. 


Mücadele Alanı Olarak Syriza!
Bu süreçte alınacak en kötü tutum, yukarıda değindiğim yapısal kısıtları sıralamak ve “Syriza reformisttir” diyerek tartışmayı kestirip atmak olacaktır. Böyle bir tutum, aynı zamanda her şeyi devrim sonrasına erteleyerek mevcut krize ilişkin tartışmaların dışında kalmaya ve giderek apolitik bir tutuma dönüşebilir. Zira yapısal olan, değişmez olan demek değil. Yapısal kısıtlar, geçmiş dönemdeki sınıf mücadelesinin bugüne yansıması sonucunda şekilleniyorsa bu, aynı zamanda potansiyel olarak yapısal olanın günümüzdeki mücadelelerle değiştirilebileceği anlamına da gelir. 

Bu anlamıyla olası Syriza iktidarını sınıf mücadelesinin yeni bir aşaması olarak görmek gerekir. Bu mücadelede en kötü senaryo, Syriza’nın iktidara geldikten sonra ana-akımlaşarak yükselen toplumsal muhalefeti soğurmanın bir aracı haline gelmesi. Ki bunun dolaysız sonucu ırkçı parti Altın Şafak’ın daha da güçlenmesi olacaktır. Bu tehlikeye karşı Syriza’nın içinde ve dışına yer alan solun ve sosyal mobilizasyonun kuvvetli ve diri olması, kötü senaryonun önüne geçmenin en güvenilir yolu olacaktır. Syriza’yı iktidara taşıyan sosyal hareketlerin gücü ve canlılığı, sol hükümet üzerinde bir baskı, denetim ve kontrol mekanizması yaratacağı ölçüde, Syriza deneyiminin giderek sistem karşıtı bir yöne evrilmesini de getirebilir. 

--------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı 24.01.2015 tarihinde Başlangıç Dergi'nin web sitesinde yer aldı. 
Erişim:http://goo.gl/UDPHjZ