Şubat başında, olası krize hazırlık olarak hükümetin özel sektörün borcunu devralabileceğine işaret etmiştik. Dün (19 Nisan 2014) Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmeliğe göre bu olasılık gerçekleşti. Artık özel sektör borçlarına Hazine garantisi getiriliyor. Peki, iki kritik seçim yaklaşırken bunun anlamı ne?
Seçimler ve Ekonomik Büyüme
Pek çok faktörün yanında, AKP'nin seçim başarılarına ekonomik büyümenin de olumlu katkı yaptığı biliniyor. Şimdi önümüzdeki iki seçimi ve hükümetin (artık Erdoğan'ın diye okumalı
herhalde) ekonomik yavaşlamaya tahammülü olmadığını düşünürsek, bu
adımlar sürpriz değil. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanabilecek herhangi bir aksiliğin ya da her şey yolunda giderse önümüzdeki yıl gerçekleşecek olan seçimler sürecinde iktidarın kaybedilmesinin, sadece iktidardan düşme değil, aynı zamanda bir dönemin yargılanması anlamına da gelebileceği biliniyor. Böyle bir durumda, ekonomik koşulların en azından hükümetin aleyhine çalışmayacak bir düzeyde tutulması hayati önem taşıyor.
Küresel Ekonomik Konjonktür ve Seçimler
Bu şartlar altında, genel olarak küresel ekonomik konjonktürün hükümetin aleyhine döndüğü söylenebilir. Gerçekten de 2008 krizinin üçüncü aşaması olarak görülebilecek olan yeni kriz dalgasının "yükselen piyasalar" olarak kodlanan ülkelerin vurması muhtemel. Bunun ilk işaretlerini Ocak 2014'te gördük. FED'in faiz artırımına başlayabileceği 2015 yılında ise muhtemelen Ocak 2014'teki dalgalanmanın devamını yaşayacağız.
Ancak küresel konjonktürün genel gidişatı bu şekildeyken, özellikle Avro Bölgesi'nde belirginleşen deflasyon riski, genel konjonktür açısından bir istisna olabilir. Eğer Avrupa Merkez Bankası, FED'e benzer bir miktarsal genişleme programı uygulamaya başlarsa, bu AKP açısından hesapta olmayan ama olumlu bir gelişme haline gelebilir. En azından 2015'e kadar ekonomik büyümenin yavaşlaması hızlanmayabilir. Geçtiğimiz hafta merkez bankası ve faizler üzerine yapılan tartışmalar hükümetin Avrupa'daki deflasyonu bir fırsat olarak kullanmaya hevesli olduğunu gösteriyor. Ancak belli ki, hükümet kaderini sadece Avrupa Merkez Bankası'nın kararlarına bağlamak istemiyor.
Özel Sektöre Hazine Garantisi
19 Nisan Cumartesi Resmi Gazete'de yayımlanan "Hazine Müsteşarlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi Hakkında Yönetmelik"in 4. maddesine göre, 1 milyar liranın üzerinde olan yap-işlet-devret projeleri ile Sağlık ve Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen 500 milyon doların üzerindeki proje borçlarına Hazine garantisi geliyor. Bunun geçmişteki uygulamadan farkı, büyük projelerin tamamlanamaması halinde Hazine'nin doğrudan devreye girerek, bu projeleri üstlenen şirketlerin borçlarının tamamını üstlenebilecek olması. Dolayısıyla bu yönetmelikle birlikte her fırsatta tamamlanmaları için ne gerekiyorsa yapacağını vurgulayan Erdoğan dediği yapmış oluyor.
Yeni "Örtülü Ödenek" Mi?
Ancak bu uygulama, sadece bir hükümetin yaklaşan krize ve ekonomik yavaşlamaya karşı aldığı sıradan bir tedbir olmanın ötesinde bir anlam taşıyor. Bunun nedeni hangi projenin borcunun üstlenileceğine Bakanlar Kurulu'nun (yani Erdoğan'ın) karar verecek olması ve daha da önemlisi bu borcu üstlenilecek, yani kurtarılacak projelerin ve firmaların hangileri olduğunun kamuya açıklanmayacak olması.
Buna göre Yönetmeliğin 4. maddesinde, Bakanlar Kurulu şirketin borçlarının Hazine tarafından üstlenilip üstlenilmeyeceğine karar vereceği belirtilmiş. 5. maddede ise "Bakanlar Kurulu karanın istihsalini müteakip borç üstlenim anlaşması imzalanır. İmzalanan borç üstlenim anlaşmaları Resmi Gazetede yayımlanmaz" denilmiş. Yani hangi projelerin destekleneceği gizli tutulmuş. Son olarak 6. maddede üst sınırın yenilenebileceği ve 7. maddede de Hazine'nin üstlendiği borçların "dış borç"olarak kaydedileceği belirtilmiş.
Sonuçta olan şu: bu büyük projeler için hepimizin ödediği vergilerle hem ihaleyle milyarlarca lira veriliyor, hem bunlar batınca yine vergilerimizle bu firmaların borcu üstleniliyor, hem de bu üstlenilen projelerin hangileri olacağı kamuya açıklanmıyor!
3-5 Ağaç, 3. Köprü ve 3. Havaalanı
Hazine tarafından desteklenmesi muhtemel, yani batması muhtemel olan projeler hangileridir diye baktığımızda, başta 3. Köprü ve 3. Havaalanı olmak üzere, tartışmalı olan projelerin hemen hepsinin olduğunu görüyoruz.
Geçtiğimiz yılın Haziran ayında yaşananların hafızası hala diri. Bu kolektif iradenin ve hafızanın, batması muhtemel bu projelere karşı doğayı savunması, tıpkı 3-5 ağaç meselesinde olduğu gibi, bir kez daha sadece doğayı savunmak anlamına gelmeyebilir.