Kriz Notları Facebook Sayfası

2 Ocak 2014 Perşembe

Biri 2014 İçin Kriz Yılı Mı Dedi?



Hükümet-Cemaat arasındaki iktidar mücadelesi, her geçen gün hükümet krizi düzeyini aşarak devlet krizi düzeyine erişiyor. Son olarak hükümet, Danıştay’ın idarenin işlem ve eylemlerini denetleme yetkisini kısıtlamak yani, yürütmenin gücünü daha da artırmak istiyor. Yeni yılla beraber hükümeti zora düşüren ilk gelişmeyse, “tır krizi” oldu. Peki, bu tabloya ekonomik kriz eklenirse ne olur?

Ekonomik “İstikrar” Yara Aldı Mı?
Baştan söylemek gerekiyor: devlet krizi, ekonomik krizin temel nedeni değil, ancak tetikleyicisi olabilir. Temel neden, Türkiye’deki sermaye birikim sürecinin kendi iç çelişkileri olacaktır. Tetikleyici unsur ise, devlet krizi nedeniyle Türkiye’de yatırımları olan uluslararası sermaye gruplarının, var olan iktidar mücadelesinin, siyasi istikrarı giderek bozacağına inanmaları ve Türkiye’deki yatırım pozisyonlarından çıkmaya başlamaları halinde ortaya çıkacaktır.
 
Bu bağlamda, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun başlamasından bu yana geçen iki haftalık sürede 1.9 milyar dolar yabancı yatırımcı çıkışı gerçekleşti. Bunun sonucunda dolar ve avro hiç olmadığı kadar değer kazandı. Yandaki grafiğin sol ekseninden de takip edilebileceği gibi 16-26 Aralık arasındaki 10 günlük sürede fiili bir devalüasyon gerçekleşmiş oldu.
Yine yukarıdaki tablonun sağ eksininden takip edersek, Borsa İstanbul’daki (BIST) % 15'e varan sert düşüşleri görebiliriz. BIST'in önemi, %60'ından fazlasının yabancı yatırımcıların elinde bulunması ve bu anlamda sermayenin anlık reflekslerini takip etmemize olanak vermesidir. Bu bağlamda devlet krizi patladığından beri BIST'in dünya borsaları içine en çok kaybeden borsa olması dikkate değerdir. Bu resme bir de, 1.5 puan artarak %10.2'ye çıkan faizleri de eklemeliyiz.

Ekonomik Kriz İhtimali Var Mı?
Mevcut gelişmeleri göz önüne alarak ekonomik krizin bir ihtimal olarak giderek belirginleştiğini söyleyebiliriz. Zira 2013 yılı içinde FED'in parasal genişleme programını aşamalı olarak azaltacağını Mayıs ayında duyurmasından itibaren, dünyada ülke riski en hızlı artan ülke Türkiye oldu. Benzer bir şekilde The Economist tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan yatırımcılar açısından ülke riskleri tablosunda Türkiye "yüksek riskli" ülkeler kategorisinde sınıflandırıldı. Kriz bahsine geçmeden önce şu aşamada güvenli bir şekilde söyleyebileceğimiz, Türkiye'nin 2008 krizinden itibaren ekonomik büyüme temposu düşmeye devam ettiği ve  2014 yılında bu düşüş trendinin devam edeceğidir.

Peki artan riskler karşısında, nasıl bir kriz ihtimalinden bahsediyoruz? İlk olasılık, şu an döviz kuru kaynaklı bir dış şok ihtimali kuvvetli olduğundan 2001 tarzı bir kilitlenme yaşanabileceğidir. Bunun doğrudan sonucu, doların ve avronun hızla değerlenmesi olacaktır. Bu ise, her ne kadar bankacılık sistemi 2001’deki kadar zayıf olmasa da, TL kazanan ancak dövizle borçlanmış olan özel sektörün büyük bir sıkıntıya girmesine, şirket iflaslarına, işsizliğin artmasına ve giderek ekonomik büyümenin daralmasına neden olabilir. Buna karşı geliştirilecek olan faizlerin artırılması silahı ise, gerek iç talebi baskılaması, gerekse yeniden sıcak paraya bağlı olan birikimin sorunlarına geri dönülmesini beraberinde getireceğinden, gerçekçi bir çözüm seçeneği olmayabilir. Ayrıca TL’nin değersizleşme ve faizlerin artması ihtimali en çok kentsel dönüşüm projeleri ve inşaat sektörünü vuracaktır.

Buna ek olarak, 2001 krizi tipi bir kilitlenmeye, iki nedenden dolayı 2008 krizi tipi bir daralma da eşlik edebilir.  İlki, FED ’in parasal genişleme programını daraltmaya devam etmesiyle, bizim gibi ülkelere gelecek olan paranın miktar olarak azalması ve borçlanma maliyetlerinin artışıdır. İkincisi de, ihracatın büyümeye etkisinin negatif olma ihtimalidir. Bunun nedeni özellikle Avrupa’nın hala krizle boğuşuyor olmasıdır. Türkiye’deki büyük sermaye kesimleri, her ne kadar ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye çalışsa da, Avrupa hala en önemli ihracat pazarı konumunda ve oradaki ekonomik durgunluk, Türkiye’nin ihracat artışını sınırlayacak şekilde etki edebilir. 

Olası Bir Ekonomik Krizin Siyasi Sonuçları Neler Olabilir? Avrupa'dan Dersler
Ekonomik kriz, siyasi değişimi garantilemez. Siyasi değişime neden olduğu durumlarda dahi, siyasal dönüşümün yönünü belirleyecek olan faktör, bizatihi krizin kendisi değil, kriz gerçekleştiği andaki sosyal güç dengeleridir. Örneğin, 2008 krizinin etkileri Avrupa’ya ulaştıktan sonra Almanya hariç hemen hemen tüm ülkelerde iktidar değişiklikleri yaşandı. 2000’li yıllarda sosyal güç dengesi, işçi sınıfı ve toplumsal muhalefet lehine değildi. Bu nedenle, kriz sonrasında ya İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi teknokratik geçiş hükümetleri, ya İspanya ve diğer küçük ülkelerde gördüğümüz sağcı iktidarlar ya da Fransa’da gördüğümüz gibi sosyal demokrat görünümlü ancak emek karşıtı liberal politikaları tereddütsüz uygulayan yeni hükümetler ortaya çıktı. 


Bu iktidarların hiçbiri, mevcut kemer sıkma politikalarının dışında bir seçeneği savunmuyor. Ekonomik krizin, emekçilerin lehine bir sonuç doğurması için, örgütlenmiş bir işçi sınıfı ve toplumsal muhalefet ile bunların yaratacağı aşağıdan baskı kritik olacaktır. Aksi takdirde kriz, emekçiler için değil, sermaye için bir fırsata dönüşerek onun için bir yeniden yapılanma anı, güçsüz sermaye gruplarının elenmesi, güçlülerin krizden daha da konsolide olarak çıkması sonucunu doğurabilir.

Toparlamak gerekirse, yukarıda kısaca belirttiğimiz ihtimalleri somut duruma tercüme edersek, devlet krizi sırasında bir ekonomik kriz patlarsa, yerel seçimlerde AKP’nin oy oranını koruyamama ihtimalinin artması söz konusu olabilir. Ancak, “ekonomik kriz hükümeti düşürecek” algısı, kitleleri nesneleştirici ve siyaseti dışlayan apolitik bir algıdır. Kaldı ki, ekonomik krizlerin kendiliğinden emekçiler lehine siyasal sonuçlar yaratacağı beklenmemelidir. Bu denklemi ancak Gezi Direnişi sırasında ipuçlarını gördüğümüz ve oradan alınan derslerle gelişecek bir toplumsal muhalefet bozabilir.
-----------------------------------------------------
Bu yazının benzer bir versiyonu daha önce Başlangıç Dergisi'nin internet sitesinde 30.12.2013 tarihinde yayınlanmıştır. Erişim: http://goo.gl/u9ALpT