Finansallaşma öncesi dönemde kredi kartı değil kumbara modaydı. Yaşı 40’lara yaklaşanlar hatırlar, evlerde dahi küçük meblağların biriktirilebileceği kumbaralar, çocukları tasarrufa özendirmek için bulundurulurdu. Ancak finansallaşma dönemiyle birlikte kumbaraların modası geçti, şimdi devir tüketim ve kredi kartı devri. Tasarruf değil tüketim özendiriliyor ama gelir artışının arzulanan tüketim seviyesini tutturması için yeterli olmadığı durumda borçlanma bir zorunluluk haline geliyor. Yani yaşadığımız borçlanma değil borçlandırılma aslında. Aşağıda birkaç veriyle bireysel borçlanmada nereden nereye geldiğimize değineceğim. Vurgulamak istediğim, geliri asgari ücretin de altında olanların, yani en yoksulların, finansallaşmanın öncelikli hedeflerinden biri olduğu. Bunun siyasi sonuçlarını tartışmayı bir sonraki yazıya bıraktım.
Ekonomiyle ilgilenmeyebilirsiniz. Ancak bu sizi ekonomik krizin sonuçlarına maruz kalmaktan muaf kılmaz.
Kriz Notları Facebook Sayfası
▼
24 Haziran 2017 Cumartesi
16 Haziran 2017 Cuma
Liberalizmin “Büyük Yanılgısı”
Liberalizmin temel tarih okuması kabaca şöyle: kapitalizmin gelişimi, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının gelişimiyle el ele gider. Bu argüman ana akım siyaset biliminin olduğu gibi, 1945 sonrası ortaya çıkan kalkınma çalışmalarının da temelidir. Türkiye’de bu argümanın alıcısı çok. Soldan ya da sağdan pek çok önemli isim, piyasa ilişkilerinin gelişimi ile birlikte demokrasinin de gelişeceğine inanıyor.
Özellikle AKP dönemi, bu yaklaşımın Türkiye’deki siyasal analize tam anlamıyla hakim olduğu bir dönem oldu. Bu hakim yaklaşıma göre, 2002-2007 arasındaki AKP’nin ilk dönemi ekonomi ile demokrasinin el ele gelişimine verilebilecek en güzel örnekti. Ancak 2007 sonrasındaki “demokratik duraklama” nedeniyle ekonomide işler kötüye gitmeye başladı. “Kapsayıcı olmayan kurumlar” ekonomik gelişmenin önünde engel olmaya başladı. Aşağıda, bu yaygın kanıya itirazlarımı sıralamaya çalışacağım. Bu tartışmayı iki nedenle önemsiyorum. İlki, muhalif kesimler arasında bu yanılgının hakim olması, stratejik açıdan sinizmi ve apolitikliği yeniden üretiyor. İkincisi, insanları güçsüzleştirerek, olası bir ekonomik krizi bir kurtarıcı olarak görmelerine yol açıyor.
10 Haziran 2017 Cumartesi
Hafriyatçı Birikim
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada İstanbul’da 7 büyüklüğünde bir deprem olduğunda 600 bin binanın yıkılabileceğini söyledi. Ancak bu açıklama, deprem konusunda yapılmış yeni bir bilimsel çalışmanın sonuçlarının kamuoyuna duyurulması sonucunda gerçekleşmedi. Özhaseki’nin amacı, farklı sorunlar nedeniyle durma noktasına gelen büyük ölçekli kentsel dönüşüm projelerine yeni bir ivme kazandırmak için bir hazırlıkları olduğunu açıklamak idi.
Bu hazırlığın, hem ekonomi yönetiminin geleceğe kaçış planı ile hem de Cumhurbaşkanı’nın yakında açıklayacağını öğrendiğimiz 2019’a kadar uygulanacak ekonomik yol haritası ile uyumlu olduğunu anlıyoruz. Gündemde olan “hafriyatçı birikim”[1]. “Hafriyatçı birikim” tabiri yeni bir teorik çerçeve ya da bir soyut bir kavram değil, basit bir betimleyici. Betimlediği, 2019’a kadar ekonominin ana yörüngesi.
3 Haziran 2017 Cumartesi
Sorun Kapitalizm, Robotlar Değil!
Makinelerle insanlar arasındaki olası bir savaş, bilim kurgunun ve distopyanın önemli temalarından biri. Konunun uzmanları Yapay Zeka (AI) uygulamalarının gelişimi ile birlikte robotların insanları pek çok alanda geçebileceğini tahmin ediyor. K. Grace vd. tarafından yapılan araştırmaya göre ilgili uzmanlar AI uygulamalarının 2024 yılında çeviri alanında, 2026’da lise düzeyinde kompozisyon yazmada, 2027’de kamyon kullanmada ve 2049’da çok satan kitaplar yazmada insanları geçeceklerini tahmin ediyorlar. İnsanların yaptığı tüm işlerde tam otomasyon için ise sadece 120 yıl daha beklememiz gerekiyor.
Henüz bunları abartılı bulanlar çoğunlukta olsa da bu gelişmelerin bir kısmının dahi hayata geçmesi durumunda kitlesel işsizliğin ortaya çıkması, tartışılan en önemli risklerin başında geliyor. Makinelerle insanların sanayi devrimi başlarındaki ilk karşılaşmalarında makine kırıcıların romantik tepkisi etkisiz kalmıştı. Ancak insanlık kapitalist üretim tarzına boyun eğmeyi sürdürdükçe şimdiki karşılaşma, çok daha maliyetli olacak.