25 Mart 2017 Cumartesi

Göçmenlerin Türkiye Ekonomisine Etkileri

Son dönemde önce Almanya ardından da Hollanda ile yaşanan gerginlikler sonrası Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mültecilerle ilgili Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılan geri kabul anlaşmasının askıya alınabileceği sinyalini verdi. Ancak İçişleri Bakanı daha açık sözlüydü: “Çok arzu ediyorsanız, bir Geri Gönderme Anlaşmamız var, isterseniz size göndermediğimiz her ay 15 bin mültecinin önünü açalım da aklınız bir şaşırsın”. Bu açıklama ile Türkiye, resmi ağızdan açıkça kendi ülkesinde sığınmacı olarak bulunan insanların aslında siyasi bir koz olarak da kullanılabileceğini ilan etmiş oldu. Bu pozisyonun insani, ahlaki ve siyasi değerlendirmesini yapmak şüphesiz önemli. Ancak bu yazıda, yeri geldiğinde uluslararası siyaset açısından bir koz olarak görülen sığınmacıların Türkiye ekonomisine etkileriyle ilgili iki gözleme yer vereceğim.

21 Mart 2017 Salı

20 yıl önce, 20 yıl sonra: Gözden kaçırılan yükümlülükler

Türkiye’de kamu borcu ve yükümlülükleri ile ilgili veriler ve raporları inceleyen bir araştırmacı devlet borçlanması kaynaklı bir kriz ya da istikrarsızlıkla karşılaşma ihtimalinin ortadan kalktığı yanılsamasına kapılabilir. Revizyona tabi tutulan Gayrisafi Yurtiçi Hasıla verilerine oranla borç stoku 2016 yılı 3. Çeyreğinde yüzde 27,4 olarak açıklandı. Hazine verilerine bakıldığında borç stokunun oransal olarak düşüşü 2016’da durmuş olsa da borç çevrimi sorunu çoktan ortadan kalkmış görünüyor. Borcun vade yapısının sağlamlığı yanında Hazine garantili kredilerin geri ödemelerinde de Hazinenin üstlendiği pay yok denecek kadar azalmış durumda.

17 Mart 2017 Cuma

6 Maddede Gayrimenkul Sertifikası Sistemi

Türkiye ekonomisi için inşaat sektörü her zaman önemliydi. Ancak 2001 krizinden sonra inşaat ile finans sektörü arasındaki bağların kuvvetlenmesi, 2001 sonrası ile öncesi arasında niteliksel bir farkın oluşmasına neden oldu. Daha önceki yazılarda, inşat-finans bütünleşmesinin dinamiklerine ve 2000’li yıllardaki temel doğrultunun kent mekanının finansallaştırılması olduğuna işaret etmiştim (ilgilenenlere şu yazılara bakılabilir: link1, link2).
Bu yazıda, geçtiğimiz hafta yapılan düzenleme ile uygulamaya geçen Gayrimenkul Sertifikası Sistemi’ne (GSS) odaklanacağım (GSS ile ilgili üç düzenleme var: ilki, ikincisi ve üçüncüsü). GSS, bir taşla altı kuş vurmayı amaçlıyor! Bu amaçların her biri, inşaat-finans bütünleşmesini kuvvetlendirecek yönde. Konuya ilgili yaptığı açıklamasında, TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan da bunu teyit ediyor: “gayrimenkul sertifikası ihracı sadece gayrimenkul sektörü değil finansal piyasalar için de önemli”. 

15 Mart 2017 Çarşamba

Sağ popülizm ekonomide ne vaat ediyor?

Geçtiğimiz yıl çok sayıda ülkede sağ popülist olarak nitelenen parti ve kişilerin siyaset sahnesinde yükselişini 2008-9 uluslararası finansal krizi ve dalgalarının bitmek bilmeyen gücüne bağlamak mümkün. Çöküş ve takip eden düşük büyüme, emek piyasasına dönemeyen milyonların öfkesi ve dönenlerin çalışma koşulları birlikte ele alındığında tepkisel bir siyasi söylemin güç kazanması için verimli bir zemin oluştuğunu görebiliyoruz. Sağ popülizmin, neoliberalizmin tahribatından faydalanarak bir seçmen bloku oluşturduğunu ancak dramatik değişiklikler ihtimalini güçlendirmekle birlikte zayıflıklarının bulunduğunu ileri sürüyorum. Ekonomi politikalarının piyasacılığı, ya da kemer sıkma karşıtlığını ulusal ekonomi savunusuna indirgemesi dünyanın farklı coğrafyalarında eşzamanlı görülen sağcı yükselişin de sınırlılığına işaret ediyor olabilir.

10 Mart 2017 Cuma

Küreselleşme, Sağ Popülizmin Yükselişi ve Sol

Liberaller, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı görüntüleri izlenirken küreselleşmenin nihai zaferini ilan ettiğinden emindiler. Oysa 1999’da ABD’nin Seattle kentinde yapılan Dünya Ticaret Örgütü toplantısına karşı geliştirilen itiraz, 1989’dan on yıl sonra, küreselleşmenin zaferinin çok da uzun ömürlü olmayacağını gösterdi. 1999’daki bu sert itirazdan on yıl sonra gerçekleşen küresel finansal kriz, işlerin hiç de düşünüldüğü gibi gitmediğinin işaretiydi. Küresel kriz konjonktürü sürerken 2016’da sağ popülizmlerin yükselişi ise küreselleşmenin daha yüksek sesle sorgulanmaya başladığını ilan ediyor.

7 Mart 2017 Salı

Göstergeler toparlanma diyor, ancak borç sorunu devam ediyor

Küresel finansal kriz sonrasında dünya basınının önde gelen kuruluşları aralıklarla felaketin tekrarlanabileceğine dair görüşler yayımladılar. Bu görüşlerin kapladığı yer, getiri oranı sıfırın altında olan tahvillere ilişkin 2016’daki tartışma sonrasında giderek azaldı. Dodd-Frank düzenlemelerindeki muhtemel revizyonların etkileri bilinemese de korumacılık, FED faiz artışı ihtimali ve bunun sonuçları ile Çin ekonomisindeki gelişmeler ve borsa rallileri 2017’de daha üst sıralara yükseldi.

Ancak akademi koridorlarında (Türkiye’den bahsetmiyorum!) ve uluslararası finansal kuruluşlarda yeniden kaynamaya başlayan devlet borcu tartışması ve yakın bir gelecekte olabileceklere ilişkin öngörüler daha az dikkat çekerek de olsa devam ediyor. Borç sorunu dendiğinde hem özel sektör ve hanehalkı borcu hem de devlet borçları akla gelir. Bu kısa değerlendirmeyi devlet borçları sorunuyla sınırlıyorum.

3 Mart 2017 Cuma

İstikrarın Ekonomi Politiği – II

Geçtiğimiz hafta, 1990’lı yıllarda ekonomik ve siyasal istikrarsızlıkların oluşmasına zemin oluşturan siyasal-iktisadi çerçevenin 2000’lerde değiştiğini yazmıştım. Bu değişim, 2000’lerde tek parti iktidarlarını mümkün kılan önemli bir etkendi. Yazıyı şu soruyla bitirmiştim: günümüzde hükümetlerin ekonomi politikalarını şekillendiren siyasal-iktisadi yapıda bir değişim yaşanıyor mu? Bu soruya vereceğimiz yanıtlar, gerek ekonomik gerekse siyasal gidişat için tahminde bulunabilme olanaklarımızı artırabilir. İlk yazıdaki parametrelerden hareketle bu düşünce akışını sürdürürsek, aşağıdaki üç gelişmeyi vurgulayabiliriz.